GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
5 Aralık 2013 Perşembe

Kırk katır mı, kırk satır mı?

Yurt gazetesiyle yazılarına, SOKAK TV ile ‘Medya Mahallesi’ programına dönen Ayşenur Aslan, Sokak’taki ilk ‘Medya Mahallesi’nde konuğu olan gazeteci Ayşe Önal’la yaptığı sohbeti köşesine taşımış.
Uzun yıllar gazetecilik yapmasına rağmen, kamuoyunun artık ‘Şafak Pavey’in annesi’ diye bildiği Ayşe Önal’ı programına konuk olarak alan Ayşenur Aslan, şöyle diyor köşesinde:
“Geçmişte ‘demokrasiye inancı gereği’, Erdoğan’ın yanında yer almıştı Ayşe. Erdoğan’ı ve kurmaylarını çok yakından tanıma fırsatı bulmuştu. Ama yolları, AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte ayrılmaya başlamıştı. Yine de, o cepheyi çok içerden bilen bir gazeteci olarak anlatacak çok şeyi vardı.
Ben de sordum. Üstelik, Akif Beki saldıracak mı ya da ‘yukarıdan’ telefon gelecek mi gibi sıkıntılar yaşamadan. Medyanın unuttuğu o gazeteci / haberci merakıyla (keyfiyle) sordum.
 ‘AKP - Cemaat Kavgası’ gündemimizin başında geliyordu elbette.
Ayşe, o kavgayı Erdoğan ve kurmayları ile Gülen ve çevresindeki sınırlı bir grup arasında görüyordu. Görüş ve izlenimlerini şöyle paylaştı:
“Cemaat tabanı, her şeye rağmen AKP’ye sadıktır. Yine gider oyunu verir. Çünkü, AKP’ye çok şey borçlu olduğunu bilir. Erdoğan da zaten hele böyle bir dönemde, oy kaybedeceğini düşünse, gerilimi göze almaz. Zaten araştırma, anket yaptırmadan harekete geçmez.”
Mümkün. Erdoğan’ın nasıl hesap kitapla ‘yürüdüğünü’ biliyoruz. Peki ama bu yürüyüşün hedefi ne? Erdoğan gerçekte nasıl bir insan? Nasıl bir lider?
Ayşe Önal, hem tanıdığı, hem de çok yakınlarından dinlediği için Erdoğan’ın ‘gerçek portresini’ çizebilecek bir isim. Yine de, anlatmaya bir başkasının izlenimi ile başladı. Başbakan hakkında kitap yazmış olan eski basın sözcüsü Akif Beki’yi referans verdi. Ve kendisinin de katıldığı bir tespiti aktardı:
“Erdoğan Allah tarafından seçilmiş olduğuna inanıyor. Çevresi de yıllar boyunca bu inancı besledi. Sonunda sadece Türkiye’ye değil, İslam dünyasına hükmedecek bir Mehdi gibi görülmeye başlandı.”
- Bu misyonda amaç ne peki?
“Sünni - Vahabi inancına uygun bir biçimde şeriatı hakim kılmak.”
- Yani Erdoğan “Sünni Şeriatı”nı savunan bir lider, öyle mi?
“Bunu saklamıyorlar ki... Geçmişte, Erdoğan görüşlerini çeşitli cümlelerin arasına bir yerlere sıkıştırırdı. Şimdi açıktan söylüyor. Şeriatı hem savunuyor, hem de yavaş yavaş uygulamaya başlıyor.”
- Bu durumda, Alevilerin haklarını tanımak... Laiklerle belli konularda anlaşmak... Hiçbiri söz konusu olamaz herhalde!
“Olamaz, çünkü zaten Aleviler, Vahabi anlayışına yakın Sünniler için ‘kâfir’ sayılır. Bu yüzden, Erdoğan’ın Mısır’daki Esma için samimiyetle ağladığını, Türkiye’de ‘Gezi’de ölen Alevi gençler içinse gerçekten üzüntü duymadığını düşünüyorum.”
 
*
Hükümet ve Cemaat’ın ‘dershaneler’ üzerinden hesaplaşması; baltaların ‘seçime kadar’ gömüldüğünü düşündürtse de…
İki tarafın boyaları da görülebilecek boyutlarda aktı ki; ben diyeyim boya, siz deyin irin…
Manşetler yumuşasa bile… Her iki tarafın hızını alamayan sesleri ise yayına devam ediyor bu arada. Hükümet tarafındaki Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak'ın gündeme aldığı cemaat yazısına göz atmakta fayda var mesela.
Cemaatin ‘dershaneleri insan kaynağı sağlama aracı olarak’ kullandığını savunan Dilipak, ‘hareketi’ ılımlı İslam'ın merkezi olmakla suçlayıp hatta Cemaatin İsrail ile yanyana olduğunu da söylemiş yazısında. O yazıya da göz atmakta fayda var:
 “Hareketin dershaneler konusundaki ısrarı, dershanelerle ilgili başka ayrıntıları da gündeme getirmeye başladı.. Dershane demek sadece üniversiteye hazırlama anlamına gelmiyor.. Buradan üniversiteler üzerinden belli kadrolara insan kaynağı hazırlanıyor.. Bu kişilerden uygun görülenler yurtlarda özel eğitime alınıyor..
Dershaneler gazete tirajları ile de ilgili, hareketin banka ilişkileri, kitap kırtasiye ilişkileri ile kapalı devre bir ekonomi oluşturuyor.. Hareket bu anlamda ciddi bir insan kaynağına ve bütçeye sahip, hayır kuruluşları ve vakıflar üzerinden zekat, fitre, kurban gibi konularda ciddi anlamda fonları yönetiyorlar. Bu konular son zamanlarda daha çok konuşulmaya başlandı..
Hareket aslında “ılımlı İslam” projesinin merkez üssünü andırıyor. ABD, AB ve İsrail’i karşısına alarak değil, yanına ya da arkasına alarak ilerlemek istiyor..
Aslında proje sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor.. Türkiye bir pilot bölge. Burada gerçekleştirilen atölye çalışması, giderek diğer İslam ülkelerine doğru eğitim ve medya, iş ilişkileri ile genişleyerek, bir bakıma batının değerlerine ve çıkarlarına karşı, uluslararası düzene karşı tehdit oluşturmayacak bir şekilde genişletilmeye çalışılıyor..
“Cemaat”, “Camia”, “Hareket” her neyse, sadece dini, ekonomik bir örgütlenme değil. Kültürel ve siyasal bir yapılanma içinde.. Sanki davul AK Parti’nin sırtında olsun, ama tokmak onların elinde.. Sorun da işte tam bu noktada çıkıyor..
Bir ara öyle bir hava oluşturuldu ki, sanki Türkiye’de tek bir İslami hareket var, o da Gülen Hareketi.. Herkesle dirsek teması kurulmaya başlandı.. Bir kısım liberaller zaten projenin bir parçası gibi orada duruyor…”
(…)
* * *
Bir tarafta ‘Mehdi’ gibi görülmeye başlanan Erdoğan AKP’sinin “Sünni - Vahabi inancına uygun bir biçimde şeriatı hakim kılma” çalışmaları….
Öte tarafta ‘gizli koalisyon ortağı’ Cemaat’in, ‘ılımlı islamın merkezi’ olma yolunda dershaneleri-üniversiteleri; kadrolarına insan kaynağı hazırlamak için kullanması…
Naçizane; kavganın ilk günlerinde yazmıştık bunları.
“Nitelikli eğitim vermek için dershaneler engel mi ki, bu kavga kopuyor. Hizmet’in tek derdi yoksul çocuklara eğitim eşitliği sağlanması ki, kıyameti koparıyor” demiştik.
Meselenin iktidar/güç kavgası olduğu, bunca gürültülü ilandan sonra herkesin malumu da…
AKP iktidarının ve onun en iri koalisyon ortağı Cemaat’in hedefleri…
AKP’nin ‘Sünni Vahabi şeriatı’ ile Cemaat’in ‘ılımlı islam’ı, size ‘kırk katır mı kırk satır mı’ deyiminin kanlı/canlı örneği gibi gelmiyor mu… Hâlâ!