GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
2 Ocak 2014 Perşembe

Yerel değil, hayat memat meselesi…

AK Parti’yi, ‘ak’ sananların, ortalığa faş edilmiş/gizlenemez/üzeri örtülemez haberler sayesinde gözlerinin açılıp ‘vay be’ diyebilmelerini, ‘cemaat-AKP çatışması’na borçlu olduklarını biliyorlardır sanırım.
Bu kadar kötü kokunun, bu denli çürümüşlüğün, devlet çarkındaki bu rezil ‘algülüm/vergülüm’ün ortaya dökülmesi için, ‘imamlar kavgası’ gerekiyormuş yazık ki…
11 yıllık iktidarında basını sistemli biçimde yanına alan, yanına alamadıklarını iktidarından nemalanan patronlar sayesinde bertaraf edip çarktaki rüşvet ve yolsuzluk araştırmalarının/haberlerinin önünü kesen AKP, kendi yarattığı canavarın pençelerinden kurtulmaya çalışıyor şimdi. Can havliyle ‘komplolara, dış mihraklara, kumpaslara’ sarılıp önümüzdeki yerel seçimlerde halktan vize alma hedefiyle saldırı üzerine saldırı deniyor.
Yolsuzluk ve rüşvet gibi suçlamalardan aklanmanın yolu kanunlardan, mahkemelerden geçer elbet de… AKP bir yandan hukuku iğdiş edip bu suçlamalardan yırtmanın yollarını yaratırken, bir yandan da ‘bakın halkımız bize aklayıp pakladı’ dedirtebilmek için savaşıyor.
 
Medyayı ve yolsuzlukları ortaya çıkarabilecek bütün kurum ve kuruluşları vesayeti altına alıp 11 yıllık ‘ak’ sıfatını, ‘varsayılan yüzde 50’nin nezdinde’ korumuş olan AKP’nin; önümüzdeki seçimlerde yolsuzlukla imtihanının nasıl olabileceği üzerine tahmin yürütmek için, geçmiş hükümet karnelerine bakmakta yarar var. Ki, bununla ilgili olarak 2013’ün son gününde Radikal’de hap gibi, derli toplu bir bilanço yayınlandı, muhabir Bahadır Özgür imzalı.
30 Mart seçimlerine ‘yolsuzluklar/rüşvet’ iddialarının gölgesinde gidecek AKP’ye kötü haber şu ki, geçmiş deneyimler, seçim öncesi yolsuzluk olayları karşısında seçmenin alternatif gördüğü anda tercihini değiştirdiğini gösteriyor.
30 yılın bilanço özetine göre,
“ANAP 1983’te yüzde 41 olan oyunu, (özellikle kaynağı İstanbul olan rant/imar iddialarıyla) 1989’da yüzde 23’e,
SHP, 1989’da yüzde 32 olan oyunu (İSKİ skandalı sonrası) 1994’te yüzde 13’e düşürmüştü.
DYP, ard arda patlayan skandallardan tıpkı iktidar ortağı SHP gibi payını almış, özellikle seçim öncesi patlayan ‘Parsadan’ın Çiller sayesinde örtülü ödenekten 5.5 milyar lira aldığı’ skandalı sonrası, oyu yüzde 27’lerden yüzde 14’lere gerilemişti.
2002 yılına kadar DSP’nin önce ANAP, ardından MHP ile yaptığı koalisyon hükümetleri döneminde, yolsuzluk ve usulsüzlükler gazete manşetlerinden hiç düşmeyince, Emlakbank, Türkbank, GSM ihalesi gibi yolsuzluk iddialarının hiçbirinin üzerine tam gidilmeyince, üstüne bir de banka hortumlama vakaları patlak verince, vatandaş 2002 seçimlerinde faturayı ağır kesmişti. AKP yüzde 34.2 ile büyük çıkış yaparken, CHP yüzde 19.3 oy elde etmiş, DYP yüzde 9.5, MHP yüzde 8.3, ANAP yüzde 5.1, DSP yüzde 1.2 ile adeta silinmişti.”
 
Burada durup yine Radikal’den Seyfettin Gürsel’in köşesinde yayımlanan ilginç bir araştırmaya bakalım.
“Yolsuzluk soruşturmaları, vahim iddialar, iktidarın anti-demokratik girişimleri tarafsız seçmeni nasıl etkileyecek?” sorularına yanıt ararken, keşfettiği araştırmanın bulgularının bu soruya ışık tutabileceğini belirten yazar, araştırmayı şöyle paylaşıyor:
“New York Üniversitesi’nden Joshua Tucker adlı bir siyasetbilimci Electoral Review adlı derginin 2013 Eylül sayısında bir makale yayımlamış: ‘Ekonomi, yolsuzluk ve oy: İsveç ve Moldova’dan deneysel bulgular’.
Tucker şu soruya yanıt arıyor: Yolsuzluğa karşı duyarlılığın yüksek olduğu bir ülke ile düşük olduğu bir ülkede seçmen ciddi yolsuzluk iddialarının varlığında ekonomik gidişata bağlı olarak nasıl davranır?
 
Bu soruya yanıt verebilmek için yolsuzluğa çok duyarlı İsveç ile (Uluslararası yolsuzluğu algılama endeksinde 177 ülke arasında 3. sırada) çok az duyarlı Moldova’da (aynı endekste 102. sırada) deneysel bir anket yapmış. Bulguları şöyle:
İsveçli seçmenler ‘ekonomik gidişat nasıl olursa olsun’ iktidarı cezalandırıyor.
Buna karşılık Moldova’da, ‘eğer ekonomi iyi gidiyorsa’ yolsuzluk iddiaları seçmen davranışını fazla etkilemiyor. Ama ‘eğer ekonomi kötü gidiyorsa’, Moldovalı seçmen iktidarı cezalandırıyor.”
 
“Uluslararası yolsuzluğu algılama endeksinde İsveç ile Moldova arasında, 55. sırada olan Türkiye’de durum ne olur” sorusu, 2013’ün de, 2014’ün de en önemli sorularından biri olmayı sürdürüyor.
Seçimlere üç ay var ve 2014’e ‘zam furyası’yla girdik.
Asgari ücrete günlük ‘bir simit parası’na denk artış yapan AKP Hükümeti, rüşvet ve yolsuzluk çalkantıları arasında, devamının geleceği gün gibi ortada zamlarla… Cebimizden çıkan her kuruşta, daha da sevimsizleşecektir.
Boş ayakkabı kutusunu sallayan kadının bile gözaltına alınması ise; ‘demokrasi ve hukuk karnesi zayıflarla dolu’ AKP’nin iktidarını güçlendirmesi/koruması halinde başımıza neler gelebileceğinin en basit ve çarpıcı örneğidir.
Hasılı…
30 Mart’ın ‘yerel seçim’ olduğu, ‘adayların kimliğine, hizmet karnelerine bakılması gerektiği’ gibi söylemler/hatırlatmalar, ‘bu seçimlerde’ fuzulidir, boşunadır, nefes kaybıdır.
Bu seçim çoktan ‘yerel’den çıkmıştır; AKP için bir referandumdur. Erdoğan’ın bu denli yırtınmasının, bakanlarını, milletvekillerini sahaya sürmesinin, bir oy fazla almayı hedeflemesinin nedeni de zaten budur.
Türkiye’yi bildiği gibi yönetmek, tek başkan olmak için ‘istiklal savaşı’ başlatmış, ona inananlar dışında kalanları neredeyse ‘vatan haini’ ilan etmiş bir Başbakan, hangi şehirde hangi adayı sandığa sürerse sürsün, oylanacak olan ‘AKP’dir.
Tünelin ucundaki ışık, ya tünelin sonudur,
Ya da karşı istikametten hızla gelen trenin farları…
Hangisi olduğunu bize, 30 Mart gösterecektir.