GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
30 Ekim 2013 Çarşamba

İki yüzlülük dediğin nedir ki?

29 Ekim’de ‘Marmaray’ şovu yapan AKP, yarın da Meclis’te ‘türban’ şovuna hazırlanıyor. İyi. Biz de yakından bakalım şovuna.
 
Bugüne kadar başörtüsü nedir bilmeyen 4 kadın milletvekili, hac görevlerini yerine getirdikten sonra ‘örtünmeye’ karar vermişler ve artık vekillik görevlerini ‘türbanla’ taçlandıracaklar. Elbet örtünebilirler. İster ‘canları öyle istedi’ diye, ister ‘inançları gereği’; beni ne bağlar, ne de rahatsız eder. Sonuçta beyin örümceklenmesinin başörtüsüyle ilintili olmadığını, nice başı açığın nasıl koyu taassup içinde yüzdüğünü, nice ‘bıyıklı’ zatın, janti takımlarının altında ne gericilikler barındırdığını tecrübeyle bilecek ehliyetteyim nihayetinde.
Ve son 15 yıldır yaşanan bu kısır kavgadan, kadının bedeninden/örtüsünden elini/dilini çekmeyen din tacirlerinden, hem özgürlük isteyip hem de özgürlüğün sınırlarını kendince çizenlerden.. Kısacası, berbatötesi siyaset erbaplarından bıkıp usandım.
Kadınlara sürekli nasıl olmaları, ne yapmaları, ne giymeleri ya da giymemeleri ayarı çeken, dekolteye bakınca dikilen/ahlak kumkuması kesilen, kadını dizayn edilmeye muhtaç yaratıklar olan gören yaratıklardan da…
Başörtülü kadınlara ‘kurtarılmaları gereken’ birer malzeme gibi bakan bakarkörlerden de illallah ettim.
Benim etmem yetmiyor tabii.
Ne zaman ki başı açığımız/kapalımız bir olup dikilecek siyaset erbablarının/tüccarlarının karşısına ve “Yeter be kardeşim, yeter! Sana ne? Açarsam kendime, kaparsam kendime, git kendine başka malzeme bul oyalanacak, başka oyuncak bul oynayacak!” diye haykıracak; işte o zaman kadın bedeni üzerinden el de oynatılamayacak, dil de.
Bunun tek yolu bu; ellerindeki malzemeyi ellerinden almak.
 
AKP’yi bu konuda niçin samimiyetsiz/ikiyüzlü bulduğuma gelirsem…
Çünkü, bu konuda çektiği her numarayı bir kenara koyun; bundan tamı tamına iki yıl önce AKP ‘Meclis’te başörtüsüne hayır’ dedi. 2002’den beri çeşitli senaryolarla başörtüsüne özgürlük propagandası yapan hükümet, bu konuda ayağına uzatılan pası, (taca bile değil) out’a gönderdiği için samimiyetsiz.
İki yıl önce Meclis Genel Kurulu’nda kadın milletvekillerinin pantolon giyebilmesi için düzenlenen iç tüzük değişikliği görüşülecekken, bir değişiklik önergesiyle ‘pantolonun yanı sıra türban serbestisi ile erkeklerin kravat takma zorunluluğunun da kaldırılmasını isteyen’ BDP’nin teklifini desteklemediği ve teklifi komisyona geri çektiği gibi, AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş da bir açıklama yaparak ‘BDP'nin önergesini provokasyon olarak’ nitelendirmişti.
Nesi provokasyondu? Meclis'teki türban yasağını kaldırmak için, kadın milletvekillerinin pantolon giymesine imkân sağlayan içtüzük değişikliğinden daha âlâ bir fırsat varken… Hazır, vekillerin giyim kuşamına ilişkin kısıtlamalar gündeme gelmişken; pantolonun peşine diğer kısıtlamaları da takmaktan daha uygun bir zaman/zemin yokken, niye provokasyon?
Ortada bir provokasyon filan yoktu, sadece önergeyi getiren başka bir partiydi.
Birincisi AKP asla rol çaldırılmazdı; türban yasağını kaldırma şerefi BDP'ye bırakılamaz, dindar Kürtlerin sempatisinden mahrum kalınamazdı.
İkincisi zamanı değildi. Mağdur rolü oynayacak başka argümanlar vardı, ‘türban ağlaşmasının’ zemini, çok daha başka günler için elde tutulmalı; yerim dar/yenim dar türküsü bir süre daha ağızlarda çiğnenmeli, ayak sürümeye devam edilmeliydi.
Eh işte o zaman geldi, seçime doğru ‘mağduriyet’ maskelerinin takılabilmesi ‘başörtülü bacıların’ arkasına sığınabilmesi için ‘doğru’ zaman bu zamandı!
 
AKP’nin gönüllü payandalığından bir türlü vazgeçemeyen/kurtulamayan MHP bir yana, CHP’nin bu konudaki günahları da sayılacak gibi değil.
Üniversitelerde kurulan ikna odaları mı ararsınız, açılım yapacağız diye çarşaf üzerine altı ok yapıştırmalar mı ararsınız… Çarşaf açılımı yapıp, seçimden sonra başörtüsünü yasaklatmak için Anayasa Mahkemesi'ne ve Danıştay'a koşanları mı ararsınız…
 
‘Hak ve özgürlükler’ çerçevesi herkesin meşrebince çizildiği, ‘sosyal demokrasi’ tüm bünyelere sindirilemediği için, türban üzerinden siyaset yaptığı alenen belli AKP’nin kuyusuna düşmelere doyamayan CHP, bakalım yarın Meclis’te nasıl bir sınav verecek? ‘Türbanı da biz özgür kılacağız’ diyen, ‘Başörtülü adayın mahsuru yok’ demeci veren, Söz Meclisten İçeri’nin Ankara’da yaptığı röportajda ‘aday profili’yle ilgili sorumuza “Herkese kucak açıyoruz. Yok efendim göz rengi böyleymiş, kılık kıyafeti böyleymiş. Efendim sigara tutuyormuş, ten rengi şöyle. Etnik kimliği buymuş, inancı buymuş... Bunlar siyasetin konusu değil. Biz cumhuriyetimize sahip çıkacaksak, demokratik, laik, sosyal hukuk devletine sahip çıkacaksak adres belli...” cevabını veren Kılıçdaroğlu, partisine ne kadar hakim olabilecek? “Gelin bacım gelin de… Siz de kurtulun, biz de’ dedirtip koparılan yaygarayı ağızlara tıkayabilecek mi? Göreceğiz.
 
İzmir’de 29 Ekim üzerine….
 
Daha birkaç yıl öncesine kadar Cumhuriyet Meydanı’na gitmeye üşenen, tören kıtalarını izlemeyi aklından bile geçirmeyip hava güzelse Çeşme’ye/Urla’ya/Foça’ya vınlayıp sonbahar kaçamağı yapan İzmirli; dün çoluk çonbak, kadın erkek, genç yaşlı Gündoğdu’ya aktı. Cumhuriyet mitingleri ile kıyaslamanın/sayıca karşılaştırmanın bir manası yok; bu başka bir şeydi. Gündoğdu’ya akabilen aktı, kalanlar da kendi ilçelerinde/beldelerinde sokaklara döküldü. Yer yarıldı, sanki içinden insan çıktı.
‘Niye bu tepki, İzmir niye farklı’ diye düşünüyorsanız, ‘siyasi’ cevaptan ve ezberlerden ziyade ‘sosyolojik/psikolojik/arkeolojik’ temelli ‘bilimsel bakış’ arıyorsanız şayet… Egedesonsöz ‘röportajlar’ bölümünü tıklayın…
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden Sosyal Psikoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuri Bilgin’in ‘İzmir Merkezi İdareler açısından kontrolü zor bir şehir’ ile Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ersin Doğer’in ‘palavrayı bırakın gerçek İzmirli yok’ başlıklı röportajlarına bir göz atın derim.
Şunu da eklemek isterim ayrıca.
Dün güzel bir gündü. Çok güzel…