GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
8 Ocak 2014 Çarşamba

Ali Bilkay’ın kellesinin alınışı üzerine…

2 Mayıs 2011’de İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne 700 polisle yapılan baskınla başlayıp 6 ay sonra ikinci operasyonla devam eden, 130 sanıklı devasa bir davaya dönüşen İzmir Büyükşehir Çetesi’nin kent/ülke gündemini salladığı günlerde çıkıp gelmişti İzmir’e Ali Bilkay…
İlk operasyonun ‘emniyet mimarı’ olan Ercüment Yılmaz’ın yerine atanması, kulislerde ‘Yılmaz iyi performans gösteremedi, o yüzden Bilkay, sırf bu operasyon için İzmir’e gönderildi’ yorumlarına yol açmış; zamanlama, o zaman da ‘manidar’ bulunmuştu…
 
Kimdi Ali Bilkay?
Ordu’nun Perşembe ilçesinde doğup 77’de Polis Koleji’nden, 80’de Polis Akademisi’nden mezun olup, Devlet Lisan Okulu’nu 85’de bitirdikten sonra Misyon Koruma görevi için Los Angeles’ta 2 yıl çalışıp, 88 yılında Polis Akademisi’ne atanmış…
Sırasıyla Hakkâri, Yozgat ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nde çeşitli görevlerde bulunup, sonrasında Afyonkarahisar, Sakarya Emniyet Müdürü olarak çalışmış, 10 Kasım 2011’de de İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne atanmıştı.
Resmi biyografisinde göze batan herhangi bir sıra dışılık yoktu.
Adı hala unutulmayan merhum Gaffar Okkan gibi,
Pek çok İzmirlinin gidişi sırasında gerçekten üzüldüğü Hüseyin Çapkın gibi…
Sıra dışı bir emniyet müdürü de ol(a)madı zaten…
Ama… ‘İzmir Büyükşehir Belediyesi Çete operasyonu’ için özel olarak görevlendirildiği ve ‘cemaatin has adamlarından olduğu’ dedikodusuyla kente giriş yapan Ali Bilkay, yakın geçmişte İzmir’de görev yapmış emniyet müdürleriyle de pek benzerlik göstermedi.
İlk günlerde bir-iki basın kuruluşunda ‘resmi ziyaretler’ sırasında birkaç laf etmesinin dışında, özel hayatı ile ilgili ‘evli ve üç çocuğu olduğu’ dışında, en küçük bir bilgilenmeye rastlanmadı.
Davetlerde genellikle ‘yalnız’ göründü, iki yıl boyunca röportaj tekliflerini hep reddetti; röportaj için aracı olan dostlarına ‘ben işimi yaparım, basında boy göstermek benim işim değil’ yanıtını verdi.
Mesleki ve insani anlamda iki yıl boyunca tam bir ‘kapalı kutu’ görünümü veren Ali Bilkay’a, ülke çapında şöhret(!) getirense, Gezi olayları sırasında İzmir’de ortaya çıkan ‘eli sopalı siviller’ oldu.
Kentin ara sokaklarında ellerinde çivili sopalarla dolaşıp dehşet saçan kişilerin varlığının İzmir’in duyarlı insanlarının çığlığı, basının sorumlu davranışı ve İzmir Barosu’nun görüntülü suç duyurularıyla ayyuka çıkmasından sonra ‘o kişilerin polis olduğunu’ açıklaması…
Onun ‘gizemli korkutuculuğu’na atılan en önemli ve derin çentiklerden biriydi.
 
İzmir Büyükşehir Çetesi operasyonunda pek kurcalanmayan kimliği, ‘eli sopalı sivilleri’ İzmir sokaklarında devriyeye gönderdiği açıklaması ve ardından ülkedeki en kapsamlı/geniş twet operasyonunun İzmir’de gerçekleştirilmesiyle sorgulanır oldu.
Ve Ali Bilkay hakkındaki duyumlar, CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran tarafından TBMM gündemine taşındı.
Oran, dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’e sordu:
- İzmir’e 10 Kasım 2011 tarihinde atanan Ali Bilkay 1991 yılında Başkomiser rütbesiyle Emniyet Genel Müdürlüğü Personel Daire Başkanlığı Atama Şubesinde mi görevliydi?
- Polis Akademisi 1991 yılı mezuniyet töreni öncesinde yapılan kura çekimi sahtecilik yapıldığı gerekçesiyle iptal edildi mi?
- Söz konusu kura çekiminde belli düşünceye mensup bazı komiser yardımcılarının İstanbul, Ankara, İzmir gibi batı illerine, diğer sıradan genç komiserlerin ise sürekli olarak yoğun terörün yaşandığı doğu ve güneydoğu illerini çektiği, bu durumdan şüphelenen bazı emniyet müdürü çocuklarının babalarını durumdan haberdar etmesi üzerine konunun Ünal Erkan’a intikal ettiği, onun da gece yarısı baskın tarzındaki plansız ziyaretiyle yapılan kontrolde iki gözü (bölümü) olan torbayla kura çekiminde sahtecilik yapıldığının ortaya çıktığı ve bu organizasyonun dönemin baş komiseri Ali Bilkay tarafından gerçekleştirildiği gerekçesiyle kendisine idari ceza verildiği doğru mudur?
- Ali Bilkay’ın, geçmişte ağır hapis cezası gerektiren bir suç nedeniyle meslekten ihraç edildiği/açığa alındığı ancak daha sonra mahkeme kararıyla geri döndüğü doğru mudur? Ali Bilkay’ın geçmişte aldığı adli-idari cezaların listesi, tarih ve suç/kabahat isnatlarıyla birlikte nedir?
- Ali Bilkay, geçmişten bu yana CHP’nin genel-yerel seçimlerde üstünlük kazandığı İzmir’e, belli bir görüşe yakın olduğu ve 2014 seçimlerinde iktidar partisinin galibiyet kazanması için gerekli ortamı hazırlamak amacıyla özel olarak mı bu ilimizde görevlendirildi?
- Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “şu anda twitter denilen bir bela var” sözünün ardından twet attığı için 34 kişinin İzmir’de gözaltına alınması, çivili sopalı polislerin yine bu kentte protestocu dövmesi hepsi bir rastlantı mıdır? İzmir polisine bu emri Başbakan mı verdi?
 
Muhalefetin soru önergelerinin çoğunun başına gelen, Bilkay’la ilgili soru önergesinde de değişmedi; sorular ‘dipsiz kuyular’da anlamını kaybetti, bellek unutmasa da her gün değişen gündemin gürültüleri/şokları/flaş flaş haberleri arasında kaybolup gitti.
 
İzmir’e ilk geldiğinde ‘trafik’ kökenli olduğu için umut uyandırmış ve gerçekten de ‘kentle balayı’ günlerinde trafikteki ayarları ve dokunuşlarıyla varlığını hissettirmiş, benim gibi polise mesafelilerden bile ‘helal olsun’ alkışı toplamış Ali Bilkay, kentle hemhal olduktan ve bilemediğimiz kimi sebeplerden, kimi ilişkilerden herhalde…
Alkışları geri iade eden davranışların da öznesi oluverdi.
Kentin ana arterlerinde bile yollara/kaldırımlara araçların ikişer sıra park yapmalarına ‘özenle’ göz yumulurken, iş saatlerinde önemli kavşaklarda her zaman görev yapmış, alışageldiğimiz trafik memurlarının ‘ara ki bulasın’ konumuna geçmesi,
İzmir trafiğinin zaman zaman saç/baş yoldurttuğu günlerde tüm kentten yükselen eleştirilerden İzmir Emniyet’inin de nasibini alması…
Trafikte yaşanılan sıkıntının İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hanesine yazılması için kasıtlı davranıldığı iddiaları, eleştirileri…
Tıpkı Umut Oran’ın önergesi gibi karşılık bulmadı, dağlar ses verdi, Ali Bilkay’dan açıklama gelmedi.
İzmirliler, trafik polislerinin görevlerini yaptığında neler olabileceğini, yolların istenirse nasıl açılabileceğini…
Ancak, devlet büyüklerinin yolu arada bir bu kente düştüğünde gördü, görebildi…
 
Bu uzun özeti yazdım, çünkü…
‘Umut Oran’ın sorularındaki vahim konuların muhatabı’
İzmirlilerce başarısı/başarısızlığı tartışmalı olan Ali Bilkay…
İzmir’de iki yıl boyunca başarısızlığı tartışıldığı,
Gezi olaylarının ilk günlerinde polise orantısız güç kullandırttığı,
kız öğrenciler saçlarından yerde sürüklendiği,
eli sopalı polisleri kent sokaklarında görevlendirdiği,
bir Tweet yüzünden onlarca gence ve ailesine dehşetli günler yaşattığı için değil…
‘Ya benimsin, ya kara toprağın’ düsturuyla kılıç sallayan iktidar tarafından TCDD ve limanlara dönük, “Ak Parti adayı Ulaştırma eski Bakanı Binali Yıldırım’ı zor duruma düşürmek için yapıldığı iddia edilen baskınlara engel olmadığı” için İzmir Emniyet Müdürlüğü’nden alındı.
Gezi olaylarında gösterdiği ‘üstün hizmetleri ve mesaileri’ nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından emrindeki 8 bin polisle birlikte ikramiyeyle ödüllendirilen/onurlandırılan Ali Bilkay, son operasyonda ‘iktidarın polisi’ olmadığına kanaat edildiği için gönderildi.
 
‘Eğer, Bilkay’ın eli sopalı polisleri varsa, Allah’ın da sopası olduğunu gördük’ diyor, ‘ilahi adalet’in işlediğini sanıyorsanız, boşa sarıyorsunuz…
Bu adalet değil, tam tersine adaletsizliğin bizatihi kendisidir çünkü.
Ali Bilkay’ın İzmir’den gönderilmesi ‘cemaate darbe indirmek’ amacıyla, ‘siz bizim sakalımızı traş edersiniz, ama biz sizin kolunuzu/kellenizi keseriz’ anlayışıyla yapılmış karşı hamleden başka bir şey değildir.
Bunun adı da adalet değil, intikamdır.
 
Ali Bilkay gittiği için sevinenlerden, ‘nedense neden; gitti ya!’ diyenlerdenseniz, konuya bir de bu pencereden bakın diye yazdım.

Bir de… Liyakatın (özellikle 12 yıllık AKP iktidarı süresince) hiçbir değer taşımamasının, iş/mevki/makam için sadece ve sadece ‘cemaat’ ya da ‘iktidar’ kartvizitine bakılmasının, şimdilerde geçerli kartvizitin sadece ‘iktidar’ olmasının bu ülkeye verdiği/vereceği maddi/manevi zararların boyutlarını da düşünmeyi ihmal etmeden bakın diye…