GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
8 Nisan 2011 Cuma

Madem seçimler yaklaşıyor…

Bu ülke hiç kimseden çekmedi siyasetçilerden çektiği kadar. Ama biz gene de güle oynaya oy veririz, bir dönem daha canımıza okusunlar diye…
 
Dünya çok kritik gelişmelerin eşiğindeyken ve Türkiye, çözüm üretemeyen siyasetçiler yüzünden yığılan sorunlarıyla baş edemezken; milletvekili aday adayları, seçmene “işte bu!” dedirtecek kalıcı şeyler söylemekten çok uzak. Durumu sloganlarla idare ediyorlar.
Neden Ankara’ya gitmek istedikleri fena halde belli oluyor.
 
Ülkeye girip çıkan onun bunun parasıyla iş görmeye çalışan iktidar, “Türkiye’yi en büyük 17 inci ekonomik güç” yaptığını söylüyor. Nasıl oluyorsa, halk yoksullaştıkça ülke zenginleşiyor.
Muhalefet ise, aile sigortası kapsamında yoksullara maaş bağlayacağını söylüyor.
İstihdam sorununun nasıl aşılacağını, işsizlikle nasıl baş edileceğini doğru dürüst anlatan da,  korkarım bilen de yok..
 
Türkiye’nin dünyada yapılan üretimdeki payı küsurat denebilecek sayılarla ifade edilirken, gerçeği zorlamanın anlamı yok. Kapitalist sistemin kuralları oldukça net. İşçileri, emekçileri sefalet ücretleriyle çalıştıran Uzakdoğu ülkeleriyle rekabet ederek dış ticaret açığını kapatmak hiç gerçekçi görünmüyor.
 
Ülkenin dünyadaki yeri tartışmalı hale geldi. Tam anlamıyla Doğu ile Batı arasında sıkışıp kalmış durumda. Ülkenin sistem içinde tutmak istediği yerin tanımı nasıl yapıldı? O yere ulaşmak için izlenecek yol nedir? Her şey boşlukta…
Boş böbürlenmeler ve içi boş sloganlarla olmuyor. Halkı peşinden sürükleyecek büyük fikirler gerek.
 
Siyaseti geçim kapısı yapan siyasetçiler ile büyük ideallerin peşinde koşamazsınız. Bu tip siyasetçiler küçük düşünürler. Kısa vadeli işlerin peşindedirler.
Sıradanlığı seçen siyasetçinin en büyük başarısı, durumu korumaktır. Liderin gözüne girmek ve orada öylece kalmak en önemli siyasal başarıdır.
İdare-i maslahatçılar ile ülke yararına büyük işler başarmak olanaksızdır. Atatürk bu tehlikeyi zamanında görmüş ve işaret etmiş; ama dinleyen kim!..
Ülke, yaklaşan seçimlerde çok kritik bir eşiği ya geçecek ya geçemeyecek. Her iki durumda da ülkeyi zor günler bekliyor. Bu zorlukların üstesinden gelmesi umulan siyasetçiler ve izlenecek siyaset, kendi adıma söyleyeyim, bana hiç umut vermiyor.
 
Geleceğe dair umutları tükenen insan sayısı gün be gün artıyor. Türkiye, başının çaresine bakan insanlar ülkesi oldu.
Başının çaresine bakmayı öğrenen insan, haklı olarak, “gölge etme başka ihsan istemem” diyor, ceberut bellediği devlete.
Bu halk, kiraya yetmeyen aylık gelir ile yaşamayı öğrenmiş ve içine düştüğü durumdan yakınmaktansa, başının çaresine bakmayı yeğlemiş ‘kahramanlar topluluğu’dur.
Halk, siyasetçinin toplum yararına pek birşey yapmayacağını bilir. Ama yine de oyunu kullanır. Halk bilir ki, siyaset bir oyundur. Ve bu oyunu oynamayı sever..
 
12 Haziran’da halk siyasetçilere rollerini dağıtacak. En iyi rol yapanlar, en önemli rolleri kapacaklar. Yeni oyun kurulacak. Meclis perdelerini açacak.
Bir türlü sevemedim bu oyunu…