GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
13 Ocak 2016 Çarşamba

Bir başkaldırı bildirimi olarak yazı…

“Kolay okunabilir yazılar yaz! O kadar derinlere inme! Çok felsefe yapma! Fazla teorik yazma!” Bunların hepsi de zaman zaman bana gelen uyarılardır. Her defasında, “öyle yazan çok insan var, bırakın ben de böyle yazayım” diyerek eleştirileri savuşturuyorum; ama o baskı hiç eksilmiyor… Baskı eksilmiyor diye, yazageldiğim meseleleri daha kolay anlaşılır bir dille anlatmaya çalışır mıyım, orası biraz karışık…  Çünkü metinleri oluştururken kurduğum dil, bir meselenin dilidir. Dolayısıyla, benim asıl üstünde durduğum konu, nasıl yazdığımdan ziyade, neden yazdığımdır. Meselem var ve onu dile getirmeye çalışıyorum. Yazdığım için cebime bir kuruş para girmez. Kimseye ödemek zorunda olduğum diyet yok. Her türlü angajmandan azade yazıyorum. 

Yazıyorum, çünkü söyleyecek sözüm var. Muktedirlerin önünde diz çökerek yaşamaya itirazım var. Hayatı satıhlaştıranlarla, bayağılaştıranlarla meselem var. Yönetenler-yönetilenler ilişkisini netameli buluyorum. Akıl ve vicdan yitimiyle malul bu yüzyılda yaşamaktan rahatsızım. Yazdıklarımda dile gelen, bir başkaldırının halleridir.

Gösteri ve tüketim toplumunda yazı, insanlığa karşı işlenmiş suçların belgesi olarak artık masum değil. Oysa yazı, insanlık durumunun en kötü olduğu bu zamanlarda, itirazın, başkaldırının aracı olmalı; Benim yaptığım da bundan başka bir şey değil.

Yazarken beni yoran, yazımı okuyanı da yormalı. Bu yorgunluk halinin temelinde yatan, itirazımı ve isyanımı dile getirirken kurduğum dilin dayandığı düşünce yöntemidir.

Meselem var, onu anlatmak istiyorum; Lakin meseleye farklı açılardan bakmak ve zor olanı anlaşılır kılmak gerçekten çok yorucu ve netameli bir çaba. Herkesin aklındakini, bakış açısını değiştirerek yazmak beni çoğu zaman marjinalleştiriyor, bunu biliyorum; Lakin herkes anlasın diye yazmak önceliğim değil. Malumu hergün dile getiren önemli köşe yazarları var. Bunlar çok ünlü yazarlar olup, bu yoldan geçimlerini, hatta daha fazlasını sağlıyorlar. Hergün, onlar için, “Amma da güzel yazıyorlar!” diyoruz;  ne ki bu “Amma da güzel yazılar!”ın hayatımızda bir şeyleri değiştirmişliği yok; sadece gazımızı alıyorlar. Köşe yazısının sıradanlığıdır bu.

Benim meselem ise, akla pek de getirmediklerimizi veya getirmek istemediklerimizi, soğuk ve sevimsiz gerçeği yazmak. Söylenegelenler, yapılagelenler hiçbir şeyi değiştirmeye yetmiyor. Aksine, her şey daha kötüye gidiyor.

Yazmaktan amacım;

Yazıyı başkaldırının ve hayatı yeniden söylemenin aracı kılmak…

Gündelik hayatın içinde her an karşıma çıkabilen muhtelif iktidar odaklarına direnmek…

Yaşamı sistemleştiren iradeye, otoriter ve hiyerarşik yapılara karşı çıkmak...

Hayatı savunmak ve insan özgürlüğünün önündeki bentleri yıkmak... 

Kolay okunabilir bir metin yazmak, başlı başına amaçlanan bir edim olmamalı. İnsanlık durumunun sefaleti üstüne yazmak, meselelere satıhtan baktığınızda kolaydır. Edebi bir dille yazmayı da biliyorsanız, yürür gidersiniz.

Fakat insanı ve insanlık meselelerini sistemin parametrelerine fazla itibar etmeden, yeni bir yaklaşım, yeni bir bakış açısı ile yazmaya yeltendiğinizde başınıza geleceklere de hazır olmalısınız. Bir kere bu yol, ünlü ve önemli olma yolu değildir. Çok az insana dokunan, hitap eden metinler yazdığınızı bilerek yola çıkacaksınız. Çok az insan tarafından anlaşılmak size yetmeli.

Çağımızın satıh insanına iyi gelen yazılar yazmayı sevemedim. Siyaset sosyolojisi alanında teorisyenlik taslayan metinler de yazmadım; Felsefeyle düşünmek çabası ve yeniden söylemek arzusu, teorisyen olmayı gerektirmez. Düşünerek yazmayı teori zanneden salakların dikkatine sunarım. 

Açıkçası, bu şehirde yazmak o kadar da keyif vermiyor. Okuyan fazla insan yok. Onların da çoğu, satıh metinleri seviyor. Bu can sıkıcı sığlığa rağmen yazmaktan muradım, kelle hesabı yaparak değil ama düşünmenin yöntemine aşina beyinlere, kaç kişilerse, seslenmektir. Beni yazmaya yönelten, hayatın bütün alanlarını sistemleştiren modern aklı inşa eden uygarlığa direnmek, insanı satıhlaştıranı ortaya çıkarmak, dolaylanmış ilişkileri teşhir etmek arzusudur. Yazıyorum, çünkü insanı görünür kılarak gözaltında tutan sistemle, tuttuğunu sistemleştiren akılla meselem var. Sözün kısası, uygarlıkla meselem var.

Ancak, yazı, insanlığa karşı işlenmiş suçların belgesi olarak sistemi yeniden ürettiğinde, tam orada, durmalı insan; yazı artık masum değildir. Tam orada, sessizliğin çağrısına kulak vermek gerekir.