GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ARI
YAZARLAR
20 Aralık 2020 Pazar

Üniversitelerimiz çürürken...

Üniversitelerden birisinde bir tarih profesörüymüş;

Tanımıyorum, televizyonlarda gördüm birkaç kez.

Saçma sapan düşünceler ileri sürerek, bir kısım medyanın çok sevdiği, sürekli televizyon ekranlarına taşıdığı biri haline gelmiş:

Ancak o denli tuhaf düşünceleri var ki; en son google’ı ilk kez, II. Abdülhamit’in icat ettiğini söyleyecek kadar garip düşünceleri var.

Bu kez de çıkmış, üniversitelerimizi bilmem adı her ne ise işte, dilim varmıyor, kötü evlere benzeterek, üniversitelilere adi bir çamur atmış; bu işlerin peşindeler diyerek.

Bunu söylediğinde ne yalan söyleyeyim, hiç şaşırmadım:

Çünkü bu adamlar bu tıynette adamlar ve akılları hep böyle konularda.

Ve ne yazık ki üniversitede bu ve bunun az ya da çok altında ya da üstünde ayarda olan çok sayıda insan var.

Üniversitelerimiz evrensel bilimsel ölçütlere uygun bilgi üreten kişilerden çok ne yazık ki bu tür insanlara itibar gösteren yerler durumuna gelmiş ya da getirilmiş.

Ne oldu, nasıl oldu; bunları tartışacak değilim:

Ama şunu biliyorum:

Bu anlayışla üniversitelerimiz hızla kan yitiriyor ve liyakatin yerini ne yazık ki bu tip insanların bir yerlere yaranma yalakalığındaki usta şarlatanlıklar alıyor.

Hangi üniversitede, nerede, ne ölçüde ne var; bilmem.

Bir şey söylemem mümkün değil.

Ancak ne yazık ki böyle.

Üniversitelerde neyin ne olduğunu anlamak için yapılacak şey şudur:

Kimler bulundukları bölümlerde ne kadar şey yazmışlar, yazıp çizmişler ve bulundukları yerlere nasıl gelmişler, basit bir araştırmayla derhal anlaşılabilir.

Tanı konulabilsin ki buradan tedaviye gidilebilsin.

Üniversitelerimiz ne yazık ki ağır hastadır ve bunun böyle gitmeyeceği açık.

Kimseciklerin durum budur diye sorunun ne olduğunu göstermeye çalışanlardan rahatsızlık duymasına gerek yok; çünkü hasta olana, hasta demek, kötülük değil, tedavi için yol göstermektir.

Yani demem o ki; sorun o şahsın çıkıp da öğrencilerimiz ve üniversitenin öteki mensubu olan kişilere ağır ithamlarda bulunmuş olması değil yalnızca.

O kişinin ağzından dökülenler; bu zihniyetin, bu bilim dışı bakışın ne yazık ki yalnızca suyun yüzünde görünen çok az bir kısmıdır.

Bu kafanın dayandığı çağdışı bakış biçimi üniversiteyi nerelere getirdiyse artık; onu görmek istiyorsak, suyun altında kalan, hep birilerinin kollaması ve beslemesi olmuş devasa kütleyi görmek gerekiyor.

Üniversitelerin tek ölçütü olmalıdır; evrensel ölçeklere uygun araştırma yapmak, bunları yayınlamak, öğrenci yetiştirmek ve böylece bilime katkı sunmak.

Eğer bilim adamı yerine şarlatanlıklar itibar görmeler devam ederse, şundan emin olun, çok yakında Osmanlı Devleti’nin son iki yüz yılında kanserli bir ur haline gelmiş olan medrese ortamlarının da gerisine düşeriz.

Bugün her hangi bir üniversitede her hangi biri, çalıntılarla dolu doktora tezinden yazdığı yüz otuz sayfalık saçma sapan bir kitapla ya da başka birisi, örneğin ölüp gitmiş bir valinin yazdığı her hangi bir kitabı her cümlede birkaç sözcük değiştirerek bire bir yazıp, bununla profesör oluyor ve en yaşamsal önemi olan kurumların başına birilerinin beslemesi olarak geliyorsa…

Ve onca uyarıya karşın, kimsecikler de çıkıp; nedir bu rezalet diye sormuyorsa, daha da ötesi bunları dile getirmeye çalışan kişiler sindirilmişse…

Ne olacak bu memleketin hali, düşünen var mı?

Böyle olursa ne mi olur?

Kimse de size böylece itibar göstermez, önemsemez ve dikkate almaz.

Bu sorunlara kulak tıkamak, ülkeye yapılan en büyük kötülüktür.

Bu nedenle, acilen gerçek anlamda üniversite reformu…

Hem de hiç gecikmeden, ivedi ve derhal…

Bilelim ki bu kör zihniyetin etkisiyle üniversitelerimiz tam gaz çürüyor ve bizler de bunu içimiz yanarak izliyoruz.