GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
6 Kasım 2013 Çarşamba

Kadınlar örtününce gelen demokrasi…

Bütün kadınlar başını örttüğü zaman, ileri demokrasinin neresinde olacağız? Aslında bu sorunun yanıtı yok. Bir yönetim biçimi olarak demokrasinin ilerisi, gerisi olmuyor; demokrasi ya oluyor ya da olmuyor.
 
Kadınların örtünme hakkına indirgenen özgürlük ve insan hakları tartışması, kamusal alanda kadınlara örtünme serbestisini getirdi. Ne ki bu serbesti, demokratik bir kazanım olmaktan ziyade bir rövanşın kazanımı gibi duruyor.  
 
Bir kadın başı açık veya kapalı yaşayabilir, bu onun tercihidir; karışmak kimsenin haddi olmamalı.
Ne var ki siyasetçiler o örtüyü çekiştirerek siyaset yapmanın hafifliğinden bir türlü kendilerini kurtaramıyorlar.
 
Özgürlük ve insan hakları kavramlarını sulandırmak ve sığlaştırmak, iktidar çevrelerince bilinçli yürütülen bir politikadır. Böyle olduğu için, muhalefet, baş edilmesi güç bir samimiyet sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır.
AKP’nin insan hakları ve özgürlük kavramlarını ele alış biçimi hayli sorunlu.
 
 “Türkiye’de İslami yaşam tarzının yaygınlaşması özgürlük sorunu mu?” Sanırım asıl tartışılması gereken konu budur.
Kuran hükümlerinin sosyal yaşama ne türden özgürlükler getirdiğini ve bu özgürlüklerin kullanılma koşullarını iyi anlamak gerek.
İslamiyetin toplumsal tabana yayılması bir özgürlük sorunu olabilir ama varlığını sürdürmesi bir iktidar sorunudur. Demem o ki İslamiyet demokrasiye teslim olmaz.
 
Başbakan, Kuran hükümlerine göre yaşamak gerektiğini savunuyor. Örtünmenin dinin gereği olduğunu söylüyor. Sonra da yenilikçi olmaktan dem vuruyor. Kuran hükümlerine göre yaşamanın neresi yenilikçilik, anlamak mümkün değil. Neyse bunu geçelim…
 
İslami yaşam tarzını savunmak bir özgürlük sorunu olarak ele alındığında, insan hakları ile din baskısının arasına çizgiyi nereden çekmek gerekir?
Bu bıçak sırtı tartışmanın teolojik veya seküler alana evrilmesi; birinci durumda otokratik yönetime, ikinci durumda demokratik yönetime yol açar.
Demokrasi varsa, özgürlükler ve insan hakları, seküler hayatın normlarına göre şekillenir. Otoriter yönetimlerde ise, özgürlükler ve insan haklarını tanımlamak için bir diktatörün iki dudağının arasına bakılır.
Türkiye’de mezhep siyaseti yapıldığına dair ciddi kaygılar var. Siyasal İslamcı otoriter anlayışın yönetimde ağır bastığı biliniyor.
Bu durum, Erdoğan ve çevresinin, kadınların örtünmesini teolojik bir mesele olarak ele aldığını düşündürüyor.
Uzun sözün kısası, mesele, kadınların başını örtmesi değil, İslami tesettürdür.
 
Kendimizi kandırmayalım. AKP, kadınların örtünmesini bir özgürlük sorunu olarak görmüyor; ama bir özgürlük sorunu gibi gösteriyor.
Her şeyden önce, dinin emirlerini her sorgulayan kişi, karşısında Kuran’ın ve Allah’ın buyruklarını buluyor. Nasıl baş edeceksiniz? Ya boyun eğeceksiniz, ya da toplumdan tecrit olacaksınız. Çünkü artık yurttaşların demokratik toplumu, dindaşların islam toplumu ile ikame ediliyor.
 
İktidarın izlediği siyaset, yazının başında da belirttiğim gibi, örtünmek isteyen kadınlara kamusal alanda serbesti getirmiştir; ama bu serbesti toplumu daha özgür kılmamıştır.
Kadınların başını örtme hakkı, toplumu özgürleştirme politikaları sonucu ortaya çıkmış bir kazanım değildir. Aksine toplumu Sünnileştirme siyasetinin bir sonucudur. Bu sonuç, elde ediliş yöntemi itibarıyla, seküler yaşamı savunanları derinden kaygılandırmalıdır.
 
Bundan böyle, İslam normlarına uymayan yaşam tarzlarının gerek devlet baskısı, gerekse mahalle baskısı altında nasıl yok edildiğine daha sık tanık olacağız.
Son bir hafta içinde tanık olduğumuz, kız öğrenci ile erkek öğrencinin aynı evi paylaşmasına Erdoğan’ın verdiği tepki ve kadınların başını örtme serbestisi, siyasal islama dayalı kamu düzeninin ayak sesleridir.