GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
22 Aralık 2009 Salı

Korsan tünelde, korsan düşünceler’…

Bugün yerin 30 metre altındayken, makinelerin insan eli marifetiyle kazdığı tünelde ilerlerken bir kez daha fark ettim ki, rakamlar beni gram cezp etmiyor’… Zerre kadar etkilemiyor, hiç mi hiç ilgimi çekmiyor.
Rakamlar üzerinden konuşamıyorum, çünkü bakarken sadece insan davranışlarını/ nedenlerini/niçinlerini fark ediyorum, rakam görmüyorum ben.
Görmediği bir şey için de nasıl konuşur/sorar ki insan?
 
İzmir’’in basın ordusuyla birlikte bugün indiğimiz metro tünelinde de, böyle oldu bu.
KİK’’in Üçyol-Üçkuyular Metrosu’’nda ihaleyi iptal etmesinden sonra aciliyet taşıdığı gerekçesiyle kendi imkanlarıyla betonlama çalışması başlatan Büyükşehir Belediyesi tarafından ’“yeraltına’” davet edildik.
Çökmeye karşı önlemlerin alındığı ’“korsan tünel’”de, kafamızda baretler, ayaklarımızda çizmeler, üzerlerimizdeki sarı yağmurluklarla ’‘basıncan’’lar olarak çamura bata çıka ilerlerken, meslektaşlarımın hararetle sordukları soruların pek çoğunun rakamlara dayandığına şahit olmak, pek çok konuda düşündürdü yine beni.
Öncelikle inşaat konusunda bu kadar ’‘uzman gazeteci’’ olmasına, doğrusu pek şaşırdım.
Aramızda bu kadar çok uzmanın bulunmasına, mesleğim adına sevinirken, benim ilgimi çekeninse; ’“Başkan Kocaoğlu’’nun bu konuda gösterdiği dirayet ve bu tünelin sonunun bu dirayetle nereye çıkacağını/varacağını merak etmek’” olduğunu fark ettim.
Yanılabilirim elbet ama, tünel gezisi sonrasında Kent Müzesi ve Arşivi’’nde yapılan basın toplantısında da gördüğüm şuydu:
Bu tünelin sonunun nasıl olduğunu Aziz Başkan da henüz bilmiyor, kestiremiyor.
Bu nedenle, gazetecilerin haklı olarak ısrarla sorduğu ’“ne zaman bitecek’” sorularına, o da haklı olarak ’“net yanıtlar’” ver(e)miyor, cümlelerine ’“ihale normal süreçte tamamlanırsa’” şartını koyarak başlıyor.
Ortada dolaşan ’“filanca hat 2010 sonu, falanca hat 2011 başında biter’” yanıtları, bu yüzden benim için bir anlam ifade etmedi, etmiyor.
 
’“Büyükşehir Belediyesi, çökmeye karşı önlem falan almıyor. Tünellerde çalışma malışma da yok’” ya da ’“çalışma dedikleri, tırı vırı göstermelik iki çivi’” türündeki; tirajı 3 milyonluk fısıltı gazetesine karşı, gerçek tirajı belirleyecek gazetecileri metro tünellerine indiren Başkan Aziz Kocaoğlu, bir anlamda ’‘psikolojik harekat’’ın ikinci hamlesini de başarıyla tamamlamış oldu.
İlk hamleyi, KİK’’in ihaleyi iptal sürecinde gerçekleştirmiş, bizim Ümit’’in deyimiyle golü ’“doksandan’” çakmıştı.
KİK’’in siyaset kokan tartışmalı kararıyla yarıda bırakılan metroya Büyükşehir Belediyesi’’nin gireceğini açıklayarak, İzmir’’e ’‘bir kez daha sırt çeviren hükümetten ve temsilcileri’’nden medet ummak yerine, çizmeyi giyip tünellere inmeye karar vererek yapmıştı.
 
Basın toplantısında benim ve Ümit’’in ısrarla sorduğu ’“Siz çizmeyi giydiniz, tünellere girdiniz. Hükümet kanadında ne var ne yok? Ne yapıyorlar, ne diyorlar. AKP’’nin 9 adet İzmir milletvekili var, niye gıkları çıkmıyor? Çıkıyor da biz mi duymuyoruz?’” sorularının altında yatan kendi adıma şudur ki, Büyükşehir belediyesinin -köprüler mecburen atıldığı için- hata yapma lüksü, artık sıfırdır.
Ankara’’da çözüm arayışları için gittiği bakanlık kapısında güvenlik tarafından kimliğinin istendiğini, kendisine karşı gösterilen davranış bozukluğunun, ’‘bakanlık bürokratlarının İzmir’’e bakış açılarının eseri’’ olduğunu söyleyen Başkan Kocaoğlu’’na hak verirken’…
İzmir Büyükşehir’’de ’‘sıfır hata ile çalışmak zorunda olduklarını’’ kendi bürokratlarına sıkça hatırlatması gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü bu ’“Büyükşehir’’in hükümetle imtihanı’”dır ve ne olursa olsun sonuç, tüm İzmir’’i etkileyecektir. Bu kentte yaşayan bürokratları da. 
* * *
Yazılı basında çalışırken, yazı işlerinin, gazeteyi baskıya yetiştirme telaşı içindeyken kendi kendilerine telkinde kullandıkları şaka yollu bir cümle geliyor aklıma:
İnmeyen uçak, basılmayan gazete yoktur arkadaşlar, moral bozmayalım! Uçak düşse de inmiş sayılır, gazete sabaha değil akşama basılsa da sonuçta basılmış olur ya’…
Bu absürt/saçma cümleden yola çıkarak, İzmir’’deki metro için de benzer cümleyi kurabiliriz sanırım:
Bitmeyen metro yoktur.
Öyle ya da böyle’… Bu metro biter, bitecek!.
 
Biz mi bineriz, torunlarımızın torunları mı biner? Onu da ömrümüz yeterse, görürüz artık’…