GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
5 Aralık 2013 Perşembe

Hangi ahlak!

An geliyor, insan derin bir umutsuzluğun içinde buluyor kendini; yazının da, sözün de anlamsızlaştığı, çaresizlik içinde ellerin iki yana açıldığı an.
 
Bu ülkede, ahlak adına ahlakın sükût ettiğine ilk defa tanık olmuyorum; aklın sükûtuna ha keza... Lakin her defasında bunun ne ilk ne de son olduğunu bilmeme rağmen kendimi diplerde buluyorum.
“Prompter”lardan söylev niyetine okunan yalanları ninni gibi dinlerken beyni uyuşan halkın, söylenen her şeyi koyunların sessizliğini andıran sükût içinde kabullenmesi insanın zoruna gidiyor.
 
Bir süredir, memleket meselesi diye; kızlarla erkeklerin birlikte bulunduğu mekânları tartışıyoruz, okulları ayırmayı konuşuyoruz, kadınların kapanmasını konuşuyoruz, kaç çocuk yapmak gerektiğini konuşuyoruz.
Aklını kadınlarla bozmuş, beyni iki bacağının arasında adamların yönettiği bir toplum olduk. Ve cinsellik hiç olmadığı kadar tabulaştırılıyor.
Ülkeyi yönetmekle yükümlü kıldığımız insanlar ülkeyi bıraktılar, ahlak zabıtası işgüzarlığıyla çiftlerin peşine düştüler. Ya bir yerlerde sevişirlerse… İstersen dört kadına imam nikâhı kıy veya küçük kız çocuklarının yaşını büyütüp nikâhla fark etmiyor. Yeter ki her şey “Tek Adam”ın kontrolü altında olsun.
 
Kontrol manyağı otoriter yönetimlerin ahlak bekçiliği her zaman toplumda derin ahlak çöküşüne yol açmıştır. Çünkü ahlak adına yapılan baskı bir tür bilinçaltının dışa vurumudur. Yani, örtülü ahlaksızlıktır.
 
Baskı ve yasakların ahlak normlarını yozlaştırdığı gibi yerine de hiçbir yeni değer getirmediği ve yanı sıra, mevcut değerleri yok ettiği, sosyal bir gerçekliktir.
Bu etki sonucu doğan boşluğu din normlarının doldurduğu dönemler yaşanmıştır fakat kısa süren böyle dönemlerin ardından gelen bunalım çok daha yıkıcı ve derin olmuştur. Baskı ve yasaklar, ikiyüzlü ahlakın nedenidir.
İkiyüzlü ahlak bütün ahlak normlarına üstün gelerek ahlakın kendisi olunca, toplumsal çöküş kaçınılmaz oluyor.
 
Ahlaki kaygıların bittiği yerde, vicdan da sükût ediyor. Ahlak adına ahlaksızlık, vicdan adına vicdansızlık hüküm sürerken, o toplumda ne kamusal yaşam, ne de özel yaşam alanlarını korumak mümkündür.
 
Kadın örgütlerinin ortak açıklamasında dile gelen kamusal yaşamın çöküşüne dair derin endişeye kulak verin;
“Türkiye kadın hareketinin yıllar süren mücadelesiyle kazanılan üç kadın kurumu sırasıyla yok ediliyor. Kadının adı devletten siliniyor.”
Ve bu ülkede, bu devlete rağmen, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü kutlanıyor…
 
Türkiye, baskı ve yasaklar altında, ahlakın ve vicdanın sükût ettiği bir döneminin ortalık yerinde, pusulasız gemi gibi… Değerler sisteminde başlayan çatallanma alarm veriyor.
Cumhuriyet büyük bir sınavdan geçiyor.