GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
24 Eylül 2023 Pazar

Kurtuluşun 100. yılında İzmir- edebiyat ve sanat

Geçen Pazar günkü yazımda İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Arşivi, Müzeler ve Kütüphaneler Şube Müdürlüğü ve İzelman iş birliğiyle hazırlanan 10 ciltten oluşan “Geçmişten Günümüze Kurtuluşun 100. Yılında İzmir” kitap dizisinden söz etmiş ve ilk cilt olarak “Arkeoloji” kitabının yüksek kalitesini anlatmaya çalışmıştım.

10 mükemmel cilt…  Tek tek okuyorum, alfabetik sıraya soktum. Bugün de size “Edebiyat ve Sanat” cildinden söz etmek istiyorum.

Cildin editörü Şair, Yazar, Edebiyat Araştırmacısı Asuman Susam “Edebiyat ve Sanatla Bir Başka Yer Olanağı Olarak İzmir” başlığı ile açmış kitabı. Diğer yazarlar ve  konu başlıkları şöyle: Mitlerden 2000’lere İzmirlilik Ve İzmir Edebiyatı Üzerine Düşünmek / Feyza Akbulut Öner (Öğretmen/ Yazar) - İzmir’de Tiyatro Yaşantısı / Eren Aysan (Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Dramaturg) - İzmir Ve Sinema Sanatı: Artsüremli Bakış, Eşsüremli İrdeleme / Prof. Dr. Lale Kabadayı (Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon Ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi) - Kurtuluştan Kuruluşa 100. Yılında İzmir Ve Geleneksel Müzik Yaşamındaki Renkler / Prof. Dr. F. Reyhan Altınay (Ege Üniversitesi, Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı, Ses Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi)

Asuman Susam’ın Giriş yazısından önemli gördüğüm satırların altını çizdim paylaşıyorum:

Barbara Cassin, Nostalji adlı yapıtında evinden uzakta, evini yitirmiş, yolda, serüvende, yersiz yurtsuzluk içinde olana; köke, kökene, dönüşe dair Odysseus, Aeneas, Arendt duraklarıyla önemli sorular sorar. Kök sorusu “İnsan ne zaman evindedir?”

Soruyla İzmir-Melesli olduğu varsayılan, İon şairi Homeros’un söylediği/derlediği destanın kahramanı Odysseus üzerinden düşünmemiz beklenen, kök salmak ve kökünden sökülmek nostaljisidir. Cassin şöyle der: “Kök beslemek yerine, başka yeri, kendini kapatmayan, farklı ‘benzerler’ içeren bir dünya beslemeyi tercih ederim. Öyleyse insan ne zaman evindedir? Yakınları, dili ve dilleriyle birlikte kabul edildiği zaman.”

Bu yanıt bizi, tarihten yeni bir anlatı kurmaya her çağrıldığımız yerde, olanın ve yok olanın kefareti üzerine düşünmeye de zorlar. Şimdi ve gelecek, aydınlık ve dönüştürücü potansiyelini ancak böyle işlevsel kılabilir. Cumhuriyetin kuruluşu üzerinden geçen bir yüzyıllık süreç içerisinden İzmir’in –Victor Hugo’nun oryantalist seslenişindeki nazlı prensesin– tarihine bu kitabın sınırları olan kültür, edebiyat, sanat ve eğlence alanlarından bakmak da kaçınılmaz olarak yok olana ilişkin bir kefaret ve hakikat vurgusunu da içerecektir. Karacaoğlan’ın bıraktığı ses emanetinden yürüyerek: “Sual eylen bizden evvel gelene / Kim var imiş biz burada yoğ iken.”

***

İzmir binlerce yıl boyunca doğal afetlerle, savaşlarla bir yıkım alanına defalarca dönüşüp hep bir Anka gücüyle yeniden doğmuş bir kent. Bugün bu kültürel mirası doğru okumadan bir kent karakteristiğinin kurulmasını beklemek de kurulmuş olduğunu düşünmek de hayalcilik olacaktır.

***

Yitip gitmiş olana nostaljik bir melankoli ile bakmak da geleni şartlı kucaklamak da çokun sesini içeren bir duyma, görme, tanışma ve bilmeden kentin bileşenlerini yoksun bırakacaktır. Svetlana Boym “Nostaljinin Geleceğinde” kent kimliği ve kolektif hafıza arasındaki bağa dikkatleri çeker: Kent kimliği ortak hafızaya ve ortak bir geçmişe başvurur, ama kökleri toprakta değil, insan yaratımı bir mekândadır: Kanın dışlayıcılığına değil, aynı anda hem yabancılaştırıcı hem de canlandırıcı olan kentteki birlikte yaşama dayalıdır.

Bir arada yaşama zaman zaman iç oryantalist bakış tehlikesini taşıyarak ötekinin sırtını belli aralıklarla sıvazlamaktan ve hatırlamaktan öte bir katışıklığı, özemeyi, iç içe geçmeyi gereksinir. Bunun kendiliğindenliği akışta zaman-mekâna dair bir aitlik oluşturur. Bu da kendiliğinden o kentin ruhu olur ve tüm kültürel, edebi, sanatsal verimlerine siner. Çok farklı disiplinlere ait sürekli bir üretim halinin gözlendiği kent için sergileme yerlerinden, biçimlerine, sanatsal verimlerine, alımlayıcı ile kurulan ilişkiye bakıldığında kentte o ruh var mıdır ya da başka bir biçimde sormak gerekirse kentte dolaşan hayaletin nefesi hissedilmekte midir?

***

Bugün İzmir’den söz ederken savaşla, mübadele ile karşı yakaya göç edenlerin seslerine kulak vermek, bıraktıkları boşluğun neyle dolduğunu anlamaya çalışmak tarih kadar edebiyatın, sanatın da göreviydi. Bu sorumlu hissediş yalnızca sanat yapıtları üretmekle değil, üretilmiş olan üzerine derin ve yakın okumalar içeren çeviriler, çözümlemelerle kent hafızasına dönüşebilirdi. Bu yapılabilirse, ötekine dair sesler duyulabilirse ancak şimdinin kalıcı göçmenleri, sürgünleri, mültecileri ile kentin bütün bileşenleri bir kent armonisi oluşturabilir. Kentle bir aidiyet ilişkisi kurabilir. Bunun dönüşüm mekânlarından biri hiç kuşkusuz edebiyattır, sanattır.

***

AKLA İLK GELEN HOMEROS OLMALI-- Binlerce yıllık geçmişi olan, önemli uygarlıklara ev olmuş bir mekân, elbette en eski sanat olan edebiyata da bulunduğu yerden nefes verecektir. İzmir’in en büyük edebiyatçısı kimdir dense akla ilk gelen Homeros olmalıdır. Batı edebiyatının Homeros’a atfedilen İlyada ve Odysseia Destanı’ndan köklendiği, hakkında sayısız çalışmanın yapıldığı bilinmektedir.

Aydınlanma döneminin önemli yazarı Giambattista Vico (1668-1744), Yeni Bilim yapıtında diğer “bilgi taşıyıcılar” gibi ondan da söz eder: Homeros uluslar arasında efsaneler ya da fabllarla dolu zamanların gerçek kurumlarını ve çok daha fazlasını, bilgiden ümidin kesildiği karanlık zamanın kurumlarının ilk gerçek kaynaklarını insanoğlundan saklamıştır ya da bu saklı bilgileri sunmuştur. Burada bilgiyi “saklamak”, muhafaza etmek, korumak anlamında dikkat çekici bir öneme sahiptir. Şiir sanatının bir kültürün dile dayalı en eski belleği olduğu düşünüldüğünde metnin de şairin de önemi daha netleşecektir…

***

Bu yayınla da güzel kentimizin kültür alanındaki son yüzyılına da ciddi bir bakış gelmiş. Asuman Susam, Feyza Akbulut Öner, Eren Aysan, Prof. Dr. Lale Kabadayı ve Prof. Dr. F. Reyhan Altınay’ı tebrik ediyorum. Feyza Akbulut Öner…