GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
8 Ocak 2021 Cuma

Yaratıcılığın gücü

Değişen ve bir süre daha böyle gideceğe benzeyen yeni yaşam koşullarımıza ayak uydurmak ve ruhsal dengemizi korumak için gerekli olan içsel motivasyonu korumak her zaman mümkün olmuyor. Yepyeni bir durumda karşımıza çıkan sorunları aşma çabalarında alışageldiğimiz eski yöntemler de artık işe yaramıyor. Aynı yollardan yürüyerek farklı yerlere ulaşmak mümkün olmuyor. Böyle durumlarda çıkış yolarını bulabilmek hem yaratıcılık hem de spontanlık gerektiriyor.

Evrimsel sürecinde pek çok krizi aşarak bugüne ulaşmış insanlığın doğuştan gelen yaratıcılığı şüpheye yer bırakmıyor ancak içinde yaşadığımız kültüre ve eğitim modellerine bağlı olarak bu yaratıcılığı çocukluğumuzdan itibaren kaybedebiliyoruz. Önce doğaya sonra mevcut iktisadi düzende yaptığı işe yabancılaşan insan doğasında olan becerilerini keşfedemez oluyor. Yaratıcılığı kaybetmek sadece sorunları çözme becerimizi değil hayata duyulan bağlılığımızı ve anlamlı bir hayat inşa etme isteğini de yitirmemize sebep olabiliyor.

Yaratıcı Düşünce kitabının da yazarı Prof. Dr. Nuray Sungur, yaratıcılığı “Sorunlara, bozukluklara, bilgi eksikliğine, kayıp ögelere, uyumsuzluğa karşı duyarlı olma; güçlüğü tanımlama, çözüm arama, tahminlerde bulunma ya da eksikliklere ilişkin yöntemler geliştirme, bu yöntemleri değiştirme ya da yeniden sınama, daha sonra sonucu ortaya koyma” olarak tanımlıyor.

Yaratıcılığı pek çok kişi sanatçılarla ilişkilendirir. Aslında eski bilinenler arasında yeni ilişkiler kurmak, fayda yaratan bir değişimde bulunmak olarak da tanımlanabilen yaratıcılık her birimizin günlük yaşamında ihtiyaç duyduğu bir özellik olarak da ele alınmalıdır.

Yaratıcılığı gösterebilmemizin aracı spontanlıktır. Psikodramanın yaratıcısı Dr. Jacob Levi Moreno’ya göre spontanlık, yeni koşullara uygun bir tepki, ya da eski koşullara yeni bir tepkidir. Alışkanlıklarımızı topluca bir kenara bırakmak gerekmez ancak alışkanlıkların artık yeterli olmadığı koşullarda, bazı değişikliklerin yapılabilmelidir ve işte bu noktada spontanlık gereklidir.

Yaratıcı süreç aslında kapsamlı çalışmalardan ziyade doğaçlamayı, oyun oynamayı gerektirir. Türkçede Kendini Arayan İnsan ve Yaratma Cesareti isimli kitaplarıyla tanıdığımız ünlü varoluşçu psikolog Rollo May düşünce ve davranış kalıplarımızdan dolayı bilinç düzeyine getiremediğimiz fikirlerin oraya çıkması için biraz gevşemeye ihtiyaç duyduğumuzu söyler ve spontanlığın en kolay ortaya konduğu bir zemin olması dolayısıyla oyun oynayabilmenin önemini vurgular. Ona göre us ile duyguları kesin bir çizgiyle ayırmak yanlıştır çünkü akıl duygulanımların varlığında daha iyi çalışabilmektedir.

Yaratıcılığımızı ve spontanlığımızı yeniden keşfedebilmenin en güzel yöntemi kuşkusuz sanattır. Sanatın doğası gereği özgür düşünceye dayalı olması, bilinç dışındaki malzemeyi bilinç düzeyine getirebilmesi, dışavurumculuğu sayesinde sanat, yaratıcılığın en belirgin şekilde ortaya konabildiği alandır.

Ses ve görüntü işleme, ışık kullanımı ve hatta geçen hafta bahsettiğimiz gibi yapay zeka gibi teknolojik unsurların sanatın farklı dallarına sızması gibi sanat da teknolojiye dayalı disiplinlerde kullanılabiliyor. 2019 yılında düzenlenen Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Kongresinin açılışında yaptığı Teknolojik Yaratıcılık konulu konuşmasını dinleme şansı bulduğumuz Tokyo Teknoloji Enstitüsü’nden Prof.Dr. Noboru Hidano yaptığı çalışmalarda başarı düzeylerinin nasıl arttırıldığını ve yaratıcılığın beslenmesi için sanatın gerekliliğini aktarıyordu. Berlin Sanat Üniversitesi mezunu ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü’nün eski öğretim görevlisi şair ve ressam Zuse Mayer aynı enstitüde verdiği seminerlerde öğrencilere bilinç kontrolünü bir kenara bırakmak ve sanatsal özgürlüğü teşvik etmek için kullanmadıkları el ile resimler yaptırıyor.

Böylece duygulanımların harekete geçirilip eyleme dönüştürülmesiyle yaratıcılığın keşfedilmesi hedefleniyor. Farklı disiplinlerin bir araya gelerek ortaya koydukları zengin içerikli akademik çalışmalarda olduğu gibi, gelişmesi yaratıcılığa bağlı olan teknolojinin de sanatı daha etkin bir biçimde kullanacağını öngörebiliriz. 

Pek çok kişinin belli bir kesimin tekelinde olduğu yanılgısıyla putlaştırdığı sanatın ruhsal dengemizi korumak, daha üretken olabilmek, hayata bir artı değer katabilmek, sevgiye dayalı ve anlamlı ilişkiler kurabilmek ve hatta iş ve okul yaşantımızdaki başarımızı arttırabilmek için çok değerli bir araç da olduğunu hatırlamaya bugünlerde her zamankinden daha çok ihtiyaç var.