GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
10 Haziran 2010 Perşembe

Neden konuşmasın ki!

Sav neden konuştu, neden seninle konuştu?
Bazıları içerikten çok bununla ilgilendi. Dün biraz açmaya çalıştım. Ama yetmedi, içimdekileri tam olarak yansıttığım söylenemez. 21 Aralık 2008. Tüzük Kurultayı’’nın tarihidir.
O kurultayda CHP Lideri Deniz Baykal, genel sekreteri ikinci adam olarak tanımlayan, MYK üyelerini PM’’ye seçtiren tüzüğün yerine, genel sekreter dahil tüm MYK üyelerini genel başkanın atadığı bir tüzüğü oylatıyor. Ve CHP’’yi AKP’’ye, kendisini de diktatörlükle suçladığı Tayyip Erdoğan gibi tek adama dönüştürüyor. Ne zaman?
Yerel seçimden altı ay kadar önce. Tüm delegasyonun adaylık için önünde düğme iliklediği, diz çöktüğü bir ortamda.
Kabul edenler, etmeyenler. Kabul edilmiştir. Deniyor ve Baykal’’ı Baykal yapan, tartışmasız lidere dönüştüren, bunu yaparken de en acımasız kararların altına imza atıp, kötü polis olmayı kabul eden Genel Sekreteri Önder Sav’’ın da defterini dürüyor, ya da dürdüğünü sanıyordu.
**
Sosyal demokrat bir parti olduğu iddiasındaki CHP’’nin tüzüğünün ne kadar demokrat olduğu zaten hep tartışılagelmiştir.
Aday olmak için yüzde 20 delege imzasını zorunlu kılan değişikliğe yıllar önce parmak kaldıranlar, o maddenin bir gün önlerine çıkacağını göremediği gibi, genel başkanı tek adama dönüştüren yeni tüzüğü, ’‘Sav’’ın defterini dürdü’’ şeklinde algılayıp, ’‘oh’’ çekenler de bir gün o tek adamın kendilerini de ezeceğini o tarihte anlamamıştı’…
Sav dışında tabi ki’…
Diyor ki röportajında; ’“İstifa kararını benimle bölüşmedi. Ben onun 53 yıllık dostuyum, genel sekreteriyim’…’”
Neden bölüşsün ki; İki yıl önce çizmişti zaten. Hem de acımasızca. Bu çiziği acımasız yapan Baykal’’ın tek adama dönüşmesinden çok, kendisini tartışmasız lidere dönüştüren, bedelini de ’‘buzdan sarayında yaşayan karanlıklar prensi’’ şeklindeki benzetmelerle ödeyen Sav’’a yapılan vefasızlıktı.
Siyaset anlayışında vefanın İstanbul’’da bir semt adı olduğunu defaten ortaya koyan Deniz Bey için, 8 yılda örgütünü kendisi için disipline eden Sav’’ın misyonu tamamlanmış, yeni dönemde de yeri yoktu.
Vardıysa da güçsüz, kolu kanadı kırık şekilde vardı.
Son yerel seçimde İzmir dahil pek çok yerde aday olanların pek çoğunun ortak özelliği, geçmişlerinde CHP’’ye ve Baykal’’a küfür etmiş, isyan etmiş, istifa etmiş, gitmiş-gelmiş olmalarıydı. Bir dönem Sav üzerinden siyaseten operasyon yaptığı kim varsa gönül alıp, makam/mevki sahibi yapan Baykal’’ın, suçu Sav’’a atıp kurtulmaya çalışması, Sav’’la birlikte siyaset yapanları ’‘çete’’ şeklinde tanımlaması da vefa eksikliğinin net göstergesiydi.
Yani Sav, beklemediği bir yerden ağır bir darbe almış, güvendiği dağlara kar yağmıştı.
En barizi son İzmir kongresiydi.
Yetkileri alındı, naylon üyeler Algan Hacaloğlu üzerinden geçirildi ya da doğrudan MYK üzerinden, Baykal talimatıyla işlem yapıldı.  
Amaç Sav ekibini CHP’’nin kalesi İzmir’’den silmekti. Yıllarca Sav’’la siyaset yapanlar Baykal tarafından önce görevden alındı. Aradan bir ay geçmeden Baykal’’ın adayına dönüştürülüp (Karşıyaka gibi) eski ekibini tasfiye için görevlendirildi.
Koca koca siyasetçiler genel başkan eliyle Brütüst’’e dönüştürüldü.
Buca’’da da Hüseyin Yüzer örneğinde aynısı vardı.
Bornova’’da Sav’’la o dönem birlikte hareket eden Aziz Kocaoğlu’’nun ilçe başkan adayı Enver Dündar’’ın Mahallesi Erzene’’deki delege seçimleri bizzat Baykal’’ın talimatıyla iptal ediliyor, aynısı Sav ekibinin ağır toplarının delege solduğu Konak Kılıçreis’’te de tekrarlanıyordu. Koskoca genel başkan, MYK üyesi, milletvekili, belediye başkanı, ilçe başkanı, meclis üyesi demeden herkesi arayıp, ’‘çeteyi yok edin’’ talimatı veriyordu Sav ekibini kast ederek.
Ve gelindi 27 Şubat il kongresine’…
Sav’’ın adayı Rıfat Nalbantoğlu’… Tüm baskı ve cebire karşın ilçelerde zafer kazanmış, cebine 450 delege imzası koyarak tartışmasız tek adaya dönüşmüştü Nalbantoğlu.  
Kemal Anadol, Nalbantoğlu ile çıktıkları imza turunun Tire ayağında Baykal’’ın telefonuyla geri çağrıldı. Tire’’ye bile varamadan’… Kutsan fabrikasının karşısındaki büfeden döndü.
Anadol Ankara’’ya çağrılırken, Nalbantoğlu bir gün sonra adaylıktan çekildiğini açıklıyordu.
Ve 78 yaşındaki Ekrem Bulgun’’a teslim edildi İzmir 8. kez. Telefonun öbür ucundaki Baykal’’ın iki dudağından çıkan tek bir kelimeyle’…
Kimsenin gıkı çıkmadı.
Nalbantoğlu’’nun yüzüne aylarca bakamadı Önder Sav. Anadol da Tire’’den dönüşünü bir türlü hazmedemedi, unutamadı.
10 yıl omuz omuza çalıştıkları, yüzlerce sırrı paylaştıkları Sav için İzmir süreci, idam fermanından farksızdı.
Hiçbir dönem toz kondurmadığı, saldırılara karşı göğsünü siper ettiği Deniz Bey’’in kendisi için idam fermanı çıkardığını değiştirilen tüzükten sonra bir kez daha İzmir’’de, kongre sürecinde anlıyordu. Ve tüm bunları bilen/gören/yaşayan biri olarak Deniz Baykal’’ın kaset skandalından sonra, üç gün kapandığı evinden çıkıp, istifasını açıkladığı süreci kendisiyle bölüşmemiş olmasını da iyi anlıyordu.
**
Ve kaset skandalı’… Deniz Bey’’in aldığı büyük yara. Sadece Deniz Bey’’in değil CHP gemisinin de güvertesinde kocaman bir delik açmış, gemi kaptanı Baykal’’ı taşıyamaz hale gelmişti.
Ya Baykallı gemi yolcularıyla birlikte suyun derinliklerini boylayacak ya da çok yaklaşılan iktidar limanına, yeni bir kaptanla yürünecekti.
İşte o anda karşımıza ’‘aklımı duygularımın önüne koydum’’ diyen, 53 yıllık dostlunu, kendisine yapılanları da unutmayarak, bir kenara koyan/koyabilen Sav çıkıyor, Kılıçdaroğlu’’nun arkasında dimdik duruyordu.
Sokağın/halkın adayı Gandi’’yi, örgütün adayı Başbakan Kemal’’e dönüştürüyordu tek bir hamlede. Herkesi ters köşeye yatırıyor, Türk siyasetinin önü açılıyor, yıllarca tek kale oynanan maça denge ve seyir sevki geliyordu.
**
Röportajın tamamını okuyanlar göreceklerdir ki; Sav kendini çırak çıkarmak isteyenleri, çırak çıkarmış, kazdıkları kuyuya düşürmüştür.
Bunu yaparken sadece kendini/ekibini değil, CHP’’yi de kurtarmıştır.
Röportaja başlamadan bir yerde şöyle diyordu; ’‘Hiç kimse CHP’’den büyük ve önemli değildir. Ne ben ne Deniz Bey ne de bir başkası’…’’
Yani, ’“Söz konusu parti/CHP ise gerisi teferruattır’” anlayışını ortaya koyuyordu.
Baykal’’ı Angora’’daki evinde hapsedip, Gandi’’yi tarihin en büyük mutabakatıyla genel başkan yaptığı hamleyi özetlemeye yetiyordu aslında bu sözler. Gerisi de teferruattı bana göre de.
Şimdi size soruyorum’…
Sav’’ın yerinde olsaydınız, tüm bunları yaşayıp son virajda en doğru hamleleri yaptıktan sonra konuşma, iç dökme ihtiyacı hissetmez miydiniz? Yani tarihe not düşmek istemez miydiniz?
Şahsen ben isterdim. O da istedi.