GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
1 Mayıs 2012 Salı

Postmodern demokrasi

Ne zaman bir siyasetçi demokrasi lafı etse, bilirim ki işin içinde iş vardır. Hemen gardımı alırım. Demokratik refleks...
 
Temsili demokraside egemenlik halkın, egemenliği kullanma hakkı ise seçilmiş muktedirlerindir. Kapitalistlerin altın kuralıdır bu.
Seçilmiş efendiler halkın varlığına tahammül eder, halk da efendilerin zulmüne katlanır.
Halkın ve seçilmiş efendilerin birbirine tahammülünden de demokrasi zuhur eder.  
 
“Ben zorla mı yaptırayım, yoksa sen kendiliğinden yapacak mısın?” Tarihin akışını belirleyen bir sorudur bu.
Birinci durumda yanıt: Diktatörlük.
İkinci durumda yanıt: Demokrasi.
Bu tarih yapıcı soruya hangi yanıtın verileceği sadece toplumsal bir tercih sorunudur. Öyle veya böyle, her iki durumda da efendilerden bir efendiyi başımıza getiririz.
Demokrasinin halka sağladığı avantaj, “ben seçtim ki!..” avuntusudur. Yoksa, zulüm hep aynı zulüm, yoksulluk hep aynı yoksulluktur.
 
Bir de demokrasinin gel-git sorunu vardır ki, tam bir ömür törpüsü..
Siyasetçilerin dillerinden düşürmedikleri demokrasiyi ben kendimi bildim bileli, Godot’yu bekler gibi bekler dururuz.
Geldiğini anlamak pek mümkün olmuyor; çünkü, siyasetçiler hep gelmekte olan bir demokrasiden söz ediyorlar.
Eskiden, darbe olunca hemen demokrasinin gittiğini anlardık. Şimdi darbe de olmuyor. Ne gittiğini anlayabiliyoruz ne de geldiğini…
 
Türkiye’de her iktidar değiştiğinde demokrasinin ilkeleri de yeni açılımlar marifetiyle  yeniden tanımlanır. Sil baştan demokrasi.
Ve her defasında, bildiklerimizin yanlış olduğu duygusuna kapılırız:
“E, hani bunlar gerici, demokrasi düşmanıydı? Baksana asıl demokratlar, muhafazakarlarmış!..” “Demokratız diyorlar ama gerçek demokrasi düşmanları Atatürkçülerdir!..” “Beriki zaten faşist, onlardan demokrat olmaz…” “İslamcılar demokrat olduklarını söylüyorlar fakat demokrasiyi tramvay zannediyorlar!..” “Milliyetçilik demokrasiyi bozuyor.”
Böyle uzar gider ve sonunda anlarız ki, kimse demokrat değil veya herkes demokrat! Yani, hiçbir şey anlamayız.
 
Her iktidar, milli iradeyi temsil ettiğini söyler. Ve bu temsilin demokratik olduğuna dair bir ön kabul vardır.
İktidarlar her ne eylerlerse milli irade adına eylediklerini varsaydıklarından ve seçimle iktidara gelen her siyasal partinin demokratlığı kendiliğinden tescil olmuş sayıldığından; iktidar, milli irade ve demokrasi bölünmez bir bütündür…
Böyle olduğu içindir ki, her iktidar değiştiğinde, iktidarın demokratları hapishaneden çıkar, muhalefetin demokratları da hapse girer. Böylece demokratik teamüller gereği bütünlük sağlanmış olur. Demokratik racon…
İktidar değişimine bağlı olarak hapishanelerde yaşanan nöbet değişimi, ülkenin demokrasi ve insan hakları katalogunu hayli zenginleştirmiştir.
Halay çekerek hapishaneden çıkıp gitmek… İddianameyi beklerken üç yıl yatmak… Kemikleri çukurlardan toplanmak… İşkencede ölmek… Hastalanarak hapishaneden kabristana yatay geçiş yapmak… Yalnızlığını bir kedi ile paylaşmak…
 
Demokratik toplumlarda kendini kollamayı bilmek (demokratik refleks) çok önemli. Genel olarak demokratik rejimlerde neyin yapılması istenmiyorsa, demokratik hak olarak verilip devletin denetimi altına alınır.
Mesela, fikir özgürlüğü var deniyorsa, biz bundan fikrimizi söyleme özgürlüğü olduğu anlamını çıkarırız. Ve fikrimizi söyleriz.
Ne var ki, söylediğimiz o fikir, efendilerimizin düzenini bozan bir eyleme imkan veriyorsa kendimizi içeride buluruz.
 
“Mümkün olanın en iyisi” diye belletilen muktedirler demokrasisinin halleridir bunlar. Ve halk demokrasisi hiçbir zaman bu “mümkün olanın en iyisi” içinde görülmedi.
 
Kapitalizmin en güvenli sığınağı olan -postmodern- demokrasi, bizim bildiğimiz demokrasi değil.
Bu, muktedirler demokrasisidir ve emperyal güçlerin değirmenine su taşır.
“Ben demokratım” demeden önce yüz kere düşünmek lazım.
 
*Kapitalizmin dünyanın Gettolarına istif ettiği emekçinin, işçinin her gün biraz daha acımasızca sömürüldüğü bir dünyada “1 Mayıs” bayram olarak her ne ifade ediyorsa ve her şeye rağmen; “Kutlu olsun!”