GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
21 Aralık 2009 Pazartesi

Erkekler niye bencil, kadınlar niye sencil?

’“Kendimi bugünlerde sık sık, erkeklerin ’‘bencil’’, kadınların ’‘sencil’’ olmasının nedenlerini sorarken buluyorum’” diyordum ki’… Aynı sözcüklerle dile getirilmiş bir itirafı, Ayşe Arman’’ın Hakkı Devrim’’le yaptığı röportajdan okudum dün Hürriyet Pazar’’da.’¶
 
Belleğimizdeki son görüntüsü, televizyondaki Voodafone reklamlarının sevimli/babacan dedesi olan Radikal Gazetesi yazarı Hakkı Devrim, iki gazete sayfasına yayılmış (ama bir solukta okunan) röportajda, ’‘60 yıllık hayat arkadaşı Lülüş’’ünü kaybedişi üzerine yaşadığı duyguları, üzerinden neredeyse 2 yıl geçmesine rağmen hala yasta olduğunu, eşinin ölümünün anne/babasının kaybından daha acı geldiğini anlatıyordu.
’“Lülüş gitti, benim hislerim de gitti’”den sonra, küçük puntolu başlıktaki ’“geriye ’‘keşke’’ler kaldı’”nın altını okumaya başlarken; Devrim’’in, ’“keşke ona daha iyi davransaydım, keşke onun sağlığını kendi sağlığımı düşündüğüm kadar düşünseydim, keşke onu çileden çıkarmasaydım’” diyeceğini bekliyordum ama’…
’“Hayata dair bir sonuç’” diye soran Arman’’ı, şu sözlerle yanıtladığını (şaşırarak) okudum Devrim’’in:
’“Ne sonucu olacak Ayşeciğim, giden gidiyor. Bize keşkeler kalıyor. Keşke daha kavgacı biri olsaydı, keşke kendini daha çok düşünseydi, keşke bu kadar iyi olmasaydı’…’”
Kendi hayat kavgasını, yeterince güçlü yapamadığı, o kadar iyi olduğu için Gülderen Hanım’’a serzenişte bulunuyordu yani Hakkı Bey.
 
Özeleştirisini, 60 senelik tanışlıklarının 55 senesini evli olarak geçirdiklerini ve bu 55 yıl boyunca ’“en sevdiği insanın kanını kuruttuğunu’”, hem de bunu ’“sofrada’” yaptığını, her yemeğe bir bahane bulduğunu, ’“kıl’”lıklarıyla,  ’“cennetten çıkmış kadını bile delirttiğini’” itiraf ederek yapan Hakkı Devrim, şöyle diyordu:
’“Ben 55 sene her akşam eve, çok sevinerek döndüm. Düşünsene, her akşam güler yüzlü bir kadın kapıyı açıyor. Benciliğin karşıtı sencilik vardır ya, benim diğerkamlık dediğim mizaç; Lülüş onun tipik örneğiydi’…’”
 
Röportaj boyunca, Lülüş diye hitap ettiği Gülseren Hanım’’ın kaybından duyduğu acıyı dile getiren, bu cennetlik kadının onu nasıl mutlu ettiğinden zarif ve gerçekten iç burkan cümlelerle bahseden Hakkı Devrim’’in röportaj sonrası bana geçirdiği duygu şuydu:
’“Lülüş yanındayken onun kıymetini ’‘kendince’’ bilmiş ama kaybettikten bu kıymetin yeterli olmadığını anlamış’… Şimdi bu geç kalmışlık da ayrıca canını yakıyor’…’”
 
Arman’’ın söyleşisini okuduktan sonra’…
Hakkı Bey’’in yalnızlığından çok, bütün hayatını cansiperane ona (ve çocuklarına) adayan Gülseren Hanım için üzüldüğümü söylememe bilmem gerek var mı?
’“Çocuklara yük olurum’” diye şikayetlerini sessizce geçiştirip göğsündeki tümörün tedavi sürecini atlayacak kadar sencil davranan bir kadın, tüm yaşamı boyunca, ’“aman rahatsız ederim/yük olurum’” düşüncesiyle kimbilir nelerden vazgeçmiştir?
Kimbilir kaç sıkıntısını içine hapsedip, o sıkıntıların kanseri çağırdığından habersiz, kalben ağlamıştır? İnsanın eşini her gün, ’“55 yıl boyunca gülen yüzle karşılaması’” başka türlü nasıl mümkün olabilirdi ki?
 
Röportajı okumadan önce de kendi kendime soruyordum; şimdi size’… 
 
En okumuşundan en cahiline, en maçosundan en ışıklısına kadar, nedir erkekleri ’“ben’” merkezde buluşturan o ortak nokta, o bencil yapı, o teflon/yapışmaz hali?
Onları bu kadar bencil yapan, genetik kodlarımıza işlenmiş, teorisyeni devlet olan, pratiğini annelerimizin kafamıza kaka kaka bellettiği sencilliğimiz; beşikten mezara dek gördüğümüz ’“önce canan, sonra can’” derslerimiz mi?
Etimize kemiğimize işlemiş; annemiz kadar olmasa da kendi çocuklarımıza bile -şikayetçi olmamıza rağmen- hala aktarmayı sürdürdüğümüz bu fedakarlık sarmalından, erkeğin yardımı olmadan çıkamayacak mıyız? Ve o omuz verme/yanında durma hali, ne zaman/nasıl gelecek?
Kendimizi ’‘yok etme’’ pahasına, erkekleri ’‘var etmeye’’ çalışmamız,
Bunun yanlış olduğunu bile bile bu yanlışa gözlerimizi kapamamız, size de tuhaf gelmiyor mu?
’“Kadınlar ve erkekler eşittir’” diyen kadınların ve erkeklerin bile eşitleyemediği bu ilişkiler dramının izahı nedir?
Hakkı Devrim gibi entelektüel bir erkeğe, kaybettiği Lülüş’’ünün ardından ağlarken bile ’“keşke daha kavgacı biri olsaydı’” dedirten, eşine sitem ettiren o duygu ne?
Söyler misiniz?