GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
30 Eylül 2013 Pazartesi

CHP’nin ‘cinsiyet’ kotası ile Kılıçdaroğlu’nun ‘zihniyet’ kotası…

2011 genel seçimlerinde kadınlar yüzde 14’lerle Cumhuriyet tarihinin en yoğun temsil oranını elde etseler de, yerel yönetimlerde neredeyse yoklar.
Sevgili Nedim Bubik’in Hürriyet Ege’deki bir yazısında başlık yaptığı gibi, siyasette ‘topuk tıkırtısı’ yok, çünkü kadınlar ‘yalın ayak…’
Seçilenlerin siyasete ‘kadın farkı’nı ne kadar yansıttığı ayrı bir tartışma konusu ama 2009 yerel seçimlerinde seçilen belediye başkanlarının yüzde 0.9’u, belediye meclis üyelerin yüzde 4.2’si ve il genel meclis üyelerinin yüzde 3.3’ü kadınsa…
Yerelde kadının toplam temsil oranı yüzde 1.2 ise…
Kadının siyasette ‘farkını ortaya koyması’ndan önce tartışılacak, üzerinde düşünülecek; kuşkusuz, ‘neden böyle’nin yanıtını bulmak ve bu makus durumu tersine çevirmek için elden geleni yapmak/istemek oluyor.
 
Nüfusun ‘yarısını’ oluşturan kadınların, yerel yönetimlerde ‘çeyrek düzeyde’ bile temsil edilmeyişini, CHP’nin karnesinin de bu konuda geçer not alamayacak düzeyde olduğunu nasıl izah edeceğini sorduğum Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanıtı da malumun ilanıydı elbette.
üzde 33’lük cinsiyet kotasını getirmeleri, kadınların siyasete daha fazla girmesi gerektiğini istemeleri, AKP’nin aile yapısına karşı müdahalelerin kadınları siyasette daha fazla aktif olmaya yönelttiği, dolayısıyla bu seçimde kadın aday sayısının daha artacağı tespitleri iyi/hoş/güzel…Kadın adayların seçilebilecek yerlerde ve sıralarda aday gösterileceğini, temsil kotasının bu seçimde meyvelerini vereceğini üzerine basa basa söylemesi umut verici de…
Sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘bir belediye başkanında görmeyi, olmasını arzu ettiğiniz özellikleri söyleyebilir misiniz? Bir belediye başkanı portresi çizebilir misiniz’ sorusuna verdiği yanıt…
Dikkat çekici, düşündürücüydü.
CHP liderinin “Sanatı, kültürü ihmal etmeyen, cumartesi-pazar gibi bir lüksü olmayan, yeri geldiğinde kahveye gidip vatandaşlarla kağıt oynayan, yeri geldiğinden Devlet Senfoni Orkestrası’nın müziğini dinleyen, yeri geldiğinden vatandaşlarla piknik yapan, yeri geldiğinde kahvede oturup vatandaşlara ‘ne derdiniz var’ diye sorduğunda birisi bir derdini anlattığında örneğin ‘çöpüm toplanmıyor’ dendiğinde ilgili belediye başkan yardımcısını çağırıp ‘arkadaşın çöpü toplanmıyormuş. Yarından itibaren bu tür şikayeti beklemiyorum’ diyen, dedikten sonra da o vatandaşı arayıp ‘gereği yapıldı mı’ diye soran bir belediye başkanı. Ayrıca sokağı, caddesi temiz mi değil mi buna bakan, kirlilik varsa onun üzerinde duran, onu süratle gidermeye çalışan, kentin estetiğine önem veren, yeşiline önem veren, çocuklar rahat okula gidiyor mu, gitmiyor mu, kentteki engelli sayısını bilen, engellilerin karşılaştıkları zorlukları gidermesini bilen bir belediye başkanı…” tanımlamasının ‘erkek’ kokması, ‘kadın farklılığı’ yaratan bir cümlenin yer almayışı, hem kadında, hem de erkekte bulunması gereken ortak meziyetler haricinde… ‘Yeri geldiğinde kahveye gidip vatandaşlarla kağıt oynayan, yeri geldiğinde kahvede oturup vatandaşlara ne derdiniz var diye soran’ başkan profili çizerken, ‘kadına dair’ özel bir tanımlama getirmemesi…
Cumhuriyet Halk Partisi’nin en başındaki ismin dahi, ‘kadına siyasi bakışının’ hala eksiklik taşıdığının en net/somut ifadesi değil mi?
 
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kadın duyarlılığından, hayatın her alanında ve siyasette kadınların da erk olmasını istediğinden, bu konudaki samimiyetinden, iyi niyetinden şüphe duymak değil bu.
Bu… Cinsiyet kotasının bir yere kadar eşitlik sağlayacağı, asıl önemli olanın zihinlerdeki ‘kadın kotası’nın/kadın tanımının, bir elmanın yarısı gibi yer etmesi olduğunun anlaşılması gerektiği ve bu gerekliliğin ‘lider’ sıfatını taşıyan bir isimde bile henüz yeterince yer etmediğinin, olgunlaşmadığının görülmesi bence.
Kadının doğurması gereken çocuk sayısını açık artırmaya çıkarmış, kadın-erkeğin eşit olmadığını her fırsatta dillendiren ve buna uygun ideolojik temelle gerici yasaları bir bir hayatımıza döşeyen, sadece ‘kendi tarifi olan’ kadına anlayışlı bir iktidara karşı… Ana muhalefet partisinin yüzde yüz eşitlikçi bir anlayışta olmasını beklemek, ‘Yetmez ama evet’ demekten ziyade, kadınla erkeğin yan yana/kolkola yürüyeceği bir parti istemek, anlaşılır bir durum sanıyorum.
 
 
VE ANKARA NOTLARI…
 
 
Ümit Yaldız, Nedim Atilla ve benim ‘Söz Meclisten İçeri’ ekibi olarak, Ankara’da CHP Genel Merkezi’nde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığımız EGE TV röportajının satır aralarına yeri/konusu geldikçe değiniriz elbet de… Kısaca ‘notlar’ halinde bu mevzuyu şimdilik kapatmak istiyorum.
 
* Güvenlikten danışmaya kadar, gereken tüm birimlerin ‘randevumuzla ilgili’ haberdar edilmiş olması, ‘elini kolunu sallayan genel başkanın odasına kadar giriyor’ eleştirilerinin ciddiye alındığını gösterdi. Nezaketle karşılanıp Kılıçdaroğlu’nun basın danışmanı Baki Özilhan tarafından el üstünde kabul gördük.
İstediğimiz her odada çekim yapılabileceğimiz söylendi; bu rahatlığa rağmen, -kameraların/ses/ışık düzeninin hazırlığını gözetip- zamandan faydalanmak adına, genel başkan odası yerine ‘basın merkezi’ni seçtik.
 
* Genel Başkan Kılıçdaroğlu ile ilk yakın temas. Olumlu. İnsanın elini kavrayarak kuvvetli, candan sıkan Genel Başkan, hepimizde ‘samimiyet’ duygusu yaratıyor. Güler yüzü, nezaketi, mütevazılığı, bir gazeteci olarak bize ‘her şeyi rahatça sorabiliriz; azarlamaz, çemkirmez, yüksek perdeden çıkış yapmaz’ hissi veriyor. Ama bu duygunun bir de şu karşılığı olduğunu görüyoruz: İnsan bu kadar nezaket karşısında kısmi felç geçirebiliyor; bu kadar zarif bir insanı kırmak/zora sokmak/açığa düşürmek istemiyorsun.
 
* Kemal Kılıçdaroğlu hakkındaki ‘iyi bir insan, demokrat bir ruh taşıyor’ izlenimlerimiz, (arkadaşlarım adına konuşmak istemem) ne yazık ki ‘tartışmasız çok iyi bir lider’ dedirtmiyor bana. Yırtıcı görünmemesini, biraz Erdal İnönü’yü, biraz Bülent Ecevit’i çağrıştırmasını, o içten/yalın görüntüsünü sevdim ama İzmir’le ilgili ‘hazırlıksız görüntüsü’ne ne yalan söyleyeyim, bozuldum. ‘Biz anket yaptırmıyoruz, çünkü pahalı’ sözlerine çok kızdım, çok acemice buldum. Ülkeyi yönetmeye talip bir partinin, bilimsel bir bakıştan yoksunluğunu, üstelik bunu ‘para’ gerekçesiyle dillendirmesi bana göre röportajın en çarpıcı gafıydı. İçimden ‘İnşallah bu gaf, sadece lafta, belki de bizi geçiştirmek için kullanılmıştır’ diye geçirdim.
 
* Kılıçdaroğlu’nun Aziz Kocaoğlu’nun adaylığıyla ilgili sözleri o anda, röportaj esnasında ‘kararını Kocaoğlu’ndan yana vermiş’ diye düşündürtse de… Sonrasında, bu sözlerin ‘iki kere iki dört’ diye okunamayacağını da düşündüm. İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı, Aziz Kocaoğlu ismi ağır bassa da, CHP için hala ucu açık bir soru. Ve bu karar ‘tek kişilik’ değil!
 
* Yerel yönetimlerde kadın adaylara daha çok yer verileceği çok açık CHP’de. İzmir’de en az iki ilçede kadın belediye başkan adayı bekliyorum ben. Ve çok sayıda meclis üyesi. Türkiye genelinde ise CHP’nin kadın aday ayıbını/açığını kapatmasını umuyorum.
 
* Bir liderle röportaj için bir saatlik sürenin yetmediğine, hele üç gazeteciyle yapılan bir röportaj için bir saatin (uzatmalarla 70 dakikanın) çok çok az olduğuna, bir kez daha kanaat getirdim. Bazı soruların hiç sorulamayışına, bazı cevapların üzerine gidilemeyişine şaşıran, eksik bulan, ‘niye bunlar/şunlar yok diyenler’ oldu/olmuştur. Biz onlardan daha çok hayıflandık, bilesiniz. Önümüzdeki maçlara bakcaz artık!