GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
3 Ağustos 2022 Çarşamba

Bu söküme karşı çıkmayana İzmirli demem!

Hangi yerel ya da uluslararası toplantıda sorulursa sorulsun, “sürdürülemez kalkınma” dendiğinde ilk göstereceğim örnek Aliağa olur… 1952’de DP iktidarı tarafından belediye yapılıncaya kadar küçük bir çiftlik olan ve Aliağa’nın Çiftliği ile anılan ilçede Sovyetler Birliği’nin desteği ile 1972’de kurulan ve “sıfır çevre sorunu olduğu bildirilen” rafineri ile her şey değişmeye başladı.

Aliağa, Aiolis kentlerinden Kyme ve Myrina'yı sınırlarında barındırır. Sık sık çıkan haberler gösterir ki bu bölgeye konuşlanmış liman şirketlerinin tarihe arkeolojiye saygıları hiç yoktur. Tarihsel zenginliklere saldırıp yok ederken Kyme ve Myrina antik kentlerine zarar vermekten de çekinmezler. Sürdürülemez kalkınmaya bu liman şirketleri dünyanın her yerinde kötü örnek olarak gösterilir.

Aliağa ve yakın coğrafyasının en büyük talihsizliği ise burada kurulan gemi söküm tesisleridir.

19. ve 20. Yüzyılın büyük bölümünde “sanayileşme” kapitalizmin geliştiği merkez ülkelere özgü bir olgu iken 1960'lardan itibaren çevre ülkelere doğru kaymaya başlamıştır. Ancak geçmiştekinden farklı olarak “sanayileşme” bu ülkelerin çoğunun zengin ülkeler arasına katılmasını sağlamamıştır. Çünkü dünya genelindeki eşitsiz ilişkiler devam etmiş, kapitalist merkezler kirli ve tehlikeli sanayileri emperyalizme bağımlı çevre ülkelere kaydırırken kârlar merkez ülkelerdeki büyük şirketlerin, ödenen bedeller ise çevre ülkelerdeki yoksul halkın olmuştur. Endüstrinin dünya genelinde bu şekildeki yer değiştirmesinin örneklerinden birisi de gemi söküm endüstrisi olmuştur. Gemi söküm endüstrisi başladığı yer aldığı ABD, İngiltere gibi ülkelerden geri kalmış ülkelere taşınmıştır. Bu süreç sadece mekânsal bir değişikliğe değil teknolojik gerilemeyle birlikte endüstrinin geleneksel mekânlarına göre daha kirli ve tehlikeli bir duruma gelmesine yol açmıştır. 20. yüzyılın büyük bir kısmında gelişmiş ülkelerde konumlanmış olan bu sektör 1960'tan sonra Japonya, Tayvan ve Güney Kore'ye, 1980'lerin sonlarından itibaren ise Hindistan, Bangladeş ve Pakistan'a yönelmiştir. Bu sektörün 1980'lerden itibaren yoğunlaştığı bir diğer ülke de Türkiye'dir.

Bu konuda en kapsamlı araştırmayı yapmış olan Ertuğrul Bilir’in doktora tezi bu yazıda yararlandığımız bir kaynak oldu. Bilir’in dediği gibi bu sektör kirli, pis ve tehlikeli bir sektördür. Avrupa'da sökülmesine izin verilmeyen asbestli ve kanserojen gemiler burada sökülmüş ve ilk nesil söküm işçileri bunun bedelini sağlıkları ve canlarıyla ödemiştir. Aliağa'da yerleşen gemi söküm endüstrisi yıllar boyunca işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin alınmadığı, işçilerin acımasızca sömürüldüğü bir endüstri olmaya devam etmiştir. Gemi sökümü ILO belgelerinde “en tehlikeli işlerden birisi” olarak tanımlanmaktadır.

***

Burada Ertuğrul Bilir’den bir not düşelim: Rafineri, Petkim'e ve Gemi Söküm Bölgesi'ne de giden büyük caddelerden biri Necmettin Giritlioğlu adını taşır. Aliağa'da rafineri inşaatı sırasında burada örgütlenen Yapı İşçileri Sendikası'nın (YİS) Genel Başkanı iken çıkılan grevde 22 Ağustos 1970'te öldürülen Necmettin Giritlioğlu’dur bu caddeye adını veren kişi.

Günümüzde ömrünü tamamlamış gemilerin ortadan kaldırılmasının farklı yöntemleri var. Bu gemilerin bir bölümü derin sularda hedef olarak kullanılıp batırılarak yapay resif olarak kullanılmakta, hotel, ev, müze, konferans merkezi, yüzer depo olarak kullanılmaktadır. Ancak eski gemilerin büyük çoğunluğu hurda gemi olarak sökülmektedir. Gemilerin sökülerek geri dönüşümünün sağlanması, gemilerin doğaya terk edilmesi veya batırılmasıyla karşılaştırıldığında, çelik gibi değerli kaynakların tekrar kullanımını sağladığından dolayı, “tek doğa dostu yöntem” olarak görülmektedir. Gemilerin sökülmesiyle başta çelik olmak üzere, bakır, alüminyum, bronz gibi metallerin geri kazanımı sağlanmaktadır. Sökümden elde edilen çelik, durumuna ve kalınlığına bağlı olarak, ya haddehanelerde yeniden işlenmekte veya çelikhanelerde eritilerek inşaat demiri vb. olarak kullanılmak üzere yeniden dökülmektedir. Hurda demirden çelik elde edilmesiyle, demir cevherinin doğadan çıkarılıp işlenmesine göre çevrenin daha az kirlendiği, enerjinin daha az harcandığı hesaplanmaktadır.

Ama bu ekonomik kazanımlar insan sağlığından daha önemli olabilir mi? Hele sökülen gemilerde asbest varsa!

Bu kadar girişin nedeni malum: Fransa’da yaklaşık 60 yıl önce imal edilen ve en son Brezilya donanmasında kullanılan Sao Paulo uçak gemisi hurdaya ayrıldıktan sonra SÖK Denizcilik şirketi tarafından satın alındı. Geminin sökülmek üzere İzmir Aliağa’da bulunan gemi söküm tesislerine getirilmesi planlanıyor. Gemi asbest, kurşun ve kadmiyum başta olmak üzere çeşitli ağır metaller, organik kalay bileşikleri, PCB vb. çok sayıda tehlikeli-toksik kimyasal madde içeriyor.

Bu toksik maddeler kanserojen, mutajen (genlerde mutasyona yol açan), teratojen (fetüse zarar veren), hormonal sistem bozucu, üreme sağlığını bozucu, çocuklarda beyin ve sinir sistemi gelişimini bozucu etkiler başta olmak üzere çok çeşitli olumsuz etkilere sahip. Sadece insan için değil toprak ve sucul ekosistemlerde yaşayan canlılar için de çok zararlı.

Bir hafta kadar önce değerli bilim insanı Bülent Şık’ın da saptadığı gibi “Gemi sökümünün yapılabilmesi içim Sao Paulo uçak gemisindeki tehlikeli-toksik malzemelerin nerede ve ne miktarda olduğunu belirlemeye yönelik bir envanter çalışması yapılması gerekiyor.”

Bülent Şık diyor ki: Gemide yapılan Tehlikeli Malzeme Envanteri (Inventory of Hazardous Material: IHM) raporu analitik hassasiyetten, kesinlikten ve güvenilirlikten yoksun. Rapor Norveçli Grieg Green firması tarafından hazırlanmış. Hazırlanan IHM raporu geminin bütününde yapılan bir analitik çalışmaya dayanmıyor. Rapor geminin sadece yüzde 12’sini kapsayan bölümünde yapılan çalışmalara dayalı olarak düzenlenmiş.

Oysa Sao Paulo gemisiyle aynı yıllarda inşa edilen ve bir anlamda ikizi sayılabilecek Clemenceau uçak gemisi için hazırlanan rapor geminin yüzde 82’ini kapsayan bir çalışmaya dayanıyordu. Sao Paulo gemisinde içine girilmeyen, kontrol edilmeyen çok sayıda oda ya da bölüm olduğu anlaşılıyor. Oysaki, toksik ya da tehlikeli kimyasal maddelerin envanterini çıkarabilmek için geminin bütününde bir araştırma yapılması gerekirdi.

***

Dün İzmir’de önemli bir toplantı vardı. TMMOB, KESK, İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu ve DİSK’in yer aldığı İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin Aliağa’ya getirilecek asbestli gemiye karşı ortak yol haritası çizmek için düzenlediği toplantı kentteki çevre ile ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerini bir araya getirdi. Mimarlık Merkezi’ndeki toplantıda Brezilya’ya ait dev uçak gemisi Sao Paulo’nun Aliağa’da sökümüne karşı ortak mücadele kararı alındı. Bu mücadeleyi ulusal ve uluslararası platformlarda duyurmak için ise İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin koordinasyonunda bir çalışma grubunun kurulmasına karar verildi. Toplantıda Aliağa’da planlanan bu söküme karşı ortak mücadele kararı çıktı. Başkan Tunç Soyer, Moğollar konseriyle yarın Gündoğdu Meydanı’nda gemi karşıtı direnişi başlatacağını duyurarak herkesi bu mücadeleyi büyütmeye çağırdı.

Sanmayınız ki bu gemi sökümleri sadece Aliağa’ya zarar veriyor. Bölgenin hakim rüzgarı poyraz olduğu için Foça, Urla, Karaburun ve Çeşme gibi önemli turizm bölgeleri de ciddi tehdit altındadır.

Bu konuda önümüze günlerde çok yazılacak, çok konuşulacak. Ama şimdi şunu söylemenin zamanı: Bu söküme karşı çıkmayana İzmirli demem!