GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
23 Ocak 2016 Cumartesi

Öteki kışkırtılınca…

Geçen yüzyılın son çeyreğinde, Öteki, gündelik hayatın en popüler kişisi oldu. Yirminci yüzyılın başında, Yabancı’yı konuşuyorduk, uygarlığı kuran şehirdeki Yabancı… Bu yüzyılda, Öteki’ni konuşuyoruz, yeniden cemaatleşerek şehrin kozmopolit yapısına saldıran Öteki…

Geçtiğimiz yüzyılda, sistemin dünya nimetlerini bonkörce sunduğu merkezdekiler, postmodern kaygılarla vicdani hesaplaşma derdine düşünce; çevredekiler, dışlanmışlar, ihmal edilmiş çevreler birden ilgi odağına yerleşti.
Öteki kavramında ifadesini bulan bu sıcak buluşma arzusu, şarkılarda, şiirlerde, söylevlerde, siyasi konuşmalarda kısa sürede boy göstermeye başladı. Öyle ki, içinde öteki veya ötekileştirmek geçmeyen cümle kurulmaz oldu.
Sözüm ona farkındalık yaratılıyordu. Kimlikler öne çıkarılıyor ve tanınması için çağrılar yapılıyordu. “Hangi kimlikler?” diye sormak olanaksızdı, neye göre ayırım yapacaktınız! Bütün kimlikler hak arama derdine düşmüştü…
Farklılıkların öne çıktığı, herkesin kendi farklılığını ayrıcalık gibi görmeye başladığı ve farklılıkların özgürlük meselesiyle karıştırıldığı bu dönemde, ayrışmanın insanlığa getirdikleri görmezden gelindi.

Bugün, gerek yurtta gerek Dünya’da yaşanan sorunların önemli nedenlerinden biri de, farklılıkların yol açtığı ayrışma sürecidir. Kimliklerin savunulmasıyla yükselişe geçen kimlik siyaseti toplumları parçalarken, kapitalist sistem, çözüm üreten yeni bir siyaset biçimi getiremedi. Solun siyasal çözümleri ise elan talep görmüyor.
Sonuç itibarıyla, yeni Dünya düzeninde kimlikleri savunarak oluşturulmak istenen yeni kamusallık ve siyasal coğrafya, yeryüzüne barış getirmediği gibi, bölgesel savaşları başlattı.

Kışkırtılmış Öteki, kimliğinin derdine düşünce, yoksulluğunu, işsizliğini, açlığını unuttu… Öfkesini, yüceltilmiş kimliği üstünde oluşan baskı ve sınırlamalara yöneltti. Başkaldırının içi adeta boşaldı. İş, ekmek, özgürlük talepleri, kimlik taleplerinin altında yok olup gitti. Bu yanılsama belirsizliğe yol açtı. Din ve etnisite grupları tarafından benimsenen kimliğe dayalı talepler, mevcut kamusal yaşam normlarını altüst ederken kimse yerine neyi getirmek gerektiğini doğru dürüst söyleyemiyor artık. Daha beteri, çözüm niyetine her kim veya grup ne söylüyorsa, doğru o oluyor. Yani herkes kendi doğrusunun peşinden gidiyor ve doğruların birbirini keserek çatıştığı alanlarda da savaş çıkıyor. Bölgesel iç savaşlar durduk yerde çıkmadı.

Öteki aldatıldı. Dünya nüfusunun dörtte üçü yoksullaşırken Öteki olmanın anlamı nedir, diye sormadan, sorunlu bir kavrama teslim oldu mazlumlar. Beş milyar kadar yoksul yekvücut “Öteki olmak” yerine, kimlik siyaseti ile birbirinden koparılmaya rıza gösterdi.  
Şimdi, milyarlarca yoksul, diğerinin ötekisi oldu ve birbirini yok etmek için fırsat kolluyor. Her grup kendi kimliğini ötekine silah gibi yöneltmiş beklemede…

Halklardan ihtiyatla söz edeceğimiz zamanlardayız. Küçük ve etkisi sınırlı topluluklara dönüşen halklar, artık 1789’da ortaya çıkan o büyük güç değil. Bu değişim sonucu, Kapitalistler, geniş kitleleri barındıran halkların baskısından bütünüyle kurtulurken, küçük din ve etnisite grupları “halk olarak” mücadele alanına çıkmış bulunuyor.

Bu sorunu aşmak için solun yeni şeyler söylemesi gerekiyor. Eskiden beri söylene gelenlerden çözüm çıkmadı. Kuramsal düzlemde doğru gibi duruyorsa da, süregelen söylemin hayatta karşılığı kalmadı.

Yerelden itibaren bu mesele üstünde kafa yormak gerekiyor. Demokrasi ve özgürlükler üzerine yeniden düşünmek için elimizdeki en uygun zemin, kentsel mekânlardır. Üretimin ve tüketimin yeni mekânlarından itibaren düşünmek gerekiyor.

Öteki, kimlik siyaseti sonucu, canı pahasına verdiği mücadelede, belirsizliğin tam ortasına düştü. Kentsel mekânları yeniden örgütleyen kapitalizm, yoksulların kent hakkını, onları kentsel alanların dışındaki beton kulelerde yaşamaya mecbur ederek çözmeyi planlıyor. Buna, “yoksulların tehciri” demek de mümkün.
Abat edilecekken beter duruma düşürülen Öteki, çok daha berbat bir durumda, başına geleni anlamaya çalışıyor.
Sistemin merkezi Öteki’ne açılıyordu; tam aksi oldu, daha da uzaklaştırılıyor. Kentsel dönüşüm, bu trajik hikâyenin yaşandığı mecradır.
Öteki, yeni Dünya düzeninde, hayatın iyice kıyısına itiliyor; Elinde kimliği, meramını kime anlatacak bakalım!