GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
10 Ağustos 2011 Çarşamba

Öteki olmak…

Kürtleri ve islam şeriatına göre yaşamak isteyen dini bütün müslümanları, liberallerin ve İslamcı aydınların kullandığı deyimle, ‘ötekileştiren’ baskıcı devlet ve askeri vesayet nihayet son buluyor mu?
 
Yaşananlara bakılırsa, son buluyor. Cumhuriyet yeniden inşa ediliyor. Eğitim, yargı, kuvvetler ayrımı, TSK, dış politika, iç güvenlik, ulusal güvenlik konsepti yeni paradigmaya göre oluşuyor. Kamusal yaşamda din normları öne çıkıyor. Etnisite guruplarının hakları, kişi haklarının önüne geçiyor.
 
Gözümüzün önünde, Cumhuriyet nitelik değiştiriyor. Devlet, daha pratik hedeflere yöneliyor; tüccar devlete dönüşüyor. Otoriter bir yönetim giderek kendini daha çok hissettiriyor. İleri demokrasi ise, çok kuşkulu.
 
İslamcılar ve Kürtler yeni yapılanmanın belirleyici unsurları olarak ortaya çıktılar. Liberaller ve sosyalistlerin büyük bölümü yeni Cumhuriyet’e destek veriyor.
Ana muhalefet, yaşanmakta olan değişimi iyice okuyup kendine çeki düzen verme derdinde… Kısa sürede büyük dönüşümler gerçekleştirmek pek kolay olmuyor.
 
Yeni bir anayasa yapmaya hazırlanan Türkiye’den manzaralar böyle… Pek iç açıcı olduğu söylenemez ama böyle işte…
Bu manzarada en çarpıcı olan, Türkiye’nin diğer yarısının derin sessizliği. Gerek İslamcıların gerekse Kürtlerin bitmek tükenmek bilmeyen talepleri karşısında sessizliğini koruyan Türklerin nasıl tepki göstereceği, ne söyleyeceği henüz bilinmiyor.
 
“Kürtler ve islamcılar isteyecek, Türkler verecek; böylece toplumsal mutabakat sağlanacak, yeni anayasa ortaya çıkacak..” zannediliyorsa, düş kırıklığı çok büyük olur.
“Yıllarca bize zulmettiniz, şimdi bedelini ödeyin” anlayışıyla hareket edenler, “şimdi sıra bizde” diyenler; bu yolun çıkmaz olduğunu anlamalılar.
Olan-bitenden laik Türkleri sorumlu tutan bu ittifakın rövanşist tavrı, Türkleri isyan noktasına getirdiğinde her şey için çok geç olabilir.
Bu ülkede zulüm de oldu, haksızlık da yapıldı, adaletsiz de davranıldı; ama herkese…
Düzeltilecek ne varsa hep birlikte düzeltmek gerekir.
 
Laik Cumhuriyet’in kendilerini ‘ötekileştirdiğini’ iddia edenler, şimdi de kendileri laik Türkleri ‘ötekileştirmek’ derdine düştüler. “Öteki” kavramı üzerinden yaratılan kavram kargaşası akılları karıştırıyor. Oysa, söz konusu insanların hepsi de bu ülkenin eşit yurttaşlarıdır. Ortak kimlik olarak kabul edilen Türk kimliği bir etnisiteye verilen ad değil, ortak kültürel kimliğin adıdır. Türkler efendi, diğerleri köle hiç olmadı.
Laik Türklere yönelik örtülü husumet ve onları yok saymaya yönelik “spontane Türk açılımı” (!) ülkede kritik bir gerilim hattı yaratıyor. Bu tansiyonu düşürecek politikalara şiddetle ihtiyaç var.
Gelin görün ki, İslamcıların bunu anlaması çok zor. Neden mi?
Bakın, Yeni Şafak gazetesi yazarı Hayrettin Karaman ne yazmış:
“İslama inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse – islam toplumunda – ‘onların aykırı fiilleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi’ tedbirlere başvurulur.”
Liberallerin, sosyalistlerin, merkez sağın bir türlü farkına varamadığı tehlike bu!       
 
Umulan odur ki, önümüzdeki dönemde CHP sosyal demokrat ilkelere dayalı alternatif politikalarla bu tansiyonu düşürüp ülkede normalleşmenin önünü açar.
Barış içinde bir arada yaşama fikrinin hayata geçmesi, yeni bir anayasa yapmak ve toplumsal mutabakat sağlamak için ortak iradenin oluşması, sosyal demokrat düşüncenin ülke genelinde hareketlenmesiyle mümkündür.
 
“Öteki”, dışlanan ve yabancılaştırılan değil “Ben”in seçimlerini belirleyendir. “Öteki”ne böyle bakmakta yarar var.