GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
13 Kasım 2020 Cuma

Günümüzde Damnatio Memoriae kolay mı?

Bugünlerde etkisini henüz hissedememiş olsak da kamuoyunda Sosyal Medya Yasası olarak bilinen kanun 31 Temmuz’ da Meclis’ de onaylanmış ve 1 Ekim itibari ile de yürürlüğe girmiş bulunuyor.

Bu yasaya göre Türkiye'den günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yabancı kaynaklı her sosyal ağ sağlayıcısı, ülkede en az bir temsilci bulundurmak zorunda. Bunun dışında uygunsuz bulunan içerikler mahkeme kararı olmadan silinebilecek. Bu işlem geçmişte yayınlanmış paylaşımlar için de geçerli. Gerektiğinde kullanıcı bilgileri sosyal ağ sağlayıcıları tarafından paylaşılabilecek. Daha açık söyleyelim hepimizin her an elinin altında olan ve iletişimimizin büyük kısmını taşıdığımız Whatsapp, Facebook, Twitter, Instagram, Youtube gibi sosyal medya sağlayıcılarından yapacağımız paylaşımların cezai bir sonucu olabilecek.

Yasa tarafından konulan gereklilikleri sağlamayacak olan şirketlere uygulanacak maddi yaptırımlar ise para cezasından başlayarak, reklam yasağı ve ilk etapta yüzde 50 sonrasında yüzde 90’a varan oranlarda band daraltmaya kadar gidebilecek. Yani istesek bile bu sosyal medya ağlarına ulaşamayabileceğiz. Şu ana kadar maddi yaptırımı olmasına rağmen kullanıcı bilgilerini paylaşmayı reddeden Twitter ya da diğer şirketlerin ne yapacağını şimdilik bilemiyoruz, gerekli şartları sağlamaları için Ocak ayına kadar süreleri var.

Pek çok kişi ve Sivil Toplum Kuruluşu mevcut yasayı sosyal medyada sansür olarak nitelendiriyor ve bunu ifade ve haber alma özgürlüğüne getirilmiş bir kısıtlama olarak yorumluyor.

İnsanoğlunun özgürlük arayışı tarih boyunca süren bir mücadele ve bu kavramı anlama çabası felsefenin ortaya çıkışı kadar da eski…

Antik Yunan filozoflarından başlayarak pek çok düşünür özgürlük tanımını yapmaya çalışmıştır ve her düşünür bu tanımı yaparken farklı bir kavramdan faydalanmıştır. Mesela Aristoteles özgürlüğü tercih yapabilme imkanı olarak tanımlar fakat buradaki kilit meselenin bilgi olduğundan bahseder.

Platon özgürlüğü insanın nasıl bir kişi olacağını belirleyebilmesi olarak tanımlarken sorumluluk kavramına değinir.Özgürlükle birlikte tartışılan kavramlardan biri iradedir. Ahlak felsefesi özgür irade olmadan bir seçim ve eylemin söz konusu olamayacağını, bunun ancak bir davranış olabileceğini söyler. Bu elbette bizi suç ve ceza üzerine de düşünmeye iter, suç bireysel midir toplumsal mıdır soruları ardından gelir.

Özgürlükten bahsederken mutlaka uğranılacak kavramlardan biri de otoritedir. 1910-1980 yılları arasında yaşamış Almanya doğumlu Yahudi kökenli Erich Fromm, Özgürlükten Kaçış kitabında insanların neden iradelerinden vazgeçerek bir otoriteye bağlandıklarını sorgular.

Fromm şöyle der: “Kendi yazgısıyla baş başa kalan birey korku ve çaresizlikle düzene uyma yoluna gider. İradesinden vazgeçerek karar almanın sonuçlarına katlanma yükünden kurtulmak ister. Biyolojik olarak insan kalsa da robottan farklı değildir ve her türlü zihinsel ve yaratıcı güçleri körelir...”

Sosyal medya sansürünü otorite kavramıyla ele almak yerinde olacaktır. Otorite-özgürlük ilişkisini en iyi anlatan sanat yapıtlarından biri distopik romanların en ünlüsü diyebileceğimiz, George Orwell tarafından yazılmış olan 1984’ dür dersek çok itiraz gelmez düşüncesindeyim. 1949 yılında yazılmış romanda İngiltere’ deki faşist ve otoriter bir yönetimin (Büyük Birader) bir korku imparatorluğu kurarak insanların düşüncelerini, davranışlarını takip ettiği, sistemi tehlikeye atabilecek her duygu ve düşüncenin yasaklandığı, insani olan her değerin yitirildiği bir dönemi anlatır.

Pek çok düşüncenin, görüşün ve hatta somut olaylara ait birçok verinin kolayca silinebileceğini bilmek oldukça tedirgin edici. Sadece bu topraklarda değil dünyanın farklı coğrafyalarında da özgürlüğün güvenlik gerekçeleri ile kısıtlanmasına, kimi olay, kişi ve düşüncelerin görünür olmaktan uzaklaştırılmasına defalarca şahit olmuşuzdur. Şehir, sokak isimlerinin değiştirilmesi ile kent hafızasının silinmesi en çok görülen örneklerdendir.Bugün dijital ortamdan devam edecek gibi görünen anılardan kazımanın ilk örneklerini Roma döneminde görürüz.

Latince bir deyim olan Damnatio Memoriae, Roma Senatosu tarafından alınan bir kararla bir kişiye tüm hatıraların silinmesini, belleklerden kazınmasını ifade eder. Adıyaman Kahta’daki Roma dönemine ait muhteşem bir eseri olan ünlü Cendere Köprüsü’ nün eksik olan sütunlarından biri de bir Damnatio Memoriae sonucudur. İmparator Septimius Severus bu ünlü köprüyü yaptırmış ve köprünün iki girişine kendisi, karısı Julia Domna ve oğulları Caracalla ve Geta adına birer sütun diktirmiştir. Ancak Caracalla tahta geçtikten sonra kardeşi Geta’ yı öldürmüş ve bu sütun da dahil olmak üzere ona ait her hatırayı yıktırmıştır (MS 211).

Aradan geçen bunca yıla rağmen halen Caracalla adıyla beraber Geta’ yı da anabiliyorsak hatıralardan kazınma işinin bu kadar da kolay olmayacağını söylemek yanlış olmaz.

Hele ki dijital çağda getirilecek olan bu kısıtlamaların geçici bir korku, endişe yaratmaktan başka kimseye bir faydası olmayacağını da öngörebiliriz.