GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
1 Aralık 2009 Salı

Bir kadının ’‘sol’’ ve İzmir üzerine sayıklamaları’…

Kimilerinin günah çıkarmak için anlattığı gençlik yılları, benim hala gülümseyerek, kendime ve o günlerdeki komün arkadaşlarıma’… Bağışlayarak/irdeleyerek/eleştirerek; geçmişe, her görüşten kalemi okumaya devam ederek bakabildiğim yıllardır.’¶
Pek azımızın ’‘apolitik’’ kalma başarısını(!) gösterdiği 70’’lerde’… Yüz binlerce yaşıtım gibi, ülkeye sahip çıkmaya ucundan kıyısından değil, tam da ortasından giriştiğimiz yıllarda, kimi geceler İzmir sokaklarına dağılırdık, herkesin uykuda olduğu saatlerde.
Kimimizin elinde kova/fırça, kimimizde afişler/boyalar’…
Caddelere/sokaklara, bulduğumuz direklere, içimizdeki tüm masum ideallerle yazardık/yapıştırırdık.
Ya bir yürüyüş çağrısı olurdu o afişlerde/sloganlarda, ya ABD emperyalizmi ve uşaklarına protesto, ya da ’“Faşizme ölüm/halka hürriyet!’”
 
Kimi kez izinli, kimi kez korsan afişlemeler sonrası derme çatma dernek odasında, ’‘dünyanın en önemli işini halletmiş gençler’’ olarak buluşurduk.
Başımıza gelenleri/gelmeyenleri birbirimize anlatır, çıkardığımız dersleri paylaşırdık. Ekmeği, helvayı, gevreği, boyozu, birinci cigaramızı, harçlıklarımızı da’…
’“Yarin yanağından gayrı’” her şeyin paylaşılacağını da zaten o yıllarda, o komünlerde öğrendik’…
 
Sabahları, afişleme yaptığımız sokaklarda/caddelerde, ’“ülkeyi faşistlerden/emperyalist uşaklardan kurtarmak için hayatını ortaya koymuş gururlu gençler’” olarak dolaşırdık.
Ne kadar çok afiş/yazı varsa duvarlarda, o kadar ’“çok’” olduğumuzu sanırdık.
Başka sol fraksiyonların yaptıklarına dudak büker, ille de ’“bizim’” kalabalık olduğumuzda ısrar ederdik. İnanırdık.
 
Biz’… Hem İzmir’’deki yürüyüşlerin/gösterilerin/kutlamaların, İstanbul/Ankara’’dakiler kadar kalabalık olmadığından yakınan,
Hem Ankara’’nın ötesinde kalan bölgelerin, daha çok ezilmesine rağmen nasıl olup da sağcı/faşist kalabildiğine şaşıran,
Hem de her sabah yeni güne, ’“devrime çok az kaldı’” umuduyla başlayan gençlerdik.
 
Kimi zaman bir kelimesini bile anlayamadığım tartışmalardan bir şeyler kapabilmek için dört göz/dört kulak dolaştığım, haldır haldır kitap karıştırdığım geliyor aklıma.
Bir de’… Bizim sol cenah kadar, Kürtlerin de bölük pörçük olduğu’… Aramızdaki Kürt arkadaşların, daha o yıllarda Abdullah Öcalan’’ın, sol’’u sınıf temelinden çıkartıp ’“Kürt milliyetçiliği’” rüzgarlarıyla şişirdiğini nasıl eleştirdikleri’…
 
Sonra’…
 
Sonra 12 Eylül geldi, ’“ciğerini söktü’” çıkardı ülkenin.
O gün bugündür suni solunumdayız.
Arada kısa kısa taze nefesler alsak da, (ya da varsaysak da) hala o makineye bağlı yaşıyoruz.
Ve ne yazık ki bütün çatışmaların temeli olan ekonomiyi/sınıfları atlayıp, tartışmaları, ’‘nedenler’’ üzerinden değil, ’‘sonuçlar’’ üzerinden yapıyoruz’… Çoğumuz. Çoğu kez.
Üstelik, ’‘hunharca/zalimce’’ bir dil kullanarak.
’‘Yatıştırıcı/öğretici/sorgulayan’’ bir üslup yerine, ’‘barbarca’’ bir lisanı yeğleyerek konuşuyoruz/yazıyoruz/çatıyor/çatışıyoruz.
’“Gösteri dünyası’”ndayız çünkü.
Ne kadar çok can yakarsak, ne kadar çok kan akıtırsak kalemlerimizle; o kadar çok alkış/ıslık alacağımızı, için için biliyoruz.
Ne kadar şişinirsek ’‘kurbağa’’ misali, o kadar ’‘öküz’’ olacağımızı sanıyoruz.
 
Olup olacağımız ’‘öküz’’ işte oysa ki’…
 
* * *
Bayramın ikinci günü, ateşim düşmüş ama sağa sola yumruk yemiş gibi bakarken, kucağıma henüz laptop’’u alıp düzgünce tutamayacak kadar halsizken, kağıtlara karalamıştım bu yazıyı, sözcükleri.
Bir zamanlar, duvarlarına ’“faşizme ölüm/halka hürriyet’” afişleri yapıştırdığı kentin, bir gün külliyen ’“faşist’” diye yaftalanacağını, içinde kendisinin de arkadaşlarının da bulunacağını aklının kıyısından bile geçirmemiş ’‘bir kadının sayıklamaları’’ diye de okuyabilir kimileriniz.
Nasıl isterseniz’…
Çok içime işledi, yazdım. Anı olmasın diye de yayımladım. Hepsi bu.