GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
10 Ocak 2016 Pazar

Alaturka isyan

Çok isyankâr bir milletiz…

Şimdi, bu da nereden çıktı, diye soracaksınız! Bir şarkıdan çıktı. Hani içinde uzun uzun “issssyaaaaeeeaaannnn” diye bağırılan şarkıdan! Herkesin dilinde bu şarkı… Şarkıcı başlıyor söylemeye, herkes dikkat kesilmiş bekliyor, tam oraya gelince, ağzını yaya yaya isyan diye bağırmaya başlayınca, herkes isyana katılıyor. Böylece isyan oluyor, hem de şarkı boyunca defalarca… Herkes kendi isyanını yaşıyor; kimi efkârlanıp iç çekerek, kimi de göbek atarak…

Hergün, adım başında isyan ettirecek onca şey yaşanırken gıkını çıkarmayan ve teslimiyet karakteri olmuş toplumun isyandan anladığı bu!

Güneydoğu’da iki ateş arasında insanlığından çıkan Kürtler, terörist, vatan haini!.. Şarkı dinlerken kendinden geçip “isyan” diye bağıranlar, isyankâr!..

Toplum her şeyin ucuzuna teşne olunca, isyan da bu ucuzluktan nasibini alıyor.

Tabii ki sadece şarkılarda sahte isyanlar değil sorunumuz. Devrimcilerin çıktıkları alanlarda da çoğu kez durum pek farklı değil. Yüzlercesine tanık oldum.

Geçen yıldı, Gündoğdu Meydanı’nda toplaşmışlar; belediye çalışanları, devrimci sendikacılar, milletvekilleri, Marksist başkanları falan… Durup izledim. Meğer orada işçi sınıfı varmış. Devrim yaklaşmış. İşçi sınıfı iktidara geliyormuş. Birileri kürsüden yırtına yırtına bunları haykırıyor, alanda da işçi sınıfı dediği belediye çalışanları, öylece duruyor… “Şu kadar içeride yattım devrimcileri” ile kol kola devrim yapacaklar…

Bu tabloyu görünce, neden devrim olacağını değilse de, neden devrim olamayacağını çok iyi anlıyor insan. Anlatılan, halkların ve işçi sınıfının hiçbir zaman inanmadığı bir devrim hikâyesidir. İşçiler, kendi iktidarını kurma fikrine hiç bir zaman yakın olmadılar.

Devrimci abilerin hepsi de aile boyu belediyede çalışıyor, onlara belediye bakıyor… Devrimci sendikacılar da soy sop belediyeden geçiniyor… Çalışanların çoğu hatır gönül ilişkileriyle belediyede iş bulmuş... Ama tutmayın devrim yapacaklar… Bence, alanlarda, o ‘isyan şarkısını’ cümbür cemaat söylemeliler. Hem devrim hem isyan…

Başkaldırı, sistemden beslenenlerin harcı değildir. Ortalığa öncü diye dökülenlerin hepsinin kaybedilecekler hanesi dolu, gerçekten bir isyan olsa, en çok onlar rahatsız olacak. Çünkü geçimlerini sağlayan çarklar duracak.

Sistemden beslenenler sisteme kafa tutamaz. Böyle olduğu için insanlığın iki yakası asla bir araya gelmemiştir. Öncüler kısa sürede iktidara alışmış ve birer muktedir olmuşlardır. Açlar yine aç, yoksullar yine yoksul… Bu bir uygarlık klasiğidir.

Yeryüzünde hayat, insanın toplumsal alanda varolabilmek için uydurduğu ikiyüzlü ahlak normlarına sürgit tahammül edemiyor. Yaşadığımız yüzyılda, bu normların çöküşüne tanıklık ediyoruz.

Doğal hayatın akışı içinde yeri olmayan insanca şeyler çok uzun süre üstümüzde duramıyor. Yine bir tarihsel dönem kapanıyor; aşınan değerlerin dejenere ettiği her şey üstümüzden akmaya başladı. Dindarıyla, devrimcisiyle, İslamcısıyla, solcusuyla, sağcısıyla, büyük insanlık bu büyük çöküşü yaşıyor.

Diyanet İşleri bir açıklama yaptı, herkes dehşete düştü. Fakat işlerin bu noktaya gelmesinde kendi sorumluluk payına bakmaya gelince, ortada kimse yok. Oysa biliyoruz ki, o açıklamadan daha da vahim şeyler oluyor. Ama olağanlaştıkları için yadırgamıyoruz. Bir süre sonra, o akıl ve ahlak dışı açıklamayı kanıksayacağız. Ahlaki erozyon böyle bir şey…

Bu defa dert büyük; Çöküyoruz, batıyoruz… Yaşadığımız ahlaki çöküntüyü hayat artık kaldıramıyor. Peygamberlerin ve dinlerin zuhur ettiği dönemleri hatırlatan zamanlardayız. Toplumlara sıradan kurtarıcıların yetmediği zamanlardayız. Sodom ve Gomora efsanesi sanki yeniden yaşanıyor…

Yersiz yurtsuzların kıyılara vuran cansız bedenleri… Evinde otururken top mermisiyle can veren yaşlı kadın… Sokakta oynarken canından olan çocuklar… Ellerine silah tutuşturup ölüme gönderilen gençler… Dünya nimetlerini birbirine çok görenler… Açlıkla terbiye edilen milyarlarca insan… Hepsinin laneti yeryüzünde...

Bu kadar çok ve büyük günahtan kurtulmak için ödenecek bedel nedir, bir fikri olan var mı?

Yok, öyle ağzını yaya yaya “isyan” diye bağırarak şarkılarda sözüm ona isyan etmek!

Yok, öyle meydanlarda ucuz devrim edebiyatıyla soytarılık yapmak!

Yok, öyle sosyal medyadan veya gazete köşelerinden insanlığı kurtarmak!

Yok, öyle siyasal partilerin iktidar gruplarına dâhil olarak kurtarıcılığa soyunmak!

Bu defa hayat yakamıza fena yapıştı; Onu aldatacak derinlikte ne zekâya ne bilgiye sahibiz. İllaki o bedel ödenecek.

Onurumuzu görerek, bilerek ayaklar altına aldık. Yeniden insani değerlerimizi kazanmanın başka yolu kalmadı. Başımıza gelecek var ve bunu hak ediyoruz.