GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
26 Kasım 2013 Salı

Keşke batan siyasetiniz olsa…

Dünden bu yana ‘geçmiş olsun’ dileklerini kabul ediyorum. Başta gazetedeki arkadaşlarım olmak üzere, bir şekilde haberdar olup duyanlara/arayanlara, anlatıyorum da anlatıyorum…
 
İzmir’de dün epeyce insanın başına gelen, bizim de başımıza geldiği ya da gelmesine ramak kaldığı için bu ‘geçmiş olsun’lar.
Arabayla yolda mahsur kalmak, zemin kattaki evini/dükkanını su basması değil başımıza gelen.
Başımıza gelen, ikinci kattaki evimizi su basması.
 
Camekanlı balkonumuzun su giderinden fışkıran, üzerine koyduğumuz devasa saksılı devasa ağır bir sehpaya bile bana mısın demeyen suyun… Aynı anda hem zemin kattaki dükkanın hem birinci, ikinci ve üçüncü katın balkonlarından şiddette fışkırdığını…
Oğlumla birlikte, bir anda balkonu küçük bir havuza döndüren ve odalara doğru sızmaya başlayan suyu tahliye edebilmek için kovalarla/maşrapalarla çırpındığımızı, evdeki havlular/bornozlarla yaptığımız barikatın hiçbir faydasının olmayacağını anladıktan sonra çektiğim imdat çağrısını…
Ve bi dolu ayrıntıyı geçiyorum.
Esas olan şu.
Zemini geçtik, bir apartmanın ikinci ve üçüncü katlarını (çeşme açık kalmadığı sürece) su nasıl basar?
Bunu ancak bir acil müdahale ekibi, kendi imkanlarımızla getirdiğimiz bir tesisatçı, bir Büyükşehir kanal ekibinin gelmesinden sonra öğrendik.
Sizinle de paylaşayım.
‘Evim zeminde değil, dolayısıyla selden etkilenmem diyorsanız’ eğer, yanılırsınız.
Çünkü ikinci, üçüncü ve hatta daha katlı bir apartmanda oturuyor olsanız da…
Gök delindiğinde apartmanınızın her katını su basabilir; eğer kaldırımınızı yapan müteahhit/taşeron, apartmanın yağmur suyu tahliyesini betonla kapatıp kanalizasyona bağlamamış olursa.
Ve bu tür bir işbilmezliği/hainliği/hıyarlığı… Ancak ve ancak; evinizi su bastığı, tahliye borularından bir anda tonlarca su evinizin içine fışkırdığı zaman öğrenebilirsiniz ne yazık ki. Tıpkı bizim gibi.
 
Yaklaşık iki yıl önce sokağımızın kaldırımları Buca Belediyesi tarafından yenilendi.
Hangi müteahhit, hangi taşeron şirketti elbet bilmiyorum. Bildiğim, daha doğrusu faciaya ramak kala öğrendiğim; adı batası şirketin, bu yenileme esnasında bizim apartmanın, içinde benim de bulunduğum bir dükkan ve 3 dairenin yağmur suyu giderinin üzerine beton döküp kaldırım taşlarını döşediği.
Karşı daireler ve onun altındaki dükkanın giderleri kanalizasyona bağlandığı için onlarda bir sorun yaşanmazken, bizim dairelerimizin su içinde kalmasının nedeni bu.
 
Bu yüzden tüm apartman sakinleri işimizi gücümüzü bıraktık, evlerimiz sırılsıklam olmasın diye çalıştık.
Sağlık randevularımızı, röportaj randevularımızı iptal ettik.
Akşama kadar su baskınının nedeni öğrenmek için ekipler seferber oldu.
Nihayetinde yeni yapılmış kaldırımlar kırıldı, sorun bulundu.
Allahın cezası bir müteahhidin canı öyle istediği için üzerine beton döküp iptal ettiği boru yeniden olması gereken yere takıldı, kanalizasyona bağlandı.
Ekipler kırılan kaldırımı da onardıktan sonra gitti.
 
Sabah 8’de başlayan ‘baskın mesaisi/mesaimiz’ akşam 18.00 sıralarında son bulduktan sonra fırsat bulup biraz da gerginliğimi/yorgunluğumu atmak için bilgisayar başına oturduğumda karşılaştığım durumsa, bir başka içler acısıydı.
‘Afet olsa da laf soksak’ diye bekleşen başta Melih Gökçek olmak üzere kimi AKP’liler zil takmış oynuyor, dalgasını geçiyor, ‘oh olsun’ mesajlarıyla ‘gelecek oylar için’ el ovuşturuyorlardı internette, sosyal medyada.
Vatandaş ne yaşamış, suda mahsur kalan vatandaş ne hissetmiş, selden mallarını kaçırmak için esnaf nasıl yırtınmış, iş kaybı/para kaybı/zaman kaybı… Hepsi bir kenara bırakılmış, yükselen sular/batan kent üzerinden çukur seviyesinde hesaplar ortada uçuşuyordu.
 
Kendimi en az ‘su baskınına’ uğradığım andaki kadar çaresiz, umarsız hissettiğimi hatırlıyorum. Bir de ‘batsın sizin siyasetiniz’ dediğimi…