GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
15 Ekim 2013 Salı

Başımıza gelenleri hak ediyor olabilir miyiz?

Bizim insanımız “ne demiş” diye sormayı pek sevmez; onun yerine, “kim demiş” diye sormayı tercih eder.
Ne söylendiğine değil de kimin söylediğine bakan insanımız, o söylenen hakkında hiç beynini yormadan, dinlediği kişi üzerinden fikir sahibi olur. İnsanımız bu tavrıyla edilgenliği ve kesin itaati toplum karakterine katarken, siyasette de sığlığın ve ucuzluğun yolunu açtı.
Okumayı sevmeyen bir toplumuz. Bu yüzden, bilgiyle aramız limonidir. Haliyle düşünmenin yöntemine de yabacıyız. Bu hasletlerimize bir de konuştuğumuz dile yaptığımız alafranga zulmü eklersek, durumumuzun vahameti ve de garabeti daha anlaşılır hale gelir.
 
İnsan düşünmek bile istemiyor ama bir siyasetçi düşünün ki toplumun yarısı onun kılı olmaya razı, diğer yarısı ise onu hakaret ederek yerden yere vuruyor. Ve o kişi bu ülkenin Başbakanı. Her iki durumda da sorun var.
İktidardakilerin yaptıklarına ettiklerine karşı çıkanlar cezalandırılıyor, kötü muamele görüyor, dahası öldürülüyor; öte yanda ise, bu olan bitenden sorumlu kişinin kılı tüyü olmak isteyen bir kitle var.
 
Peki, sorun ne?
Başkaldıran toplumun sorununu anlamak mümkün. Demokratik haklar lafta kalıyor. Özgürlükler sadece iktidar yandaşları için var. Özel yaşama müdahale ediliyor. İnsan hakları çiğneniyor. Bilgi toplumu hak getire; İktidar cehaletten medet umuyor. Refah toplumu unutturuldu, yerini sadaka toplumu aldı; üstüne de üç çocuk, kıpırda kıpırdayabilirsen…
Bunca sorun karşısında başkaldıran toplumun, toplum bilimciler açısından anlaşılmaz bir yanı yoktur.
Ancak toplumun Erdoğan tarafından zor zapt edilen yarısı, sosyal sorunları umursamadığı gibi, sorumlu kişinin kılı, tüyü falan olmak istiyor.
Sorunun bu kısmı sosyal bilimcileri aşıyor. Daha ziyade klinik bir durum… Toplum dinamikleri ile bir insanın kılı olmak arasında nasıl bir ilişki kuracaksınız da siyasal analiz yapacaksınız…
Bu tutumu dine bağlasanız, dindarlara ayıp olacak. Aksine, olan bitenden rahatsız o kadar çok dindar var ki…
Kanımca, psikiyatristlerin ilgi alanına giren bir durumla karşı karşıyayız. Başımıza gelen tam olarak nedir, bunu bize onlar açıklayacak.
Sorunun psikiyatrik boyutunun ne olduğunu bilmiyorum ama fizik derslerinden bildiğimiz ‘bileşik kaplar kuralı’ toplumsal yaşamda da geçerli. Düzeysizlik, çapsızlık toplumun bütün alanlarına sirayet ediyor.
Toplumda baskın olan niteliksizlikle, ülkeyi yönetenlerin kalibresi mütecanis. Nitelik sıçraması olmuyor.
Başımıza gelenleri galiba hak ediyoruz.
 
Not: Bayram vesilesiyle güzel bir tatil geçirmenizi diliyorum.
Güzel bir tatil diliyorum. Çünkü Erdoğan sözünde durmadı, bayramların bayram gibi kutlanacağını söylemişti, dini bayramlar eskisinden de beter tatile dönüştü. Bu konuda da samimi değil.