GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
19 Haziran 2023 Pazartesi

Toplumsalın tahakkümü altında

Bana, neden liderlerini eleştirdiğimi, soruyorlar. Oysa, liderlerini eleştirmiyorum. Sadece, efendilere itaati red ediyorum.

Anti otoriter olmak hayatımın meselesidir. Okul yıllarımdan itibaren, beni hizaya sokanlarla, itaati olağanlaştıranlarla yıldızım hiç barışmadı.

Öte yanda, tahakkümün her türlüsüne sürgit tepki, insanı fena halde yalnızlaştırıyor. Belki de bu yüzden, “yalnız insan” ile barışık yaşadım, yalnızlaşarak tahakküm ilişkilerinden uzak durmaya çalıştım.

Beni yalnızlıkla buluşturanın, başkaldırının çağrısı olması kuvvetle muhtemeldir.

Kısacası, bir insanın bir insan önünde diz çökmesine itirazım hiç bitmedi. Yönetilebilir biri değilim. Bu yüzden, iktidar toplumlarıyla yıldızım hiç barışmadı.  

Yönetilebilir olmamak… Bu tutumun getirdiklerine her şeyden evvel kişi kendi içinde çözüm aramak zorundadır. Çözüm toplumsal değil, bireysel; değil mi ki toplumsallık tahakkümü mümkün kılıyor.

Toplumsallaşmanın inşa ettiği Ben ve Öteki; toplumsal tanışık iki yabancı... Beni anlamak Öteki ile mümkün iken toplumsal esaretten kurtulmak ne mümkün!

İnsanın tek olma halini yadsıması ve yalnızlığından kaçması, toplumsal hengamede karşılık buluyor.

Aidiyetin birbirine kelepçelediği tutsak hayatlara rağmen yalnızlık, toplumun dayattığı saçmaya itirazdır.

İfadesini sessizlikte bulan başkaldırı veya sisteme başkaldırı için bir imkân olarak kendini sunan sessizlik…

Görüntü ve gürültüyle hemhal uygarlığın getirdiklerini yadsıyan insan, sisteme neden ses versin?  

Topluluktan toplumsallaşmaya varan insan, süper egonun kontrolüne girdikten sonra, kendisi olmaktan uzaklaştı. Geriye, itiraz biçimi olarak sadece sessizlik kaldı. Söz ise tahakküm aracı olduğu ölçüde değersizleşti.

Hazin ama gerçek, toplumsallaşmanın hiyerarşik yapısı, kişi karakterinde zafiyete yol açtı. Sistemde kalabalıklara karışan Ben’in Öteki’ne tahakkümü, karakter yoksunluğunun, ikiyüzlü ahlakın yaratıcısı oldu.

Ve bunu sürgit mümkün kılanın eğitim olduğunu biliyorum. Belki de bu yüzden, beni eğiterek hizaya sokan tahakküm kurucu efendilere her zaman tepkiliydim. Elan akademik ünvanlara ve bilime karşı ihtiyatlı olmam da bu yüzdendir.

Nihayetinde, toplumsallaşan insanın özgürlüğü gerçek değildir. Doğrudanlığın yitiminden itibaren özgürlüğüyle vedalaşan insan, serbesti ile özgürlüğü birbirine karıştırıyor. Ve toplumsal değerler ifadesini saçmada buluyor.

Saçmanın bilgisi; Doğaya hükmedecekti, doğa insanı elinin tersiyle itmeseydi.