GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
6 Aralık 2009 Pazar

Yüzleşme

Mesleğe adımı ilk attığımda, "özel sektör" hakkında hiçbir deneyimim yoktu.
"Kamu"dan gelmiştim ve kamunun yasaları/cezaları/ödülleri, özel sektörden çok farklıydı.(hala da öyle ya...)’¶
3.5 yıllık "kamu" çalışmasında siyasi nedenlerle 3 sürgün cezası almış, "kamu"yu "canınız ceheneme" diyerek terk edip "tesadüfen" gazeteciliğe başlamıştım.
Daha bir aylık çömez muhabirken, "sendikasız özel sektör"ün nasıl bir şey olduğu gerçeğiyle karşılaşmıştım.
Benden 5 ay önce işe başlayan bir muhabir, "senden gazeteci olmaz" denilerek işten çıkarılmıştı. Maaşı son kuruşuna kadar ödenmiş, işten çıkarma gerekçeleri kendisine anlatılmış, arkadaşlarıyla vedalaşmasına izin verilmiş, yolcu edilmişti.
"Senden gazeteci olmaz" denilen o arkadaş, önce İzmir'de başka bir gazetede denemişti şansını, sonra İstanbul'da. Ve orada gazeteci de oldu, genel yayın yönetmeni de, köşe yazarı da.
* * *
Özel sektörde çalışıp da "işten çıkarılma" olayını yaşamayan yoktur sanırım. İster kendi başına gelsin, ister mesai arkadaşının. Mutlaka yaşamıştır. Bünyede bıraktığı o berbat tortuyu, o kesif tatsızlığı tarif... Çok zor.
İki ucu keskin bıçaktır. Çıkarılan "kendiniz"seniz ayrı yanarsınız...
İşten çıkarılan "siz" değil, "öteki"yse, ayrı!
İzmirli gazeteci Zeki Nacir, "İşsizlik... işten çıkarılmak acıdır... ağlatır" yazıma, yerleştiği (kaçıp gittiği mi desem) Amerika'dan yorum yazmış.
O günü yaşayıp da çok utanan, neden tepki göstermediği için kendini yiyip bitiren birkaç arkadaş da telefonla aradı. Ama...
Zeki gibi yazan ya da telefon edip konuşanlardan daha fazlasının olduğunu; ne yazıp ne de konuşabildiklerini, ama çok utandıklarını, en az benim kadar onurlarının yara aldığını biliyorum.
* * *
İşten çıkarıldığını, giriş kartı otomatik kapıda okunmayınca (yani işyerine sokulmayınca) anlayan ya da bankamatikten aylığını çekmeye gittiğinde yatırılmayan maaş ve anında bloke edilen kartından öğrenen arkadaşlar da oldu basında/bu meslekte.
Kıdemine/mesailerine/geçmiş emeklerine el konulan binlerce örnek de başımızda değilse bile hepimizin gözü önünde.
Benim yaşadıklarım da o örneklerden sadece biriydi.
O gün işten çıkarılan otobüsteki gence de söylediğim gibi, bir şekilde delse de geçiyor.
Ama geride kalanlarda/şahit olanlarda neler oluyor? Kendisiyle yüzleşebilen Zeki dışındakilerde?
Belki bu noktada küçük bir "kolaj" yapmak gerekiyor. Ordan, burdan, şurdan alınmış, alt alta eklenmiş bir kolaj:
KOLAJ 1: "Kişinin kendi çıplak gerçeğiyle karşılaşması, maskesini düşürmesidir yüzleşme.
Ve 'ben'lik, kişiliği ile yüzleşmekten kaçar.
Oysa bunu yapsa, karmaşa ve çelişkiler hemen çözülmeye başlar.
Oysa yüzleşmeden kaçmak ve ertelemek, koca bir boşluk oluşturur.
Yüzleşme sırasında ise bu boşluk ortaya çıkar ki... Kişi, işte bundan kaçamaz. 
Yüzleşme can sıkıntısı ve pişmanlık getirir. Çünkü kişiliğimizdeki sorun yaratan yapılar yıkılmaktadır. Yüzleşme sırasındaki bütün o 'can sıkıntısı, pişmanlık, rahatsızlık, korku, kaçış ve feryat'işte bu yıkılmakta olan yapılara aittir. Yıkım, karmaşa ve çelişkilerin ölmesidir. Bu da iç özgürlüğün ortaya çıkışıdır. 
Hem düşüncelerin kişiliğimize eklenmemesi, hem de gerçek ve tam yüzleşmenin olması, ancak ve ancak "KENDİMİZ DAHİL HERŞEYDEN VE HERKESTEN TAMAMEN ÖZGÜR KALMAK" ile mümkün. Elbette "düşünceler" de herşey kelimesine dahil.
KOLAJ 2: "Sermayenin küreselleşerek 'tüm değerleri paraya tahvil ettiği' dünyada/ ülkemizde yaşayan insanlar olarak, elimizi ya da kendimizi bu kire bulaştırmama olanağına da, koşuluna da sahip değiliz.
Ama...
Değil kirlenmemek, kire bulaşmamak, kirliliğe göz yummak, göz ardı etmek, görmezden gelmek bile aslında kirlilik değil mi? Kirliliği yaratan ortamı kabullenmek, ses çıkarmamak, bağırmamak da kirlilik değil mi?
Hiç günahı ya da sorumluluğu olmayan var mı? Varsa acaba kim?"
* * *
Bugün benim doğum günümdü. Çok önceden kafamda tasarladığım yazı, klavyenin başına oturduğumda çoktan uçup gitmişti. Üçüncü KOLAJ'ı, doğum günüm nedeniyle Dostoyevski'nin "Budala"sından aldım bu yüzden:
"Doğmamak elimde olsaydı eğer, böylesine gülünç koşullarda var olmayı kesinlikle kabul etmezdim..." 
VE BİR NOT: Sabah erkenden İstanbul'a doğru yola çıkıyorum. Elim kolum dolu döneceğime eminim de, günlük yazı yazma fırsatı/iç isteği bulur muyum, bilemiyorum. Köşede eski yazı çakılı kalırsa üç/beş gün... Telefona sarılmayın diye not düşeyim istedim...