GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
22 Ağustos 2012 Çarşamba

Kiminle ve neden…

Babası ölene yetim,
Annesi ölene öksüz,
Eşi ölene dul derler.  
Ya evladını kaybedene…
….
….
Ne diyebilirler ki!
Tarifsiz bir acıyı tarif etmek kimin haddine! İşte ‘analar ağlamasın’ diyerek yola çıkanların yanıt bulamadığı tek soru buydu bekli de. Yeter artık, barış… Sadece barış…
Yurtta barış, dünyada barış diyenlerin muradı da aynıydı muhtemelen.
Diyorlar ki;
Kanlı örgütü azdıran hükümetin ‘Kah Oslo’da kah Ankara’daki, kahsa Kandil’de, Kuzey Irak’taki’ müzakereleriymiş. Bu tezin sahiplerine göre sorunu çözmek adına yapıldığı açıklanan ‘Kürt açılımı’ sınırın öbür yanından Türk devletini, siyasi iktidarı güçsüz göstermiş. Ve de kanlı terör örgütünde inisiyatifi ele geçiren bazı gruplar,  ‘Madem Türkiye masaya oturacak kadar güçsüz, biraz daha kan döküp daha fazla ‘taviz’ koparalım’ demiş.
Yabana atılacak bir tez değil.
İddianın sahipleri terörü tırmandıran sürecin Haziran ayı başında Ankara’da Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘müzakere’ için masaya oturduğunu, ardından ana muhalefet partisi CHP’nin ‘Kürt açılımı’ paketini hatta Başbakan Erdoğan-Leyla Zana görüşmesini’ kronolojik olarak sıralamış.
Ve TBMM’nin gündemindeki yargı paketleriyle bazı KCK’lıların serbest bırakılmasını da bu görüşmelere bağlamış.
Emre Uslu’ya göreyse böyle bir müzakere Mayıs ayı sonunda Haziran ayı başında yapıldı. Uslu, Atalay’ın 9 Haziran’da yaptığı ‘PKK silah bırakacak’ açıklamasını bu görüşmeye dayandırıyor. Ve PKK içinde inisiyatifi ele alan iki grubun daha fazla kan dökerek zaten masaya oturmuş olan devletten daha fazla taviz koparmayı hedeflediğini savunuyor.
*
30 yıldır süren anlamsız savaşa anlam yüklemeye çalışıyoruz. Ya da ‘kılıf’ bulma, gerekçe yaratma çabasındayız. Hatta bir günah keçisi yaratma sevdasında bazılarımız.  
*
Kimilerine göre son sürecin tek suçlusu Suriye…
Kimilerine göre İran, Irak, Rusya hatta Çin…
Amerika ve İsrail her daim potansiyel zaten…
Avrupalılar desen kanlı örgütün yıllardır hamisi…
İşte böyle bir ateş çemberinin tam ortasındayız.
Nereye baksan tehdit, nereye dönsen potansiyel bir düşman…
Seveni bu kadar az olan bir milletin mensupları olarak isteyeni/arzulayanı bu kadar çok olan bir coğrafyada tutunmak zaten her daim zordu. Anadolu’yu yurt edinmek ve bu coğrafyada tutunmak için bin yıldır savaşıyoruz. Malazgirt’ten bu yana…
 
PKK gibi ‘Dağa çıkmış 3-5 mikaplı gencin’ bölgede racon keser hale gelmesi, dünyaya hükmeden onlarca devlet kuran bir millet için de o milletin son kalesi olan Türkiye için de, nereden bakarsanız bakın, ayıptır. Ama 30 yıldır çözülemeyen bu düğümün arkasındaki güçlere baktığımızda savaşın sadece ‘3-5 mikaplı’ ile verilmediği de açıktır.
 
Dönemsel olarak bölge coğrafyasını dizayn etmek isteyenlerin taşeronluğunu yapan kanlı örgüt, kah İsrail’in kah ABD’nin kah Almanya’nın kah Saddam’ın, baba Esad’ın hatta Ermenilerin, Yunanlıların hatta İranlıların hizmetine girmiş, Türk devleti bölgesindeki ayrılıkçı güçlerle yürüttüğü düzensiz savaşı aynı zamanda adı geçen devletlerle yapmak zorunda kalmıştır. Öcalan nedeniyle Suriye ve Yunanistan ile savaşın eşiğinden döndüğümüzü, Alman vekillerin Diyarbakır çıkarmalarını, MOSSAD ajanlarının Kandil’deki rolünü, Irak’ı yerle bir eden, Türk askerinin başına çuval geçiren Amerikanın zar-zor ‘terör örgütü’ listesine aldığı PKK’nın kılına bile dokunmadığını biliyoruz çünkü.
*
Bence meseleye dönemsel ya da konjonktürel değil tarihsel açıdan bakmalıyız. Tabi ki bu süreçte Türk devletini yönetenlerin acziyetinin, basiretsizliğinin hesabını ayrıca sormalıyız. Evladını kaybeden bir ananın bir babanın ‘vatan sağ olsun’ diyerek geçiştirilen isyanının, içine attığı gözyaşının hesabı…
Vatan tabi ki sağ olsun…
Ama ortada ‘adı konulmuş’ bir savaş yok ki…
Evet, bir savaşın içindeyiz. Ama kiminle ve ne için savaştığımızı bilmiyoruz.
*
Kiminle savaşıyoruz.
Bir grup ayrılıkçı Kürt’le mi?
Yoksa bu coğrafyadaki petrolü, enerjiyi kontrol etmek isteyen emperyalistlerle mi?
Ya da Büyük İsrail’i, Büyük Ortadoğulu yaratma peşindeki bir grup Siyonist’le mi?
Yoksa siyasi müttefiklerini yalnız bırakmak istemeyen Rusya’yla mı?
Türkiye’nin doğusundan hak iddia eden Ermenilerle mi?
500 yıldır savaşmadığımız İran’la mı?
Kıbrıs ve Adalar meseleleri yüzünden yıllardır soğuk savaş yaşadığımız Yunanistan’la mı?
Yoksa hepsiyle birden mi?
*
Bence hiçbiri değil! Büyük Türkiye’yi istemeyenlerle savaşıyoruz bence. Tarih boyunca onlarca kez küllerinden doğan bu milletin yeniden dirilmesini istemeyenlerle.
Fotoğrafa daha geniş açıdan bakarsak;
100 yıldır kan dökülüyor bölgede…
Kafkaslardan, Balkanlar’a, Ordadoğu’dan Kuzey Irak’a kadar…
100 yıldır oluk oluk kan akıyor.
Türk’ü, Kürd’ü, Arab’ı, Boşnak’ı, Çerkez’i, Azerisi…  
Kan ağlıyor neredeyse bir asırdır.
Kâh kardeş kavgası kâh düşman saldırısı…
Senaryo hep aynı, böl, parçala ve yönet!
Uzun lafın kısası…
Müslüman kanı akıyor ve devrik Osmanlı’nın sınırında oluyor ne oluyorsa.
Bir dönemin süper gücü, son dönemin hasta adamı Osmanlı’nın…
Anlaşılan yeni bir Osmanlı istenmiyor bölgede.  Bu yeterince açık hatta!
Ve o süper gücün son çekirdeği, kök hücresi Türkiye olduğuna göre,  
Büyümesi, güçlenmesi ve bir süper güce dönüşmesi istenmiyor.
(Bahsettiğim siyasal/coğrafi bir sınır değil tabi ki. Bugünkü AB benzeri bir model)
Kah Alevi-Sunni kah sağ-sol kah Türk-Kürt kavgası hortlatılarak.
Komşularının hemen tamamıyla düşman edilen, karın ağrıları yüzünden ayağa bile kalkamayan ve de Anadolu’ya hapsedilen… Hatta Misaki Milli sınırlarından yeni tavizler istenen Türkiye…
İnanmayan CİA’nın 2050 Türkiye raporuna bir göz atsın.
Her kafadan bir ses çıkıyor. Efendim, Kürt sorunu nasıl çözülür? Çözülür mü ya da? Bizi bize bırakmıyorlar ki çözülsün, çözelim. Bıraksalar, Türk’ün Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Yemen’de Afyon’da omuz omuza savaştığı, bin yıldır aynı coğrafyada kardeşliğin ötesinde etle tırnak olduğu Kürt’le ne sorunu olabilir ki!