GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
21 Kasım 2013 Perşembe

Atatürk’e rağmen…

“Ölülerden yardım istemek uygar bir toplum için utanç vericidir.”
“Eğer bir gün sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.”
Bu sözler Atatürk’e aittir. Bunları söyleyen bir liderin elbet de kişilik kültü peşinde olduğu söylenemez. Lakin lider kültü, Atatürk’e rağmen kimliğine iliştirilmiştir.
Sınır tanımayan yüceltme ve kutsallaştırma, Atatürk’ü çok farklı bir konuma taşımakla kalmamış, O’nun hedef ve amaçlarını da saptırmıştır.
 
Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olacak iken, demokrasisiz bir seçimli parlamenter rejim marifetiyle, ülkeyi yönetenler, sözüm ona egemenliği halk adına kullanarak bu sürecin önünü tıkamayı başarmışlardır.
Egemenlik millette olmadığı gibi, sınıfsız, imtiyazsız bir millet fikri de gerçek olmamıştır. Demokrasi de inşa edilememiştir.
Gelişmekte olan ülkeler arasında saf tutmuş, hazineden beslenen zenginlerle burjuvazi yaratmış, askeri vesayet altında parlamenter rejimini sürdürmüş, insan hakları karnesi her dönemde bozuk bir ülkeyiz.
 
Atatürkçüler, “Atatürk olmasaydı biz olmazdık” görüşünü çok sık tekrarlıyorlar. Ancak bu çok naif itiraf, bakış açısının sorunlu olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Atatürk’ü yüceltmek için kendini böylesine aşağılamak, nasıl bir tapınma halidir, anlamak çok zor. Kaldı ki Atatürk’ün böyle bir yüceltmeye hiç ihtiyacı olmadı.
Atatürk, tarihin o döneminde ortaya çıkmış bir lider olarak tarihsel misyonunu yerine getirdi. İmparatorluk bakiyesinden bir Cumhuriyet yaratan Atatürk ve mücadele arkadaşlarına elbet de çok şey borçluyuz ama onu varlık nedenimiz olarak görmek, toplumu cemaatleştirir, lider kültü yaratır.
Bilimsel düşünceyi rehber edinmiş bir lidere yapılacak en büyük kötülük olsa gerek, O’nu kült bir kişiliğe dönüştürmek.
 
Atatürkçü düşünceden İslamcı düşünceye, Kemalist ideolojiden sosyalist ideolojiye, merkez sağdan sosyal demokrasiye, milliyetçilikten batıcılığa uzanan geniş bir fikir platformunda serpilip gelişen Türk Aydınlanması, yurtta ve dünyada yaşanan değişim sürecinde büyük bir sınav veriyor.
Din ve etnisite grupları ayrıştırılıp birbirine düşürüldüğü için kaosa sürüklenen ülkede, altüst olan kamusal ve özel yaşam alanlarının yeniden düzenlenmesi için ihtiyaç duyulan toplumsal mutabakatın anahtarı Türk Aydınlanmasındadır.
 
Kanımca, Atatürk’ün bize bıraktığı en büyük miras; Türk Aydınlanmasının önünü açmasıdır. Devlet yıkılırsa yenisini kurabiliriz, Cumhuriyet’i yeniden inşa edebiliriz; yeter ki bize o gücü ve iradeyi veren Aydınlanma fikrine sahip çıkalım.
Türk Aydınlanması, Trakya ve Anadolu’da bozulan birliği yeniden kuracak birikim ve olgunluğa sahiptir.
Bu yüzyıl, Türk Aydınlanmasının “Akıl Çağı” olabilir.