GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
28 Mart 2013 Perşembe

Anketler Ege için ne diyor?

Hemen her gün, hemen her gazetede genelden yerele pek çok anket yayınlanıyor bildiğiniz gibi.
Bilemediğimiz, bu anketlerin ne kadarının gerçekleri yansıttığı.
Bazen ‘hah, işte bu’ dedirtiyor rakamların dili, bazen de ‘yok artık, daha neler!”
İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Burhan Özfatura’nın bir röportajımda söylediği bir sözü, ne zaman bir anket açıklansa, gülümseyerek hatırlarım. Şöyle demişti sevgili Başkan:
“Mülkiye’de istatistik derslerimize giren hocamız Şefik İnan 'Yalan… kuyruklu yalan… istatistik' derdi. Çok doğru, rakamları dürüst kullanmazsanız, en büyük yalanı istatistikte kullanırsınız. Türkiye’deki bütün milli gelir hesapları, bütün enflasyon hesapları ve diğer hesaplar, tamamen atmasyondur mesela…”
Özellikle politikacıların gerçek rakamları kendilerine saklayıp, etkileyip yönlendirme amaçlıları kamuoyuna servis ettiklerine çokça şahit olduğum(uz) için, anketler benim için daima kuşkuludur. Soru işaretlidir. Tırnak içidir…
 
Diyarbakır’daki 21 Mart Nevruz kutlamalarından, Öcalan’ın Kürt Ulusuna Sesleniş Konuşması’ndan sonra yazdığım ‘Diyarbakır zılgıt/halay çekiyor, ya İzmir’ başlıklı yazımı,
Bu derin sessizlik ve sineye çekmelerin yansımalarını, sonuçlarını nasıl göreceğiz, ben de bilmiyorum. Dün sokaklardaki konuşmalar, ekranlarda dünkü tabloyu yorumlayan aydınların, gazetecilerin, siyasilerin söyledikleriyle hiç uyuşmuyordu; sadece bunu biliyor ve bunu görüyorum…” diye bitirmiştim. Elimde avucumda tek rakam olmadan, -İzmir ve Ege insanını tanıdığım varsayımıyla- sadece bir gözlemci olarak, hissettiklerimle yazmıştım bu iddialı tespiti.
Bugün Sabah gazetesinde Başbakan Erdoğan tarafından açıklanmış bir anketin, gözlemlerim ve hissettiklerimle örtüştüğünü görünce, ‘işte bu” demekten kendimi alamadım.
Akdeniz milletvekilleriyle bir araya geldiği toplantıda ANAR’ın yaptığı araştırmayı açıklayan Başbakan Erdoğan, rakamların ‘yüzde 58’in süreci desteklediğini’ ortaya koyduğunu söylüyor.
Çözüm sürecine desteğin ilk kez yüzde 50’nin üzerine ulaşmasından memnun olan Başbakan’ın verdiği rakamlara göre, bu sürece karşı çıkanlar yüzde 34, fikir belirtmeyenlerse yüzde 8.3.
Bu yüzde 57.7’lik desteğin bölgesel ayrımlarına gelince…
Oran yok ama Erdoğan’ın açıklamasına göre, en zayıf destek Ege bölgesinden. Karadeniz ve İç Anadolu'da destek verenlerin sayısında ise artış var.
Ege bölgesinde desteğin diğer bölgelerdeki gibi yüksek olmadığını belirten Başbakan’ın "Ege bölgesindeki vatandaşlarımıza süreci daha iyi anlatalım" dediği de yer alıyor Sabah’ta ayrıca.
 
Önümüzdeki günlerde, yerel seçim sathına girmiş İzmir ve Ege’de sürecin Ak Partililerce nasıl anlatılacağını izleyeceğiz. Bu anlatımlarla zayıf desteğin güçlenip güçlenmediğini göreceğiz.
Yine de… Biz ne dersek diyelim, ne yazarsak yazalım; önümüzdeki en gerçek anketi, ne gözlemlerimiz, ne rakamlar…
Sandıklar ortaya koyacak.
 
EKSİK KALMAMAK ADINA…
 
İzmir’e atanan yeni müftüyü tanıtacağım derken ağzından çıkan sözcüklerle Türkiye’nin gündemlerinden biri oluveren Diyanet İşleri Başkanı’yla ilgili konuşmayan/yazmayan kalmadı.
‘O konuda ben eksik kalayım’ desem de şunu söylemeden geçemeyeceğim.
İzmir’de yaşamayanların İzmir’le ilgili söz ederken, boğazın dokuz boğumdan oluştuğunu asla ve kat’a unutmamaları gerektiğini,
Unutmaya meyilli olanların da sessizliği yeğlemelerini tavsiye ederken, bir naçizane tavsiyem de CHP İzmir Milletvekillerine, daha doğrusu sayın Aytun Çıray’a olacak.
‘Vur vur inlesin/Ankara/AKP/Diyanet’ dinlesin tadındaki çıkışları da, “Diyanet İzmirlilerden özür dilesin’i de anlıyorum ama…
Sayın Çıray’ın "Bu sözler İlahiyat eğitimi almış bir akademisyenin cümleleri olamaz. Bu sözler İzmir’i 'gâvur' zanneden çağdışı bir anlayışın uzantısı olabilir” demiştim. Bu açıklamam üzerine Diyanet İşleri Başkanı özel kalem basın müşavirliği vasıtası ile benimle temas edilmek istenmiştir. Bu girişim benim prensipli siyasi tutumumu anlamayan bir girişimdir.” şeklindeki açıklamasına, ardından gelen “Bir hafta içinde özür dilenmedikçe Başkanlık ile görüşmeyeceğim” sözlerine doğrusu anlam veremiyorum.
Sayın Çıray’ın siyasi prensibi kızdığı insanların telefonlarına çıkmamak, açıklamalarını dinlememek, ne söyleyeceğini duymak istememek midir?
Eğer Diyanet’le konuşursa, açıklamasının dozunu düşürmek zorunda kalabileceğini mi düşünmüştür? Doğrusu bilemedim.
Bildiğim, ‘samimi/içten isyan ile tribünlere seslenen söylem’ arasında zarif bir çizgi olduğu ve o çizginin aşılmasının, halk tarafından da her zaman hissedildiğidir.
Bu olayda da herkes eteğindeki taşı döktü, içindeki gazı boşalttı. Tadı kaçmadan bırakmakta fayda var, ‘azı karar/çoğu zarar/fazlası şova kaçar’ diye düşünüyorum… Bence.