GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
27 Ekim 2011 Perşembe

Yanıt rüzgarda uçuyor…

The answer is blowing in the wind… 

15 yaşımdan beri, İngilizce şiirler okuyabildiğimden beri, bu adamın peşini kovaladım. Londra, İstanbul, Memphis, Nashville, Münih… Gençliğimde Londra’da, önceki yıl İstanbul’da, geçen yaz Memphis ve Nashville’de, hatta New Orleans’da ayak izlerini aradım. Bu sonbahar onun peşi sıra Münih’e geldim…
Sonbahar bütün güzelliğiyle Münih’te. Yapraklar sarı, kırmızı, kahverengi; adeta bir halı olmuş yerde. Bazıları yerde uçuşurken bazıları hala ağaçların dallarına tutunmuş, bırakmıyor ağacını. Ağaçlar sarı, kırmızı, kahverengi ve yeşil tonlarıyla gri gökyüzünü renklendiriyorlar. Ara ara ara bulutlar açılıyor, ucundan bir mavi gökyüzü görününce insanın içini ufacık da olsa bir umut kaplıyor…

Hiç durmadan düşünen dimağım yıllardır bulamadığım soruların yanıtını ararken yalnız ben koşmuyorum peşinden bu adamın… Benim gibi onu seven, peşini kovalayan binlerce Münih’liyle dün akşam onun peşini kovalıyor, “yaşam”a yanıt arıyorduk...

Elli yıl öncenin yeniyetme, yaramaz, zeki, yetenekli delikanlısı Minnesota’lı, doğuştan Yahudi, sonradan Hıristiyan Robert Zimmerman, şairane ruhuyla peşini kovaladığı şair Dylan Thomas’ın adını kendine soyadı edinip Bob Dylan oldu olalı döktürdüğü yüzlerce şiiri (liriği), besteleri, çizdiği resimlerle peşinden koşturdu bizi dün akşam yine…

Her zamanki gibi sahnede dimdik, şapkasıyla, seksi görünüşlü, yüksek topuklu, yarı-çıplak, mayolu, dans eden, bedenini sergileyerek dikkat çekmeye çalışan Madonna benzeri kadınlara ihtiyaç duymadan kendi başına oradaydı. Ayrıca yanıp sönen kırmızı, pembe, yeşil, mavi ışıklar ve sahneden yükselen dumanlar da yoktu.

Değişmeyen sabit sarı ışığın altında gücü müziği, sesi, bestesi, şiiriydi. Yalnızca sahnede ona müziğinde dans etmeden, kırıtmadan eşlik eden beş erkek ile (gitar, davul, keman, viyolonsel, flüt) “yanıt rüzgarda” diyordu, elli yıldır, taa Vietnam savaşından beri. 70’lik Dylan 90 dakika ayakta, elinde gitarı, ağzında mızıkası ile yorulmadan söyledi, binlerce Münihli nefesini tutmuş, koltuklarını bırakmış ayakta saygıyla onu dinledi, benimle birlikte Olympiahalle’de…

1972’deki Münih olimpiyatlarında dünya, Filistin halkının ezilmişliğini, ilk defa, İsrailli Yahudilerin kaçırılmasıyla anladı. Soru ‘neden’di, yanıt; olayın üzerinden yaklaşık 40 yıl geçtiği halde hala gelmedi, her halde hala rüzgarda uçuyor, aynı Bob Dylan’ın dediği gibi... 

Hiç durmadan gece gündüz çalışan, düşünen zihnim peş peşe sorular sıralıyor, yanıtını arıyor:
Neden Van’daki depremde betonu demiri eksik binalar çöktü, insanlar öldü?
Para bu kadar mı önemli?
Neden Hakkari’de 24 şehit?
Neden Kaddafi halkının tekmeleriyle yaşamını bitirdi?
Neden Somali’de insanlar açlıktan ölüyor?
Neden Amerika’da obezite en büyük problem?
Neden Mustafa Balbay ve diğer basın emekçileri, Türk milletine yaşamları boyu hizmet vermiş saygın Türk ordusunun subayları aylardır yıllardır tutuklu?
Neden Berlusconi’nin gözü kadınlara bir türlü doymuyor?
Dylan’ın dediği gibi, “yanıt”, rüzgarda mı uçuyor?
Yanıt nerede, nerede?
“Ağır bir yağmur yağacak mavi gözlü oğlum” diyor Dylan o paslı sesiyle. (A hard rain is gonna fall, my blue eyed son)
50 yıllır yağa yağa bitmedi mi bu ağır yağmur? Para, güç neden hep humanitenin önünde? 100 küsur yıl önce Kant, Hume aydınlanma devriminde humanite demişler. Nerede? Halkının tekmeleriyle ölen Kaddafi’nin Libya’sında mı, Somali’nin açlıktan ölen çocuklarında mı, ABD’de yaşayan şişman, mutsuz, yalnız insanlarda mı?

Hüznümü biraz da olsa Dylan’ın eski gitaristi, Dire Straits’in Mark Knopfler’ı konserde Dylan’a eşlik ederek hafifletiyor. Dylan gibi, o da sahnede 90 dakika ağarmış saçlarıyla dimdik ayakta. Ona eşlik eden yine 7 erkek müzisyenle (hepsi kot pantolonlu) sahnede seksi, yüksek topuklu, mayolu, dans eden, bedenini teşhir eden kadınların yokluğunda yine Olympiahalle’de binlerce Münihliyi kilitledi. Tok, bariton, maskülen sesiyle cephedeki askerlerin korku dolu, yorgun kardeşliğine değinen Mark Knopfler (“Brothers in Arms”) bize kardeşliği, dayanışmayı anımsattı. Daha sonra Dylan söylerken, bir otuz dakika daha, toplamda 2 saat sahnede kaldı.

Dylan “ağır bir yağmur yağacak” derken 50 yıl önce söz ettiği dünya hala bugünün dünyası sanki. “Renk siyah, sayı hiç” diyor Dylan tüm şiirselliğiyle…. (Where black is the colour, none is the number)
Berlusconi kadın peşi koşarken, yaklaşık onunla aynı yaşlarda olan Dylan, 365 günün yaklaşık 200 günü dünyayı dolaşarak, kadın olmayan bir sahnede paslı sesi, mızıkasının ve şiirlerinin gücüyle, dimdik ayakta ve ciddiyetle barış için söylüyor…

O söylüyor, ben de yıllardır onun peşi sıra dolanıp, huşu içinde onu dinleyip, hayal içinde bana bir gün sorularımın yanıtını vermesini bekliyorum…