GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
22 Ağustos 2012 Çarşamba

Haram olsun…Yazıklar olsun!

Gaziantep’te…
Çocukları diri diri yakan sefillerin ruhumuzda açtığı uçurumlardan düşerken… Tutunacak bir dal, bir kuru ağaç parçası ararken
Şırnak Uludere’de askerlerimizi taşıyan bir aracın uçuruma yuvarlandığı haberini geçti televizyonlar.
“9 Mehmetçik ile 1 korucu şehit oldu” diye yazdı gazeteler.
 
Acının beraberinde yürek burkan haberlerle dağlandık tekrar tekrar.
12 yaşındaki Sena, annesi, kardeşleri Kübra ve Büşra ile koşarak son anda binmişti alev topuna dönen otobüse.
Patlamanın ortasında kalan 3 yaşındaki Süleyman Alkan gibi…
Fikret Aker, eşi Duygu, kızı Almina Melisa ve yeğeni Gülperi’yle bayramlaşmaya giderken yakalanmıştı patlamaya.
Çoğu, bayramın ve savaşın anlamını da anlamsızlığını da anlayamayacakları yaştaydılar.
Kavrularak öldüler.
 
 
Süleyman Topal… Aziz Orman… Recep Güç… Gökhan Dokur… Altan Ceyhan… Ali Doğan… Murat Ustaoğlu… Osman Çelik… Atakan Çiller… Mehdi Tosun…
Biz içimizdeki uçurumlara yuvarlansak ne olur… Yuvarlanmasak ne?
Onlar Gülyazı köyüne ‘güvenliği sağlamak için’ giderken uçtular uçurumlara.
Adları ‘Mehmet’ olmasa da,
“9 Mehmetçik ile 1 korucu şehit oldu” diye düştüler ajanslara…
Kısacık hayatlarının öykülerini bıraktılar ekranlara, sütunlara.
 
Gazeteler…
75 metrelik uçuruma ilk ulaşan Gülyazı köylülerinin yaralı askerleri sırtlarında taşıdığını,
O köylülerin ki geçen yıl savaş uçakları tarafından yanlışlıkla vurulan 34 köylünün yakınları olduğunu,
Yaralıları kurtarmak için büyük çaba gösterirken, köylülerden bazılarının da son nefesini vermekte olan Mehmetçiklerin son isteklerini yerine getirdiğini…
Onlardan birinin, yanına gelenlere ‘Geçen yıl annemi kaybettim, ona kavuşacağım. Beni bir teyzenin yanına götürün’ dediğini…
Bunun üzerine süt sağmaya giden ‘Berivan’ diye anılan Emine Ürek’ten yardım istendiğini,
Yaralı askerin, ‘Berivan Ana’nın dizine başını koyduktan sonra son nefesini verdiğini…
Kendi oğlunu Uludere’deki bombalamada kaybeden Emine Ürek’in dizinde yatan oğlu yaşındaki gencin saçlarını okşayarak ‘ben de senin annen sayılırım’ dediğini…
Oğlunu yitirmiş bir ana ile annesine kavuşmak için bir ana dizi arayan Mehmet’in, bir uçurumun sonunda biten öyküsünü…. Yazdılar.
 
Onların payına ‘kurşunlar… bombalar… uçurumlar…’
Bizeyse, yaşananları bir film gibi izliyor almanın kahredici utancı düştü işte yine.
Ne yazabilirim ki bedduadan başka?
“Bayramı ve savaşı bile bilmeyecek yaştaki çocukların kanından medet uman sefil sürüngenlere…
Kavuşmaları sonsuz hasretlere ve acılara dönüştüren, bayramı dahi zehir eden alçaklara,
Yüzyıllar boyu birbiriyle yaşamış insanları birbirlerinden kanla ayırmaya çalışırken cana değil kazanacağı paraya bakan, bu memleketin havasını soluyup suyunu içerken doymayıp kan emen savaş sülüklerine içtikleri her yudum, yedikleri her lokma HARAM OLSUN!
30 yıldır bu savaşı bilerek ve isteyerek bitirmeyen,
Bize yas üstüne yas yaşatan iradeye de…
YAZIKLAR OLSUN!” demekten başka! Ne yazabilirim?