GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
1 Kasım 2013 Cuma

Masumiyet

“Meclis’e başı örtülü giren dört milletvekili bir daha kirlenmeyecek…”
Yazımı, böyle düşünenlere ithaf ediyorum.
 
Hepimiz günahlarımızın tutsağıyız.
Ve bizi günahlarımızın ağırlığından kurtaracak yalanların peşindeyiz.
Çünkü bu çıkışsızlıkla nasıl baş edeceğimizi bilmiyoruz.
 
Her şey ilk günahla başladı; yeryüzüne o günahla geldik…
Ve kendimizi o günahın kefaretini ödemekle yükümlü kıldık.
Cennetten kovulmuş yeryüzü sürgünleriyiz.
Ve bir lanettir bizi yeryüzünde tutan.
 
Varlığını bir günaha bağlayan insan günahsız yapamıyor.
Nice peygamberler geldi geçti yeryüzünden ama günahlarımız hiç bitmedi.
Belli ki günah işlemeyi seviyoruz.
Din, günahlarımızı burnumuzdan getirmek için verilmiş tanrısal ceza gibi…
 
İnsan masum bir yaratık değil; Yeryüzündeki varlığını “ilk günah ve cennetten kovuluş” ile izah ettiğinde masumiyetini yitirdi.
İlk günah ve cennetten kovuluş, insanlığın günahtan arınmasına vesile olmadı; ama günahkârlığının karinesi oldu. Çünkü insan, ilk günahla başladı ve bir daha günah işlemekten vazgeçmedi. Bununla beraber, günah işledikçe Tanrı’nın mabetlerine koşmaktan da hiç vazgeçmedi.
 
Eğer yeryüzünde böyle bir başlangıcı insana reva gören Tanrı ise, mesele yok. Nasıl olsa, Tanrı ne yaptığını biliyordur…
Ama bu işlerle Tanrı’nın bir ilgisi yok da, insan kendi aklınca dünyaya günahıyla gelmeyi uygun gördüyse, durum çok vahim demektir.
İnsan durduk yerde neden böyle bir günahı sahiplenir ki!
 
İnsanın yeryüzündeki varlığının rastlantısal veya tanrısal tasarım olması durumu değiştirmiyor; her halükarda insan kusurlu bir yaratık.
Toplumsal yaşamda, yeryüzü ölçeğinde olan biteni gördükçe, insanın kusurlu halinin daha ziyade vicdan ve zekâ sorunuyla ilintili olduğunu düşünüyorum.
Yedi milyardan fazla insanın yaşadığı yeryüzünde, sadece iki milyar kadar insan dünya nimetlerinden doğru dürüst yararlanıyorsa ve vur patlasın çal oynasın gününü gün ediyorsa, geri kalan yoksullar ve açlar da bunları seyrediyorsa, sorunun vicdansızlık ve budalalık düzleminde ortaya çıktığını pekâlâ düşünebilirim.
Vicdansızlar ile budalalar arasında oluşan bu tuhaf denge yeryüzünü cehenneme çevirmişken,  ilk günahın kefaretini ödemek için dizleri üstüne çöken insanlığın hali trajik görünüyor.
Bu trajik durum, yeryüzündeki en büyük günah olan para ve mülkiyetin eseridir. Hal böyleyken insanın başka günahlar ile hemhal olması çok anlamsız.
 
Günahları ile sevapları arasında gerilip kalan insan, tanrının tapınaklarında her ne kadar arınıyorsa da, günaha girmekten vazgeçmiyor.
Ne yazık ki masumiyetin yolu yitik...
Örtü küçük, günah büyük…
  
Sezen Aksu ne güzel söylemiş;
Sözlerini birlikte yazdığı Meral Okay’ı da anarak…
İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır
Eller günahkâr
Diller günahkâr
Bir çağ yangını bu bütün
Dünya günahkâr
Masum değiliz hiçbirimiz.