GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
30 Mayıs 2012 Çarşamba

Solun yıldızı neden yükseliyor?

Solun dünyada yükselişi, halkların küresel ekonomiye tepkisiyle izah edilirken; Türkiye’de solun yükselişi, Cumhuriyet’in modernite karşıtı dönüşüm projesinin parametreleriyle izah edilecek.
Bunun nedeni, AKP’nin başlattığı değişim sürecinin yeni aşamasında, üstyapı kurumlarının yapısal dönüşümünün tamamlanabilmesi ve kamusal alanın yeniden düzenlenebilmesi için sol siyasete duyulan ihtiyaçtır.
 
Bu yazının konusu, dünyada sosyalistlerin, sol partilerin iktidara yürüyüşü değildir. Türkiye özelinde, AKP liderliğinde süren değişim sürecini yönetmeye aday olduğu koşullarda sol siyasetin önünün açılacağına dair bir öngörüdür, bu yazının konusu.
 
İkibinli yıllar, Cumhuriyet devriminin ulaşamadığı toplum kesimlerinin, Anadolu sermaye gruplarının, merkezin ‘öteki’ olarak algıladığı çevrede yaşayanların örgütlü siyasal gücünü oluşturan AKP’nin iktidar olduğu yıllardır.
Cumhuriyet’in kurum ve kuruluşlarında islam normlarına dayalı yapısal değişim bu yıllarda başladı.
İslamcı değişim, resmi ideolojinin yürütücüleri tarafından hoş karşılanmadığı gibi; iktidarın el değiştirmesi ve değişim projesinin başlaması, vesayet tartışmalarına yol açtı.
Asker-sivil bürokrasisinin devlet üzerindeki ağırlığını tedrici olarak azaltmaya başlayan AKP, Cumhuriyet devrimi ile islam devrimi arasında tutunacak bir yer arayışına girdi; bu arayışın adı, ılımlı islam oldu.
 
İslami yaşam normlarına kamusal alanda yer açma girişimleri, laik-islamcı çatışmasını ateşledi. Bu yeni gerilim hattı, Türk-Kürt gerilimiyle birleşince işler eni konu karıştı.
Şimdilerde bu ayrışma sürecine Sünni-Alevi tartışması da eklenmiş bulunuyor.
Yani, üç kritik gerilim hattında gerilip kalmış bir Türkiye’yi konuşuyoruz artık.
 
AKP iktidarındaki Türkiye, uluslararası sisteme hiç olmadığı kadar bağımlı hale geldi. Bu bağımlılık, emperyal güçler tarafından yeniden yapılandırılan Ortadoğu’da, Türkiye’ye riskli görev ve sorumluluklar yükledi.
Bu görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi, başkanlık veya yarı başkanlıkla yönetilen ‘Federal Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşması koşuluna bağlandı.
Bu koşulu, üniter devleti savunan kesimler, “kabul edilemez” olarak değerlendiriyor.
Buna karşın, bölgede ABD ile işbirliği yapan ve bu işbirliğinin görece olumlu getirilerini iç politikada kullanarak 11 yıldır iktidarda kalmayı başaran AKP son viraja girerken, yeni anayasa ile başkanlık sisteminin ve federal devletin yolunu açmayı planlıyor.
 
AKP, 11 yıllık iktidarı boyunca gerçekleştirdiği dönüşümlerde islami referansları kullandı. Bu dönüşümlerin ortaya çıkardığı toplumsal yapının daha fazla İslamlaşması, kapitalist sistemin arzuladığı bir durum değil. Ve toplumda konsensüs sağlamanın, AKP iktidarında pek mümkün olmadığı görülüyor.
Dolayısıyla, dış dinamikler, bu zorluğu aşmak için iktidar değişikliğinin zaruret haline geldiğini işret ediyor.
Ne ki, islamlaşan rejimi normalleştirmek için ihtiyaç duyulan siyasal hareket ulusalcı veya milliyetçi olamaz. Çünkü, dizayn edilmekte olan yeni Türkiye’nin ulusalcı politikalarla yönetilmesi halinde üniter yapı dönüştürülemez, ılımlı islami yapı varlığını sürdüremez, Kürt sorunu, uluslararası sistemin arzuladığı gibi yönetilemez.
 
Tam da bu nedenlerle, uluslararası sistemin bölgede öngördüğü politikaların sürdürülebilirliği bağlamında, Türkiye’yi bir sonraki aşamada yönetecek siyasal partinin ulusalcı veya islamcı olmaması gerekiyor. 
Bu ihtiyaca bağlı olarak; evrensel değerleri savunan, ulusalcılığa ve üniter yapıya soğuk bakan, özgürlükler konusunda daha rahat hareket eden, güvenlikçi politikalardan hoşlanmayan bir sol partiye, yakın gelecekte, iktidar yolunun açılacağı söylenebilir.
Laiklik ilkesini savunanlar ile islami yaşam standartını benimseyenler arasında denge kurmak, Türkler ile Kürtler arasında konsensüs sağlamak, Sünniler ile Şiileri bir arada yaşatabilecek siyasal iklimi yaratmak, ABD güdümlü solun üstesinden geleceği sorunlar olarak görülüyor.
Bu tanıma uyan, ulusalcı ve Kemalist unsurları dışlamış sol hareketin, uluslararası sistem tarafından da destekleneceğine dair ciddi işaretler var.
Ve bu sol hareketin, solun doğasına aykırı olarak, anti kapitalist harekete hayli mesafeli duracağını da not etmek gerekir.
 
CHP’de yaşanan değişim, ulusal refleksleri zayıflamış yeni bir Türkiye dizayn etme fikrinden beslenmektedir. Deniz Baykal genel başkanlıktan durduk yerde uzaklaştırılmadı.
Tek kişilik iktidarını oluşturma yolunda koşar adım ilerleyen Erdoğan’ın, CHP’nin muhtemel iktidarını engellemesi pek olası değil. Çünkü, CHP’nin iktidar olması, tanımlanan yeni sol kimliğin partiye egemen olmasına bağlıdır.