GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
23 Aralık 2009 Çarşamba

Telefon şirketleri aslan/tilki bizler de tavşanız çünkü..

Neredeyse şubelere giren-çıkandan, hatta şube önünden yürüyenlerden bile ’‘muhitimden geçtin’’ parası alacak haldeki bankalarla aşık atan bir ’“deli dumrul sektörü’”müz daha var malumunuz.’¶ Bütün gün/gece televizyonlarda içimizi baydıkları yetmiyor gibi, o reklamların bedelini de kat be kat fazlasıyla cep telefonları marifetiyle ceplerimizden hüpleyen sektör.
Üstelik bunu, hepimizi ’‘enayi’’ yerine koyarak, gözümüzün içine baka baka yapmıyorlar mı, yemin ederim bu konuda kiminle konuşsam, ’‘dağa çıkıp şaki olası’’ geldiğini söylüyor.
 
Bakın mesela, bizim ailece nasıl söğüşlendiğimize’…
Kamu emeklisi olan ağabeyiminin, kendisine tanınan 5 kişiyi daha aynı tarifeye alma hakkını kullanarak eşimle birlikte abonesi olduğumuz ’‘her yöne 1200 dakika kamu hattı paketi’’ne her ne hikmetse bir kez bile, ödeyeceğimiz söylenilen ’‘35 TL’’yi ödemek kısmet olmadı.
Niye olmadı?
Çünkü mesajlaşmışız/suçluymuşuz.
Çünkü bu arkadaşlar ’“niye 35 değil de 45/55/95 TL’” diye sorunca, karşılığında ’“biz size konuşun dedik, mesaj atın demedik’” cevabını yapıştırdılar.
’“Üç mesajın karşılığı nasıl olur da neredeyse toplam paket ücreti kadar’” diye sorduk bu kez. Ona da cevapları hazırdı elbet:
’“Çünkü bu tarife böyle, sözleşmeyi okumadınız mı? (Yersen!)
’“Eh yaptık bi salaklık, çekeceğiz artık sineye’” diyorsunuz ki, ’“çevreye gösterdiğiniz duyarlılıktan, faturanızı e-posta ile aldığınızdan ötürü teşekkür ederiz’”le nezaketiyle başlayan bi kazık daha geliyor ki, çıkar çıkarabilirsen!
35 liralık kamu paketi, olmuş 195 lira.
Nedir bu kardeşim, ciğerimizi sökseydiniz bari deyip cevap aramak için yaptığınız görüşmelerin, sinir bozan bekletmelerin, bir yetkiliden öteki yetkiliye aktarmaları dibini buluyorsunuz ki’… Sizi bin türlü hile/gözbağı ile çektikleri 1200 dakikalık konuşma paketinin, yeni bir el çabukluğu ile ’‘sınırlandırıldığını’’ öğreniyorsunuz. Nasıl öğreniyorsanız? Sora sora, iz süre süre. İşkencelerden işkence beğene beğene.
Peki sonra?
Sonrası uğraş dur.
Benim sinirim kaldırmadığı; içimden, ’‘camında sarı kukelata gördüğüm bütün dükkanlara dalıp tarumar etmek’’ geçtiği için, haksız yere aldıkları paralarımızın peşinde eşim koşturuyor. Dilekçe üzerine dilekçe veriyor, hesap üzerine hesap soruyor.
’“1200 dakikalık’” paketimiz, tüketici birliklerinin açtıkları dava sonucu yeniden geri verildi ama geçmişe dönük paracıklarımızdan henüz ’“tık’” yok!
 
Tüketiciler hesap sordukça, hakkını aramayı öğrendikçe, bu arkadaşların yeni keşifler(!) yaptıklarını söylememe, bilmem gerek var mı?
Al işte, dün mail postama düşen uyarı.
’“KİM ARAMIŞ artık ücretli, iptal etmek için okuyun.’” diyor bir dost.
Okuyunca kanım dondu.
Hani bir numara sizi aradığında ve ulaşamadığında ekranınıza ’“kim aramış? Kimin aradığını öğrenmek için şurayı tuşlayın’” diye bir not çıkıyor ya’… Eğer tuşladıysanız, hem sizi kekliyorlarmış, hem de sizi arayanı. Size ulaşamayan herkesten 1 kontör düşerken, siz arayıp ulaşamadığınızda da 1 kontör gidiyormuş.
 
Bir başka mail, ağabeyimden. O da Türk Telekom’’un haltını yazmış bana.
Türk Telekom’’un arıza bildirimleri için internet üzerinden verdiği hizmet ile ilgili link bulunduğunu ama ne yazık ki arıza bilgilerini kayda geçirecek ’‘kaydet’’ butonunun unutulduğunu(!) hatırlatmış bana abim.
Yani ne oluyor bu durumda?
 İnsanlar arıza kaydı için 121’’i aramak zorunda kalıyorlar ki; internetin aksine, çatır çatır para yazdığını söylememe yine gerek yok sanırım!
 
Özetle canım okurum, havada/karada kurtuluşumuz yok bunların ellerinden. Orman kanunlarının geçerli olduğu yerde, ’‘tavşanlar’’ gibiyiz.
’“Niye tavşanlar gibiyiz’”in cevabı da bu fıkrada, ’‘ağlanacak halimize gülelim’’ diye:
 
’“Arslanla tilki ormanda geziyorlarmış. Arslan 'Canım birini dövmek istiyor' deyince tilki yakınlarından geçmekte olan tavşanı işaret etmiş: 'Al, döv!..
' Arslan kibirli..
'İyi de bunu bahanesiz yapmak şanıma yakışmaz... Bana bahane lazım' deyince tilki 'Tasalandığın şeye bak, bundan kolay ne var, bana bırak' deyip tavşanı çağırıp 'Senin niye şapkan yok' diye sormuş, sonra tavşanı pata küte dövüp rahatlamışlar.
Aradan birkaç gün geçmiş, gezerlerken arslan, gene birini dövmek istediğini söylemiş. Bakmışlar aynı tavşan orada.
Çağırmışlar, yine 'Senin niye şapkan yok' demişler, yine dövmüşler.
Uzun zaman devam etmiş bu durum. Bir gün arslanın canı yine birini dövmek istemiş. Her zamanki gibi tavşanı çağırmışlar. Ama arslan bu kez 'Yahu hep aynı bahaneyle dövmeyelim' diye hormurdanınca, tilki 'Tamam, ben ayarlarım' deyip yaklaşmış tavşana:
'Git bize yoğurt getir!.' demiş..
Tavşan yanlarından uzaklaşırken arslan 'Ne yapmak istiyorsun' dercesine tilkiye bakmaya başlamış.
'Merak etme sen.. Kaymaklı yoğurt getirirse, niye kaymaksız getirmedin diye; kaymaksız getirirse, niye kaymaklı getirmedin diye döveriz' demiş tilki.
Arslanın hoşuna gitmiş bu fikir. Ama tam o sırada tavşan dönüp 'Yoğurt kaymaklı mı olsun, kaymaksız mı' deyince tilki ne yapacağını şaşırmış.
Öfkeyle 'Gel lan buraya!...' diye bağırıp yanına çağırmış tavşanı:
'Senin niye şapkan yok!..' Girişmişler pata küte!..