GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ARI
YAZARLAR
20 Kasım 2020 Cuma

Yeter artık ey aydınlık yeter! Doğ artık...

Gerçekten artık içimiz bunaldı…

Artık neredeyse çıkıp balkona bağırasım geliyor:

“Ey karanlık! Çekip git artık! Güneşi istiyoruz artık, güneşi!”

Ülkemiz sanki yangın yeri…

Bir yandan Kovid 19…

Öteki yandan deprem...

Döviz patlamış; milli para yok olmuş, dış borçlar katlanmış…

Hayat pahalılığı, öfke içinde insanlar...

Evde kalmaktan iyice bunalmış hallerimiz...

Ne olacak, nereye gidecek bu durum, kimse bilmiyor...

***

Kovid durmadı, durmuyor; daha da azdı, ezip geçiyor ve hala bekliyoruz; aşı ne oldu, ne zaman bulunacak?

Pahalılık çarşı pazarı yakıyor… Yoksul halkımız ne yer ne içer bu kış kıyamette, insanın içi paralanıyor!

***

Eğitim derseniz, ne sıkıntılı durumda bir görseniz!

Kimsenin yüzü gülmüyor…

Herkesin suratı mos mor olmuş sanki ve insanın içi bulanıyor...

Ey üniversite ses ver, ses!

Bilim üret; ulusa ve insanlığa hizmet etmek için yalnızca bunu yapmalısın.

Liyakat olmazsa, çalışan desteklenmezse, cesaretlendirilmezse; kimi bilimden haberi bile olmayan kafaların at koşturduğu alana dönüşürse, bundan ülke kaybeder, ulus kaybeder...

***

Gencecik insanlar işsiz, aşsız; ellerinde birer kötü telefon, çekilmişler kuytu köşelere, dayamışlar kulaklarını, güya eğitim görüyorlarmış, bakar mısınız?

Böyle böyle doktora, yüksek lisans yapıyor benim aziz milletimin gariban çocukları…

Bu hastalıklı haller, ulusumuza ve ülkemize bir şey katmıyor, tam tersine olanı da alıp götürüyor…

***

Hastaneler tıklım tıklım; Kovid riskine karşı hala Pandemi hastanesi olarak faaliyet gösteriyorlar…

Öteki hastalıklar hiç yokmuş gibi bırakılıvermiş her şey kendi haline; ne olacak, nereye gidecek belli değil…

Dışarıya baktığımız zaman da insanoğlunun gem almaz hırsı, hala her şeyi kasıp kavuruyor:

Dünya yoksul halklara zindan... Onların bulunduğu coğrafya gelişmiş ülkelerin çöplüğüne dönüşmüş…

Doğaya bırakmak istiyorsunuz kendinizi, her tarafta pislik, toplanmamış çöpler, naylon, kağıt parçaları; rezillik ki diz boyu!

Temiz hava almak istiyorsunuz, görünce bu rezillikleri derhal kaçıp, dört duvar arasına atmak istiyorsunuz kendinizi…

Rüzgar bile serinletmiyor tenimizi; azıcık bir esinti olsa, yakınınızda yörenizde birisi aksırdı tıksırdı da acaba bu esintilerle bir virüs bulaşı uçarak gelip, bir yerime konuverir mi diye telaş ediyorsunuz…

***

On milyonlarca kuş, bu sene göçlere geç başlamış. Doğa değişiyor, mevsimler şaşıyor; iklim değişikliği bütün dengeleri bozacak gibi.

Of ki ne of!

***                 

Herkes birbirine korkar gibi bakıyor. Yüzler maskeli, elbette çok gerekli olarak; ama gülümseyen tek bir göz görmeniz mümkün değil…

Acil demokrasi, adalet ve ekonomik reformlara ihtiyacımız var, bunu söylüyor büyüklerimiz…

Ve bir organize suç lideri çıkıyor, hukuku, adaleti, hatta Devlet’in gücünü sabote eden skandal sözler ediyor ve birileri de ona destek vermekten alenen geri durmuyor…

Kimse de ne oluyor, bu ne hal diye sormuyor…

***

Tuz kokmuş ey ahali, tuz!

Tuz koktuktan sonra, zavallı balık nasıl dayansın bu hale...

Çepeçevre sarılmışız gibi…

Kımıldamak; az kendinizi sıkan bağlardan kurtulmak istiyorsunuz;

Bu kez de rüyalarınız bırakmıyor yakanızı...

Bir kara gölge çöreklenmiş üzerinize; susuz, nefessiz bırakmış sizi.

Uyanmak, bağırmak istiyorsunuz bazen:

“Yeter artık ey aydınlık, yeter! Çok geç kaldın, karanlık dünyamıza doğ artık!”