GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
18 Mayıs 2012 Cuma

Cumhuriyet’in bayramları ile ne zorunuz var?

Atatürk, 29 Ekim 1933 günü, Cumhuriyet’in kuruluşunun onuncu yılı onuruna, “Onuncu Yıl Nutku”nu verdi. Cumhuriyet’in 10 yıllık başarı öyküsüydü anlatılan.
Dünya savaşının ardından, ordusu terhis edilmiş, toprakları işgal edilmiş, bağımsızlığını yitirmiş İmparatorluğun Anadolu ve Trakya topraklarında başlayan Kurtuluş Savaşının üzerinden 14 yıl, Cumhuriyet’in kuruluşunun üzerinden 10 yıl geçmişken, yokluklar içindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin başardığı işler göz kamaştırıyordu.
Bağımsızlığını kazanmış, hazinesi borçsuz, altyapı yatırımlarını yapan, ulusal sanayini kuran Türkiye, 10 yıl içinde, dünya ulusları arasında onurlu yerini almıştı.
 
3 Kasım 2002 tarihinde iktidara gelen AKP on yıldır iktidarda. Onuncu yılında Başbakan bir söylev verse neler söylerdi?
AKP iktidarının on yıla neler sığdırdığına bir bakalım:
İktidara geldiğinde, ilk iş olarak, Irak’ı işgal eden ABD askerlerine Türkiye topraklarını, limanlarını açmak istedi.
Bülent Ecevit’in başında olduğu koalisyon tarafından Türkiye’ye getirilen ve ekonominin başına geçirilen Kemal Derviş’in hazırladığı, uluslararası sistemin denetiminde mali disiplini sağlamaya yönelik program, AKP tarafından eksiksiz uygulandı. Bir anlamda, Türkiye, emperyal güçler önünde düğme ilikledi.
Özelleştirme ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu yatırımları paraya çevrildi. Bu paralar ekonomide geçici rahatlama sağladı.
Birinci ve ikinci iktidar dönemlerinde, üretime dönük yatırımlar gerilerken, sıcak paraya dayalı ekonomik büyüme sağlandı. Dış ticaret açığı hiç olmadığı kadar büyüdü. Türkiye ürettiğinden fazlasını tüketirken cari açık kapanacak gibi değil.
Buna karşın, ekonomideki sıcak paraya dayalı büyüme başarı gibi sunuluyor. Gelin görün ki, işsizlik oranı çok yüksek.
Yoksul halk hibe ve sadaka ile geçinmeye zorlanıyor. Sadaka kültürü ihya ediliyor.
Kürt sorunu çığrından çıktı; artık federasyon konuşuluyor.
İslamcılar ile laisite yanlıları birbirine düşman oldu. Kürtler ile Türkler arasında husumet arttı. Aleviler devletle hesaplaşmaya zorlanıyor.
Basın özgürlüğü fiilen sona ermiş durumda. Sansür hızla yaygınlaşıyor.
Eğitim sistemi tanınmaz halde.
Kamusal yaşam çökerken, yaşam tarzı Arapların normlarına uyduruluyor.
Aydınlanma düşüncesine sırt çeviren Türkiye Ortadoğu’da kendine yer arıyor. Laiklik ilkesinin yerini din normları alıyor.
Türkiye-AB ilişkileri bütünüyle göstermelik.
Dış politikada, “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesinin yerini savaş çığırtkanlığı aldı. Ortadoğu’da ABD’nin çıkarlarını savunan Türkiye, komşularının hedefinde.
 
Elimizde kıyaslayabileceğimiz iki “on yıl” var. Biri, Atatürk’ün “on yılı”dır. Diğeri, Erdoğan’ın “on yılı.” Elinizi vicdanınıza koyun ve kıyaslayın.
Atatürk’ün “on yılı” yükselişin, başarının, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun “on yılı”dır. Diğeri ise, Cumhuriyet’in çöküşünün, parçalanışının “on yılı”dır.
Cumhuriyet bütün değerleriyle çökertiliyor. Türkler batıdan koparılıyor, Ortadoğu’da islam dünyasına yönlendiriliyor.
İslamcılar ve laikler, Sünniler ve Aleviler, Türkler ve Kürtler ekseninde ayrışma yaşayan ülke, geleceğini adeta bir kaosun içinde arıyor.
 
Karşı devrim hükmünü sürüyor ve buna “değişim” diyen iktidar, Cumhuriyet’in belleğini siliyor. Cumhuriyet’in bayramları ile ne alıp veremediği, iktidarın bu bayramların bağımsızlığı simgelemesinden kaynaklı endişesiyle ilgilidir.
 
Bayramların çok fazla tören kokan sevimsiz hallerinden kimse hoşnut değil. Ama bunun çözümü, bayramları yok etmek, içeriğini boşaltmak değildir.
Bayramların, halkın katılımını sağlayan birer şenliğe dönüştürülmesi hepimizin arzusudur.
Bayramların yok edilmesi, toplumun İslamlaşmasını arzulayanların, özerk Kürdistan arzulayanların ortak talebidir. Türkler masanın öbür tarafında kalmıştır.
Cumhuriyet’in bayramlarının belleklerden silindiği gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin son günü olacaktır.