GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
1 Mayıs 2013 Çarşamba

Gitmesek de görmesek de…

Öyle çabuk öyle hızlı değişiyor ki gündem… Orta halli bir Avrupa ülkesinin en az 10 yılda yaşadıklarına biz 6 ayda maruz kalıyoruz.
’Cambaza bak’ taktikleriyle daldan dala atlatılan ülke gündemi, gözümüzün önünden ‘jet hızıyla’ geçerken, ironik tablolar ve de derin çelişkiler de kaçınılmaz oluyor haliyle…
Örneğin; 8 ay önce idamını istediğimiz Öcalan’ın serbest kalmasını tartışabiliyoruz bugün. İlginç olan dün ‘asılmasını’ gündeme getirenlerle bugün barışa katkı sağladığını düşünenlerin aynı olması.  Ve de her iki durumda da kamuoyu yoklamalarına dayanılması…  
Yaman çelişki mi dersiniz yoksa derin bir ironi mi…
Burası Türkiye ve başka Türkiye yok!
Peki, son 7-8 aydır neleri konuştuğumuzu hatırlamaya çalışalım birlikte. Öyle ya birini hazmetmeden öbürünü yemek durumunda kaldığımız, bu nedenle hiçbirinin tadına varamadığımız bir ziyafet gibi…  
Eylül-Ekim gibi Öcalan’ın idamını ortaya atan Başbakan Erdoğan’la bugün kol kola ‘çözüm sürecini’ yönettiği BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını konuştuk birlikte.  
Sonra kadınların kürtajını… Sezeryan’ın zararlarını…  
Başkanlık sistemini, Yeni Anayasa’yı…
Ve de Bütünşehir Yasası’nı…
Basın özgürlüğünü, Silivri’deki hukuk açmazlarını, Özel Yetkili Mahkemelerin yarattığı travmayı… 29 Ekim’de Ulus’ta kurulan barikatı, 9 Eylül’de bakan zoruyla dahil edilen bayrak çekme törenini… 4+4+4’ün hikmetlerini… Bir sabah ansızın ortaya atılan ve uygulamaya konulan okullardaki kıyafet serbestisini…  
İmralı ve Kandil’in başrolde BDP’nin yardımcı oyuncu olduğu Oscar’lık son süreci… T.C kısaltmasının, Atatürk’ün vecizlerinin ‘Ne Mutlu Türküm Diyene gibi’ kamu kurumlarından, internet sitelerinden sistematik olarak silindiği iddialarını… Ordu komutanının sanık, terör örgütü liderinin tanık sandalyesinde oturabildiğini…
İzmir’in farklı dindarlığını, irfan eksikliğini, kasabalığını..
Son olarak da milli içkinin inek sütü mü yoksa aslan sütü mü olduğunu…
Ve de tabi ki Erzurum’dan, Antep’ten, Adana’dan uçakla takviye polis getirtilen İstanbul’daki 1 Mayıs İşçi-Emekçi Bayramı’nı… Yahut biber gazlı tazyikli su bayramını…
Ulusal gündemden bir çırpıda hatırlayabildiklerim bunlar.
*
Yerelde mi? İzmir’in gündemi öyle ışık hızıyla değişmez.
Türkiye’nin ilk Yavaş Şehri’nin İzmir’in bir ilçesi olması isabet olmuştur aslında. Sadece Seferihisar değil İzmir’in tamamı yavaş şehirdir çünkü. O yüzden gündem İzmir’de kaplumbağa hızıyla değişir. Tabi ki şehir de öyle…
Balçova arsa mağdurları sorunumuz vardır mesela… 40 yıl olmuştur en az. Devlet kurumunun sattığı arsayı satın alanlar açıkta bırakılmış yani düpedüz dolandırılmıştır. Kocaoğlu el atmış bir bölümünü çözmüşse de  ama yarısının sorununa hala kulak veren olmamıştır.
İnciraltı sorununu 30 yıldan fazla zamandır çözemiyoruz. EXPO sayesinde yasası bile çıkarılmasına rağmen hala plan tartışmaları devam etmektedir.
Şu sıralar planı kabul edilse de Basmane’deki ticaret merkezi çukuru 20 yıla yakın zamandır tüm heybetiyle kentin göbeğinde öylece durmaktadır.
Kadifekale ‘bakanlar kurulunca’ heyelan bölgesi ilan edildikten 40 yıl sonra boşaltılabilmiştir.
Zor kenttir İzmir vesselam…
Metro yapmak da zordur, ihale yapmak, iş/yatırım yapmak da…
Bu tabloya rağmen son dönemde atağa kalmasının nedeni bellidir. Siyasi rekabetin proje bazına indirgenmesi, iktidarın İzmir’i hatırlayıp çuvalla projeyle kapıya dayanmasıdır birinci faktör. İstanbul’un, Kocaeli’nin hatta Bursa’nın bile tıka basa dolması yatırımcının rotasını zoraki olarak liman kenti İzmir’e çevirmesine neden olmuştur. Yanı başındaki Manisa gibi Ankara’da ağır abisi olmadığından mıdır yoksa muhalefetin kalesi olduğundan mıdır bilinmez İzmir Ankara’nın çok uzağına düşmektedir hayli zamandır.
*
Hal böyleyken yukarıda saydığım rüzgâr gibi geçen gündem maddelerinden birine dikkatinizi çekmek istiyorum. Bütünşehir Yasası’na… Bin 500’ün üzerinde beldenin, 16 bin köyün sonunu getiren o yasaya… İktidarın ‘ben yaptım oldu’ mantığıyla tüm karşı çıkışlara rağmen sayısal üstünlüğüyle meclisten geçirdiği o yasa… CHP’nin kapanan belde ve köylerden siyasi rant umduğu, AK Parti’nin ‘kapattık ama niye kapattık bi sorun’ diye kendini savunduğu yasa… 14 yeni kenti Büyükşehir yapan belki de Ege Bölgesi’nin siyasi haritasını kırmızıdan sarıya dönüştüreceği varsayılan o yasa…
Bütünşehir Yasası, siyaseten kimin işine gelir, Türkiye’nin siyasi haritasında ne gibi değişiklikler yapar, bilemem. Doğrumu umurumda da değil. Ama o yasayla 16 bin köyün tüzel kişiliğinin yok edilmesi bana göre 90 yıllık cumhuriyet tarihinde atılmış en yanlış adımdır. Diyorlar ki, ‘Efendim köylerin tüzel kişiliğini kaldırmadık. Köy muhtarını mahalle muhtarına çevirdik, hepsi o’
Diyorlar ama yalan söylüyorlar. Basbayağı köylerin tüzel kişiliği de gitti, sahip oldukları her türlü mal varlığı da… Gitti de nereye gitti?
Belediyelere devredildi. Böylelikle köylerin daha fazla hizmet alması, yerel hizmetten daha çok pay alması amaçlandı belki.
Ama evdeki hesabın çarşıya uymayacağı açık…
Bugüne kadar kendi göbeğini kesen köyler artık belediye başkanlarının keyfini/kararını bekleyecek.
Beş yıl süreyle ertelense de su faturası, emlak vergisi gibi yeni maliyetler zaten zor durumda olan köylüyü iyiden iyiye sıkıntıya sokacak.
Bunlar işin maddi yönü…
Bir de manevi kayıplar var ki bana göre asıl sorun orada… Atatürk tarafından 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde ‘Milletin Efendisi’ ilan edilen ama yıllara dayanan yanlış tarım politikaları yüzünden köleliğe bile razı olan köylünün elindeki son şeyi de aldık bu yasayla. Yani gururla taşıdığı köylülüğünü…
Önce tabelalardan silinecek ardından dillerden düşecek sonunda da hatıralardan kazınacak köy ve de köylü ibaresi…
Buradan iktidar partisinin sayın vekillerine soruyorum.
Bu kadarına gerek var mıydı?
Bilerek ya da bilmeyerek el kaldırdığınız o yasanın köyler ve köylüler için ne ifade ettiğini hiç düşündünüz mü?  
Amaç daha çok hizmetse bile bu tüzel kişilikleri korunarak da mümkün olamaz mıydı?
Bu kadar zor muydu daha makul bir yol bulmak? 

Tüm bu soruların yanıtlarını aramak için 3 ay önce yola çıkan ve Geleceğin Köyleri Hareketi’nin fitilini İzmir’den yakan Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’i yürekten kutluyorum. Kısa sürede İzmir’i aşan Geleceğin Köyleri Hareketini bir ‘meclis çatışı altında’ buluşturarak Yavaş Şehir’den bile fazla ses getiren, fark yaratan Soyer, herkesin peşini bıraktığı hatta unuttuğu anda köylerin belki de kaderini değiştirecek bir adım attı.
Yolumuz düşmese de biliriz ki orada bir köy vardır, uzakta… Gitmesek de görmesek de… O köy bizim köyümüzdür.
Uzakta da olsa hala bir köyümüz olsun istiyorsak…
Geleceğin köyleri hareketine omuz verelim.