GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
10 Şubat 2016 Çarşamba

Dünya’yı kendimize dar ettik

Bu Dünya öküzün boynuzunda değil,

Bu Dünya ellerinizin üstünde duruyor.

İnsanlar, ah benim insanlarım,

Yalanla besliyorlar sizi.

Hâlbuki açsınız,

etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.

Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden

doyasıya,

göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu Dünya’dan.

Nazım Hikmet “Elleriniz ve yalana dair” adlı şiirinde böyle dile getiriyor insanın insana yaptığını. Ne zaman insanların yoksulluk içinde acı çektiğini anlatan bir resim, bir haber görsem, aklıma bu dizeler gelir. Son yıllarda ise, bu dizeler hiç aklımdan çıkmaz oldu.

Dünya artık o bildiğimiz Dünya değil. Güvenlik politikaları çöküyor, yeryüzü yaşanılabilir olmaktan hızla uzaklaşıyor. Yoksulluk boylarında açlıkla terbiye ederek itaatkâr kıldıkları insana hayatı zehir eden muktedirler, şimdi de baş edemedikleri ve nüfus fazlası olarak gördükleri yoksulları yok ediyorlar. Ölüm, bir mermide, bir bombada, bir virüste, bir bakteride, deniz üstünde bir teknede kol geziyor; Bir tek eceliyle gelmez oldu yoksullara…

“Hayat devam ediyor” demek, nicedir, gündelik hayatı bütün rezilliğiyle sürdürmenin mazereti oldu.

Kimi arabasını değiştirme zamanının geldiğini düşünürken kimi de Dünya’nın neresine gideceğini düşünüyor, kimi ise karnını nasıl doyuracağını… Kimi malikânesinde, kimi konforlu konutunda, kimi de evsiz barksız, kaldırım boylarında yaşıyor veya can veriyor. Hayat herkes için bir şekilde devam ediyor veya edemiyor… Yoksunluk ve yoksullukla malul yeryüzü yaşamı tükene tükete sürüp gidiyor… Yeter ki sistemde tutunmanın bir yolunu bul! Değil mi ki hayat devam ediyor…

“Hayat devam ediyor” demek hepimize iyi geliyordu. Sağlam bir mazeretti. Böyle söyleyince direncimiz artıyordu. Fakat görüyoruz ki artık böyle söyleyince de olmuyor. Nicedir bu aşağılık düzen kendini yeniden üretemiyor; sürdürülebilir olmaktan hızla çıktığını, bakmasını bilen herkes görüyor. Bakmasını bilenler, tarihsel bir sistem olarak kapitalizmin kaçınılmaz sona yaklaştığını da görüyorlar. Ne ki görmek de o kadar işe yaramayabilir. Kapitalist sistemin hayata verdiği zararı yeryüzü artık kaldıramıyor.

 

Sistem dengeden çıktı. Yoksulları daha yoksul, zenginleri daha zengin yapan işleyişin önü sonsuzca açıldı. Kapitalistler, yokuş aşağı giden ve frenleri tutmayan bu arabayı durduramayacaklarını fark etmeye başladılar; ne yapacaklarını bildikleri de kuşkulu. Sosyalistlerden medet umuyorlar.

Bu kriz sadece kapitalizmin değil fakat aynı zamanda uygarlığın da krizidir. Uygarlığın durumunu konuşmadan bu krizi anlamanın ve çözüm yollarını konuşmanın pek mümkün olmadığını düşünüyorum.

Uygarlığın getirdiği hiçbir sistem insanlık durumunu daha iyi kılmadı. Galiba soruna bu açıdan bakmak istemediğimiz için hep başa dönüyoruz. Mülkiyet ve iktidar ilişkisi, sağ veya sol ideolojinin muktedirleri hangi vaatlerle gelirlerse gelsinler, insan değerini ve onurunu yadsıyor.

Galiba uygarlık insanlığa pek yaramadı. Uygarlık dediğimiz bu derin unutkanlık halinden çıkmadıkça, başımıza gelenleri anlamak pek mümkün olmayacak.

Hayatın nasıl yaşıyorsak öyle olduğunu zannediyoruz. Öyle mi, değil mi göreceğimiz günler çok uzakta değil. Şubat ortasında, üç gün içinde, 20 derece ile -2 derece arasında değişen hava sıcaklığı da muhtemelen doğru algılanmadı. Belli ki o kadar da zeki değiliz.

Dünya nimetlerini birbirimize çok gördük. Yeryüzünde yaşamı hoyratça tükettik. Dünya’yı kendimize dar ettik. Ama elan bu alametin nereye gittiğini anlayabilmiş değiliz.