GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
18 Nisan 2013 Perşembe

Ne olacak bu CHP’nin hali?

Tarih 22 Ekim 2012…
Başbakan Erdoğan hararetle BDP’lilerin dokunulmazlığını kaldırmaktan söz ediyordu.
Hatta dünün İmralı canisi Öcalan’ın asılabileceğinden dem vuruyor elindeki ‘anketlere’ dayanarak.
Ve CHP Genel Başkan Yardımcılarından biri gazeteye verdiği mülakatta aynen şöyle diyor: Türkiye, Kürt sorununun çözümü için özerkliği tartışmalı.
CHP’deki Ulusalcı-Yenilikçi kavgasının fitilini bir kez daha ateşleyen bu röportaj birkaç gün sonra yapılan Parti Meclisi’nde hararetli tartışmaları beraberinde getirecekti.
Hatta Kılıçdaroğlu’nun katılmadığı o PM’de ‘ulusalcılar’ olay çıkaracak
Gülseren Oranç’tan söz ediyorum. Kılıçdaroğlu’nun ‘istifasını’ aldığı Genel Başkan Yardımcısı Onanç’tan… Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’sinin yenilikçi kanadının önde gelenlerinden biriydi.
Ya da Kılıçdaroğlu tarafından vitrine yani en öne konuşlandırılanlardan…
Kendi ifadesiyle CHP’yi değiştirmek istedi ama başaramadı. Ya da CHP içindeki ‘yenilikçi-gelenekçi’ tartışmasında bulunduğu taraf kaybetti.
Hüseyin Aygün, Sezgin Tanrıkulu, Gülseren Onanç…
Ulusalcı yapının hedefindeki isimler…
Kılıçdaroğlu partisindeki çok sesliliği korumak adına ‘bizzat davet’ ettiği yenilikçi kanada önemli koltuklar vererek arkalarında durduğunu ortaya koydu.
Ancak onlar çoğunlukla etnik ya da mezhepsel kimliklerinden kurtulamadılar. Çok seslilik ya da yenilik söyleminin altında ‘ritimsiz, notasız, güftesiz’ bir şarkının bestesi gibi kaldılar.
Onanç’ın istifasından sonra sorulan soru şu… CHP nereye gidiyor?
Ya da Kılıçdaroğlu neyin peşinde?
Zaten bu soru 3 yıldır aralıksız sorulan ama cevabı hala bulunamayan tek soru…
Ancak başta biz gazeteciler olmak üzere ülkenin önemli bir kesiminin de sorunu aynı…
CHP nereye gidiyor ya da Kılıçdaroğlu nereye koşuyor sorusunu sorduğumuz kadar ‘Türkiye nereye gidiyor, 10 yıldır dümende olan Başbakan Erdoğan bu gemiyi hangi limana sürüklüyor?’ sorusunu sorsaydık mesela…
Yine yanıt bulamayacaktık muhtemelen…
Ama doğru soruyu sorardık en azından…
Öyle garip, öyle acayip bir ülkeyiz ki; yarım asırdır iktidara en azından tek başına iktidara gelemeyen muhalefeti yargıladığımızın 10’da biri kadar iktidarı sorgulamıyoruz.
Ya da sorgulayamıyoruz.
Ne olacak su CHP’nin hali sorusunu sorarken ne olacak bu ülkenin hali sorusu ne yazık ki aklımıza gelmiyor.
Ya da aklımıza gelse de dilimize inmiyor.
 
Peki, ne olacak bu CHP’nin hali sorusuna geri dönersek…
Yani yarım asırlık alışkanlığımıza…
CHP’de ‘çözüm süreci’ çatlağı olarak yorumlanabilecek bu gelişme, Kılıçdaroğlu’nu son dönem konjonktürü üzerinden bir tercihe zorlayabilir.
Yeni CHP ya da daha solda bir CHP vaadiyle öne çıkan Kılıçdaroğlu, ilk kez 29 Ekim’de Ulus’ta gördüğü, önderlik ettiği ‘ulusalcı’ kesimin partisi içindeki baskınlığını kabul etmiş görünüyor. Ve çözüm sürecinde bilerek ya da mecburen takındığı tavırlarla tıpkı Baykal döneminde olduğu gibi MHP’ye yaklaşan, ulusalcı kesimi memnun eden çıkışlara imza atan Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın BDP ile yaptığı ittifakla beraber açılım yapmaya çalıştığı Doğu/Güneydoğu’dan püskürtüldü.
İmralı’daki siyaset/açılım mühendisi (!) Öcalan’ın 5. randevuda Pervin Buldan üzerinden CHP’ye gönderdiği son mesajı doğru okumak lazım.
Sürece katkı koymazsa, destek vermezse CHP biter mesajını… .
Erdoğan’ın çözüm masasından/pastasından uzak tutmaya çalıştığı CHP’yi Öcalan’ın çözüme ortak etme girişimin altında yatan nedir?
Ya da Öcalan’ın AK Parti üzerinden kazandığı meşruiyeti CHP’yle pekiştirme arzusunda olup olmadığını sorgulamak zorundayız. Siyaset mühendisi (!) Öcalan’ın, İmralı zabıtlarında Erdoğan’la Başkanlık ittifakı yaptıklarını anlatırken son mesajında CHP’yi kurtarmaya soyunması ayrıca manidardır.
Öcalan bu sözleriyle CHP’yi ‘bir dost’ olarak uyarmaya mı çalışmaktadır yoksa MHP ile CHP’nin yan yana gelmesiyle güçlenen karşı bloğun zaferinden mi endişelenmektedir.
Çünkü burası Türkiye…
Keser ve sap döngüsünün çok hızlı tamamlandığı bir ülke…
Dünün mazlumları bugünün zalimine dünün hainleri bugünün kahramanına dönüşebiliyor bir anda. Kimin hain kimin kahraman olduğu içinden geçilen zamanla açıklanabiliyor ancak.

Ve çok değil bir yıl önce ‘Kürt meselesini’ çözmek için Başbakan’dan randevu isteyen/alan ve Öcalan’ın 2009’da çizdiği ‘Akil adamlar ve hakikatleri araştırma komisyonu’ rotasını TBMM’ye önerge olarak ilk veren parti olan CHP bugün çözümün karşısındaki en büyük kitlesel güce dönüşebiliyor.
 
Biz bugün ‘çözüm, barış’ gibi sihirli cümlelerin gölgesinde ‘akil’ adımlar atmaya çalışırken sürece omuz verenler kadar karşı duranların da karşı karşıya olduğu bir tehdit var.
Hani Erdoğan ‘Her türlü riski aldım’ demişti ya yolun başındayken…
Gelinen noktada riski yalnız almadığı ortada…
MHP ve CHP de bugün sırat köprüsünde yürüyor. Süreç olumlu seyrederse siyaseten bozguna uğramakla karşı karşıyalar en azından…
Süreç bozguna uğrarsa da iktidara hiç olmadığı kadar yakınlar…
Dedik ya burası Türkiye…
Gerisini siz düşünün artık.
Diyeceksiniz ki CHP ya da Kılıçdaroğlu ne yapacak?
Görünen o ki bir koltukta iki karpuz taşımaktan vazgeçecek.
Ya da parti içi kanatların ileri uçlarını tıraşlayıp otoritesini sağlamlaştıracak.
Muharrem İnce’nin de üstünün çizildiği iddiası boşuna değil belki de…
Bir o taraftan bir bu taraftan…
Onanç’ın yerine kim mi gelir?
Kimin geleceğini bilmiyorum ama bir İzmirli’nin gelmesi en büyük temennimdir.
PM’deki İzmirlilerden en makul olanı MYK’ya taşınabilir. Aksi takdirde İzmir, kenti tanımayan MYK üyelerinin elinde kalıyor. Acemi ve kentten uzak siyasetçilerin elinde…
En azından kentin ‘iyi ya da kötü’ bir sahibi (MYK üyesi) olursa İzmir her önüne gelenin elini kolunu sallayarak gelip siyaset yapacağı bir kent olmaktan kurtulur.
CHP ve Kılıçdaroğlu da kalesi İzmir’e 17 kişilik MYK’da bir koltuk bile ayırmama ayıbından kurtulmuş olur.