GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
23 Ekim 2020 Cuma

Her şeyin bir başlangıcı var

Her şeyin bir başlangıcı var mıdır, varsa nedir ve nasıl olmuştur sorularının cevabını bilim insanları yıllardır arıyor.

Hiç kuşkusuzhayatımızdakiilkleri de hafızalarımızda hep özel bir yere saklarız, okul hayatının ilk günü, ilk maaşla yapılan sürprizler, ilk sevgili, çocuğumuzun ilk adımları, ilk sözcükleri…

Kişisel takvimimize böyle çentikler atmamız geriye dönüp nasıl bir yol aldığımızı görmek ihtiyacındandır belki de. Hep gelişim içerisinde olduğunu düşündüğümüz insanlık yolundaki önemli çentikleri bilmek bugünü anlamak için de önemlidir.

Bazen yaşadığımız bir olayın veya deneyimin önemli bir başlangıç olacağını tahmin bile edemeyiz. Mesela bir arkadaş ortamında tanıştığınız birinin günün birinde eşiniz olabileceğini düşünemezsiniz.

Hadi biraz daha geniş açıdan bakalım; günümüzden onbinlerce yıl önce yapılan mağara resimlerini çizen atalarımız yaptıklarının resim sanatının ilk örnekleri olacağını akıllarından dahi geçiremezlerdi. Peki bir resmi sanat eseri yapan şey gerçekliğe ne kadar yakın olduğu mudur, konu ettiği gerçekliği ne kadar iyi temsil ettiği midir, kullanılan tekniklerin ne kadar ilerici olduğumudur ya dasoyut düşünceyi somutlaştırabilmesi midir? Biri ya da hepsi ama mutlaka yaratıcı bir yanı olması gerektiğini kabul etmeliyiz.

En başarılı ilk örneklerini Güney Fransa’ daki Lascaux ve Chauvet Mağaraları ile İspanya’ nın kuzeyindeki Altamira Mağarasında gördüğümüz bu mağara resimleri bize ne anlatır? Günümüzden en az 20.000 yıl önceye tarihlenen resimlerde genellikle at, boğa vs. gibi hayvan figürleri kullanılırken, koyun gibi evcilleştirilmiş hayvan figürlerini göremeyiz. Çünkü, pek çok yoruma göre, bu resimler birer av sahnesi veya günlük yaşam döngüsünü anlatan sahneler de değildir.

Bu vahşi veya güçlü hayvanlar ölüm gibi, vahşi doğa gibi korkuları sembolize eder, ölüm korkusunun somutlaştırılmasıdır ya da “bilmeye duyulan ihtiyaçtır”. Bugünlerde yeni kitabını çıkarmış olan İsmail Gezgin, benim çok sevdiğim Sanatın Mitolojisi kitabında bu mağara resimlerinin bir ressama ait olmadığını bunun toplumsal bir korku veya ihtiyacın eseri olduğunu özellikle belirtir. Çünkü dünyanın farklı yerlerindeki resimlerin şaşırtıcı şekilde birbirine benzemesi de tesadüf değildir.

Güncel döneme ait olan kişisel bir ihtiyaç değildir bu resim yapma arzusu, öyle olsa her resmin farklı olması gerekirdi.

Aynı coğrafyada binlerce yıl sonra, Pablo Picasso’nun ünlü Guernica tablosunda boğanın hâlâ ölümü sembol ediyor oluşu ayrıca düşünmeye değerdir.

Anadolu toprakları da insanlık tarihinde pek çok ilk çentiğe tanıklık etmiştir.Resimle başladık, seramik ile tamamlayalım. Anadolu Medeniyetleri müzesinde bulunan İnandık Vazosu en bilinen seramik vazo örneklerinden biridir. Hitit kült merkezi olduğunu bildiğimiz Hanhana’ da (İnandık tepesi) bulunmuş bu nadide eser günümüzden yaklaşık 3500 yıl önceye tarihlenir. Üzerindeki resimlerde bir evlilik töreni, öncesi ve sonrasıyla anlatılır.

Hepimiz tarihe bir iz bırakmak, kendimizi hatırlatacak bir işaret bırakmak isteriz. Bir sanatçının eserine imza atması tam olarak ne zaman başlamıştır bunu ayrıca tartışmak gerekir ama özellikle Antik Yunan döneminde belli çömlekçi ve vazo ressamı sanatçıların stillerinin tanındığını ve kimisinin eserlerini imzaladığını biliyoruz. Bu demektir ki ortaya koydukları çalışmaların sadece bir ihtiyaca hizmet etmediğinin, bunların birer sanat eseri olduğunun farkındadırlar.

Büyük insanlık tarihinden kendi mikro kozmosuma geçerken ben de kişisel tarihimdeki bir ilki yaşamanın heyecanını yaşıyorum bugün.

Çok sevgili Nedim Atilla’nın önerisiyle yazdığım bu yazıyla yepyeni bir mecraya adım atmış oluyorum. Öyleyse herkese merhaba!

Yazarın Diğer Yazıları