GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
3 Aralık 2013 Salı

Diren Gönül!

Okurken zorlanılan kitaplar vardır; zorlanmanın, sayfa sayısının çokluğuyla ilintili olmadığı kitaplar hani.
Cümleler ağırdır, anlamaya çalışırsın… Kelimeler yabancıdır, çözmek için uğraşırsın.
Her sayfa seni iç yolculuğuna çıkarır; bekler, içine bakar/tartar/tartışır, sonra tekrar kitaba dönersin.
Bazen ruhun kıpır kıpırdır, sayfalar ruhuna yetişemez.
Bazen ruhun kapkaradır, kitabın pırıl pırıl, şıkır şıkır yolculuğuyla ters düşersin, kahkahayı kaldıramazsın, dolayısıyla kitabı rafa kaldırırsın.
Bazen de… yaşadıklarını bulursun, yaşadıklarının özetini… Kaldıramazsın. Katılır kalırsın…
Sevgili Yılmaz Özdil’in ‘Beraber Yüdürük Biz Bu Yıllarda’ kitabını okurken hissettiklerim, tam da bu oldu işte.
Günlük yazılarını bir solukta okuduğum Özdil, iki yılda hazırladığı kitabıyla… Yumruk olup boğazıma takıldı. Satırları, satır olup içimi kıydı.
 
 
350 sayfalık bir kitap gibi görünse de onun ifadesiyle aslında 11 seneyi özetleyen makalesini okumak… Yaşadıklarımızın ağırlığını, hazmetmeden biriktirdiklerimizi sayfa sayfa, satır satır önümüzde bulmak… Unuttuğumuzu zannettiklerimi hatırlamak… Hatırladıkça kararmak demek…
Yılmaz bunu yapmış.
Kimsenin unutmadığı ama hatırlamak istemediği ne varsa önümüze döküp…. ‘Çare de sizsiniz, çaresizlik de size dair’ dercesine… bizi kendimizle yüzyüze bırakmış…
Kararmamak, tıkanmamak, boğulmamak ne mümkün!
 
Beş gazetenin arşivinden 460 bin sayfa tarayarak, AKP’nin 11 senesini, ‘çıraklık, kalfalık, ustalık’ diye üç bölümde gözlerimizin önüne seren, bölük pörçük gelişmeleri, puzzle’ın parçalarını bütün olarak gösteren Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda; ‘mutlaka okunmalı’ denilen kitaplardan.
Çünkü hayat bu ülkede (Yılmaz’ın dediği gibi), Fransız filmlerindeki (ya da Nuri Ceylan sinemasındaki) gibi ağır akmıyor.
Amerikan filmlerindeki gibi hızlı/aksiyonel, bir o kadar da karışık ve kaypak/kaygan.
Ne olduğunu anlamadan soluk soluğa izlerken, bir de bakıyorsun ki film bitmiş.
Sindiremeden, yası yaşayamadan ya da sevincin doya doya tadını çıkaramadan, irdeleyemeden, tartışamadan, eğrisini doğrusunu enine boyuna konuşamadan biten hayatlar gibi bitmiş.
Ne olup bittiğini anlayamadan ikinci, üçüncü, dördündü, beşinci…. filmlere geçilmiş…
Soru sormaya fırsat bulamadan ya da sorduğumuz sorulara cevap alamadan takip etmiş filmler birbirini….
‘Ne filmdi ama!’ derken ikinci, üçüncüyü izlemeye devam ede ede… Serseme döne döne.
 
 
Tıpkı köşe yazıları gibi bir solukta okunsa da… Okurken insanın soluğunu kesen, bitap düşüren, güldürmeyip canını yakan/üzen bir kitap Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda…
11 yıllık kurguyu, zihnimizin gerisine attıklarımızı hatırlamak, hafızalarımızı deşip çıkarmak bugünlerde daha şart.
Çünkü hayat, inişe geçmiş, yokuş aşağı gidişe durmuş bir iktidarla… Acelesi olan bir Usta’yla… Görünen o ki, daha da hızlanacak. Daha da sertleşecek.
İnişi anlamak, çıkışı hatırlamaktan geçer ya çoğu kez. Bu da öyle bence... Yetişin. Kemerlerinizi bağlamayı ihmal etmeden…
 
 
İmza gününe gidemediğim meslektaşım, güzel bir sürpriz yaptı bize, ne zamandır görmediğim sevgili Cemalettin (Özdoğan) ile birlikte çıkıp geldi büroya, ‘İzmir’de her gün düzenli okuduğum tek site’ dediği Egedesonsöz’e. Çaylı, gevrekli, İzmir tulum’lu koyu sohbet, kah kahkahalarla bölündü, kah ağır bir sessizlikle… Saatin nasıl geçtiğini unuttum; son sayfalarında olduğum, çantamdan çıkartmadığım kitabını imzalatmayı unutmadım! Sevgili Özdil, kitabıyla kararttığı çehremi, ‘Diren Gönül’ imzasıyla güldürdü; ödeştik…
*

Taze haber şu ki… Yazmaya henüz başlamasa da Yılmaz, fikren/ruhen yeni bir kitabın hazırlığı içinde. Bu kez sanırım çuvaldızı mesleğe batıracak, medyayı anlatacak. Son 11 yılın çırağı kim, kalfası kim, ustası kim; hep birlikte görürüz, hafıza tazeleriz artık.