GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
18 Kasım 2013 Pazartesi

Ortalık toz duman…

Türkiye’de olan biteni izlemek enikonu zorlaştı, anlamak ise neredeyse imkânsızlaştı. Ve ben imkânsızın peşine düştüm, ülke siyasetini izlemeye ve anlamaya çalışıyorum.
Mesela, hafta sonunda şöyle bir gelişme oldu;
“Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan, Kürdistan’ın başkenti Amed’i ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında, IKBY Başkanı Barzani ile buluştu.”
Ben böyle anladım. Çünkü;
“Bir gün Diyarbakır’da Kürdistan bayrağıyla karşılanacağımı rüyamda görsem inanamazdım,” diyen Barzani; basın toplantısında da, “Öcalan’ın ve Erdoğan’ın barış isteğini takdir ediyoruz.” Dedi.
Barış için gerekirse 10 defa daha gelirmiş Amed’e… Sağ olsun!..
 
Ama bizim daha önemli sorunlarımız olduğu için bu meseleye biraz uzak kaldık. Olacak şey mi, dershaneler kapatılıyor! Hem de, asıl okulları kapatıp dershaneleri açık bırakmaları gerekirken…
 
Doğru oturup -eğri değil- doğru konuşalım; Başbakan, Pazar günü yaptığı konuşmada, tarihin yeniden nasıl yazılacağını açıkladı. Kürt Otonom yönetimi ve IKBY ile el ele vererek; emperyal bir devlet kurmayı deneyecek. PYD’nin durumu şimdilik Esad’a yakınlığı nedeniyle belirsizliğini koruyor.
Bu demektir ki, önümüzdeki aylarda;
Erdoğan-Barzani-Öcalan üçlüsünün nasıl tarih yazdığını ibretle izleyeceğiz.
Türk halkının %50’sinin Erdoğan’a nasıl destek verdiğini ibretle izleyeceğiz.
Muhalefetin, “yerim dar, yenim dar” siyasetini ibretle izleyeceğiz.
 
Ne hazindir sadece izleyeceğiz. Çünkü kimseler bu ahvalde nasıl siyaset yapmak gerektiğine dair ikna edici bir şeyler söyleyemiyor.
 
Evet, Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; Doksan yıllık toplumsal mutabakat son buldu.
Gelin görün ki çözüm yollarında iç dinamikler nerdeyse yok hükmünde. Uluslararası sistem, Erdoğan’ı da, Muhalefeti de, Barzani’yi de, Öcalan’ı da, kolunu büküp duvara yaslamış..
Bölgede herkesin kaybedeceği bir oyuna zorlanıyoruz. Ortadoğu’nun yeniden çizilen haritasında, uluslararası sistemin, halklara verecek hiçbir şeyi yok, acı ve göz yaşından gayrı.. “Barış” diye, diye halkları savaştırıyorlar.
 
Doksan yıllık Cumhuriyet deneyimi, bu cehennemden çıkmamızı sağlar mı, bilemiyorum; ama siyaset yapma biçimimizi ve kullandığımız dili gözden geçirmediğimiz sürece, yeni bir şey söylememiz çok zor.
Oysa yeniden söylemek ve yeni okumalar yapmak artık bir zaruret.
 
Dünya sistemi olarak kapitalizmin küresel politikalar gereği yeniden yapılandırıldığı bölgemizde, Türkiye’nin sistem içindeki konumuna kim karar verecek? Tedirgin edici bir belirsizlik var.
Atatürk bunu başarmıştı. Batı dünyasında Türkiye’ye yer açmayı hedeflemiş ve bunu büyük ölçüde gerçekleştirmişti. Yani, yönümüzü Batı’ya çevirmiştik.
Bu gün, Türkiye’ye biçilen rol değişti; Ortadoğu’da kurulacak federal bir devletin parçası olması isteniyor. Yani, yönümüzü Doğu’ya çevirdik. Fakat başımıza gelebilecekler hakkında en ufak bir fikrimiz yok gibi davranıyoruz.
 
Efendiler ne istediğini biliyor. Ya biz yurttaşlar!
Bu siyaset, bu siyaset adamları ve bu yurttaşlık bilinciyle işimiz çok zor.