GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
29 Mart 2011 Salı

Başka bir dünya mümkün mü?

Yeryüzüne 500 yıldır hükmeden kapitalist sistem, dünya nüfusunun sadece beşte birini mutlu ediyor. Bunlar kapitalizmin metropollerinde yaşayan mutlu azınlıktır. Dünya nüfusunun 6.9 milyar olduğu düşünülürse, yaklaşık 5.5 milyar insan sistem ile sorunlu. Yani, kapitalist sistem yeryüzüne bereket ve mutluluk getirmiyor.
 
Hal bu ise, insanlık neden böyle kötü bir sisteme rıza gösteriyor? Benim kanaatime göre, kurduğumuz uygarlık başka türlü düşünmemize izin vermiyor. Mülkiyet ve artı değer üzerine inşa ettiğimiz uygarlık yaklaşık on bin yıldan beri toplumsal yaşam normlarını belirlediğinden, mülkiyete ve üretim ilişkilerine dayalı sistemlerin dışında bir dünya imkansız görülüyor. Marksizm bunu denedi fakat başaramadı. Kapitalizmin ise, insanın müşteri, tüketici olması dışında bir insan tasavvuru yok.

Kapitalist sistemin “insan odaklı” olmak iddiası, yani adem-i merkeziyet tezi; bence, uygarlık tarihinin söylenmiş en büyük yalanlarından biridir. Bir diğer büyük yalan da, “ekonomi”dir. “Kıt kaynakların kullanılması” gibi çok makul görünen bir gerekçeye dayanan ekonomizm, dünyanın canına okumuş, hayatı çekilmez yapmıştır. Sistemlerin en acımasızıdır. Sosyal mücadeleler sonucu elde edilen bütün kazanımlar, sistemler tarafından sulandırılmış ve kazanımların topluma dönüşü engellenmiştir.
İnsanlar sistem için vardır, devletler için vardır, kurumlar için vardır… İnsanlık bu yapıların içinde ıslah oluyor.  Sistemlerin oluşturduğu yapılar, tam olarak uygarlığın insanlığa çizdiği yoldur, sembolik kültürü var edendir. Yaşadığımız gerçek bu…
 
Hükmedenler ve hükmedilenler yeryüzünde var olduğu sürece, insan merkezli sosyal yapılar ancak hayallerimizi süsler. Bütün sistemler hükmedici yapıyı kurumlaştırmak üzere oluşturulmuş iken, iyimser olmak çok zor. İnsan muktedir bir yaratık. Buna itirazım yok. Bütün mesele, “muktedirim, o halde hükmederim” demek yerine, “muktedirim ama hükmetmem” diyen insana varmak. Ne var ki, uygarlık normları, “muktedirim ama hükmetmem” diyen insanı öngörmüyor.
 
Üretim araçlarının mülkiyetini ele geçirmenin yöntemini kavramış iktidar zümreleri, insanlığı, uygarlığın yarattığı derin unutkanlık durumunda tutmak için yaşamın bütün alanlarını sistemleştiriyor. Her sistem, doğal yaşam alanlarımıza yapılmış bir saldırıdır.
 
“Başka bir dünya mümkün mü?” diye sormak, bu koşullarda abes ile iştigal gibi görünüyor. Kuramsal olarak, “başka bir dünya” elbette mümkün. Gelgelelim beş milyar kadar insanın başına gelen her şeye razı hali, sistemden beslenme ihtimaliyle avunması ve olan biteni sorgulamaya yanaşmaması, gösteriyor ki “başka bir dünya” pratik olarak mümkün değil. İnsanlığın benimsediği ‘başka bir dünya tasarımı’ yok.
 
Bu ahvalde, insan haklarına dayalı devlet ve demokrasi tek sığınağımızdır. Sosyal devleti yeniden inşa etmek ve insan haklarını yurttaşlık temelinde savunmak, insanca yaşama koşullarını geliştirmenin en makul yolu gibi görünüyor.  Üretim ilişkileri, insan haklarını ertelemenin gerekçesi olmamalı. Hiçbir koşulda, insan hakları ertelenmemeli.