GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
12 Mayıs 2011 Perşembe

Selen’in babası, Serpil Keskin’in eşi, o günü anlatıyor…

Ürkek/mahcup bir erkek sesiydi. Kızı ve eşi için yazdığım satırlara teşekkür ediyordu telefonda. ‘Ziyaretinize gelmek isterim’ diyordu.
Sözleştiğimiz saatten erken geldi büroya.
Bir daha teşekkür etti, ‘kendimi size karşı sanki borçlu hissediyorum. Serpil ve kızımız için yazdıklarınızdan, ancak birkaç gün sonra arkadaşlarımın söylemesiyle haberdar oldum. Okurken o ana kadar içimde tuttuğum ne varsa boşandı, sanki bir kilit açıldı’ dedi.
Sesi minnet dolu ama yine ürkek, yine mahcuptu.
Ve tedirgin.
Sanki her bir sözcük binlerce kez yutkunduktan sonra ağzından çıkıyormuş gibiydi.
Her ne kadar hiç tanımadığı bir kadın, eşi ve kızı için, ‘bir anne/bir insan’ olarak duygularını/düşüncelerini kaleme almış olsa da… Söyleyeceği her sözün eşinin aleyhine olabileceği korkusu taşıdığını…
Gözleriyle, tedirginliğin/belirsizliğin/endişenin kokusunu yayan gövdesiyle anlatıyordu.
Korkunun kokusu, bütün sözcüklerden daha etkiliydi.
*
“Sabaha karşı polis kapıyı çaldığında uyuyorduk. Açtım, ‘arama izni’ni gösterdi polis. Ne ile suçlandığımı söylemediler, ‘gizli soruşturma’ dediler. İki tanık çağırabileceğimizi söylediler, komşularımızdan rica ettik, geldiler. Bilgisayarımızı aldılar.
Yok hayır, bilgisayarın içindekilerin kopyalanıp bir kopyasının verilmesi gerektiğini bilmiyorduk, hiç başımıza gelmemişti, polisler de bir şey söylemedi.
Tutanaklar imzalandı, sonra Serpil’i Emniyet’e götürdüler. İfadesini alırlar, bırakırlar diyorduk. Emindik. Sonra gözaltı uzadıkça ‘çok insan var ifadesi alınan, o yüzden uzadı’ dedik.
Mahkemeye sevk edildiklerinde tutuklanabileceğini hiç düşünmemiştik. Adliye’den evimize gideriz sanıyorduk. Gidemedik.
O an ne düşünebilir ki insan. Tam bir şoktu.
Eşim 20 aydır bu görevdeydi. 16 ay vekaleten yaptıktan sonra, asaleti 4 ay önce onaylanmıştı. Göreve getiriliş nedeni de Piriştina burslarının dağıtımında gösterdiği performans, dürüst, adil tavrıydı. Ödüllendirilmiş, terfi etmişti.  Dürüstlüğün bir bedeli olacağını bilmiyorduk…
16 yıl çocuğumuzun olması için mücadele ettik. Karı koca çalıştık, her birikimimizde yeni bir tedaviye başladık. Herkes para biriktirir hani, ev-araba almak için; biz de çocuk sahibi olmak için biriktiriyorduk.
Sonra kızımız doğdu, artık ev sahibi olabiliriz dedik. Bankadan kredi çektik, ev aldık; daha 3 taksit ödedik.
Selen prematüre doğdu, bir ay kuvözde kaldı. Zaten çok beklemiştik, bir de bir ay kucaklayamayınca… Ama kısa sürede toparlandı, doktorlar ‘annesinin sütü yarıyor’ dedi. Üç aydan sonra ek gıdalar da verdiler ama hala emiyordu. Şimdi sütünü biberondan içiyor.
İlk gün çok ağladı Selen. Çok ama çok huzursuzdu. Şimdi daha iyi. Yine de ara sıra nedensiz huzursuzluğu oluyor. Annesini aradığına yoruyoruz halini…
İlk gün avukatlar söyledi, Selen’in annesinin yanında cezaevinde kalabilme hakkı olduğunu. Ama 1 yaşındaki çocuğu cezaevine nasıl göndeririz? Daha bebek o. Şimdi teyzesi bakıyor, anne yarısı derler bilirsiniz.
Serpil çok ağlamış gözaltındayken, mahkemedeyken. Hep Selen’i sayıklamış.
Selen’i cezaevine götürdük evet. Ama camın arkasından gördüler birbirlerini. Hep ağladı Serpil. ‘Çıktığımda beni tanıyamayacak diye korkuyorum’ dedi. ‘Bebeğime iyi bakın’ diye uğurladı.
Çok zor Gönül Hanım. Onu orada öylece, gözyaşlarıyla bırakmak… İnanın çok zor.
Neyle suçlandığını bilmiyoruz. Avukatlarının da tek bildiği ‘örgüt üyesi olmak’, ‘ihaleye fesat karıştırmak’ suçlaması. Hangi örgüt, ne üyeliği, hangi ihale, bilmiyorlar. Kısıtlama kararı varmış, delilleri göstermiyorlar.
Avukatları tutuklama kararına itiraz etti, Cuma günü (yarın) itiraz görüşülecek. Bu sefer başka hakim bakacak. İnşallah bırakırlar da evladımıza kavuşur.
Yargılasınlar yine. Eşim suçlu değil, eninde sonunda çıkacak suçsuz olduğu. Ama tutuksuz yargılasınlar. Nereye kaçacak? Niye kaçsın ki…”
(Ceplerini arıyor, buruşmuş bir kağıt parçası buluyor) ‘Benim maaşımı keserlermiş. Evin taksitlerini ödemekte zorlanırsın şimdi. Selen’in altınlarından bozdurur yatırırsın…’ Orada bunu düşünmüş, bizi düşünmüş işte, yazmış bu notu.…” (yutkunuyor, başka da bir şey anlatamıyor.)
*
Hiç tanımadığım, adını bile ilk kez o gün ‘gözaltına alınanlar listesi’nde gördüğüm Serpil Keskin’in eşi Murat Keskin’in, ben sordukça anlattıklarıydı bunlar.
Özel bir şirkette yazılım uzmanı olarak görev yaparken, belediyenin bilgisayar işlem merkezinde tanışıp sevdiği, evlendiği karısını… 17 yıllık bir çabadan sonra kavuştukları çocuklarını, banka kredisiyle aldıkları bir evle ‘artık her şey tamam’ dedikleri anda başlarına geleni, işte bu kadarcık anlatabilen… Karısı/çocuğu için ayakta kalmaya çalışan genç bir adam.
Umutla, Cuma gününü bekleyen, tutuksuz yargılanması için avukatların yaptığı itirazı değerlendirecek hakimin kararıyla…Ya sevinçten havalara zıplayacak, ya da ‘çocuğu annesini unutmasın/annesi özlem gidersin’ diye, her pazartesi onu Bergama Cezaevi’ne görüş gününe taşıyacak.
Annesiyle Selen’in, camın iki yakasında kucaklaşamadan/koklayamadan gerçekleşebilecek buluşmalarını izleyecek.

 


Serpil Keskin ile bebeğini anlattığım ‘adaletin kestiği süt’ yazısından sonra hem yazının altına, hem de kişisel e-postama çılgınlar gibi mail yağdı. Çoğu ‘vicdanın sesi’ydi, adaletin onları ayırmadan da yerine getirilebileceğini dile getiriyordu.
‘Tutuklu’ ile ‘hükümlü’ ayrımını bilmeyenlere, tutuklunun sadece bir ‘şüpheli’ olduğundan, suçlu ya da suçsuzluğunun ‘duruşmalar sonunda belirleneceği’nden; hükümlünün ise ‘suçu kesinleşmiş/onaylanmış kişi’ demek olduğundan habersiz kişilere…
‘Serpil Hanım haram süt verirken düşünseydi’ diye mesaj yazabilenlere…
Normal koşullarda dahi bebek büyütmenin ne kadar zor/meşakketli bir şey olduğunu bilmezlermiş gibi ‘çocuğunu cezaevinde büyütsün, onları ayıran mı var’ aklını verenlere…
Bergama Cezaevi’nde hala koğuş sistemi olduğunu, koğuşların aşırı kalabalık, ranzaların yetersiz kaldığını, ranza olmadığı için kimi tutuklular için yer yatağı serildiğini hiç hesaba katmayıp orada bir bebeğin nasıl bakılacağını bir an için bile düşünmeyen empati yoksunlarına…
Türkiye’de bunun sadece Serpil Keskin ve bebeğinin başına gelmediği nobranlığıyla, benim durumdan vazife çıkarıp ‘kahraman yaratmaya çalıştığımı’ iddia edenlere…
Ne diyebilirim, daha ne yazabilirim; bilmiyorum..
Her gözaltına alınanı, her tutuklananı, anında ‘suçlu’ ilan edip ateşi de dumanı da mahkemelerden önce görüp hani utanmasalar ‘ne gerek var adliyeleri/hakimleri/avukatları meşgul etmeye, sallandırın gitsin’ diyeceklerinden korktuğum insan suretlerine…
Nasıl anlatmalı?
Gerçekten bilemiyorum.
Sadece…
İnsanlıktan umudumu kesmişken,
Tam da ‘bu ülkede yaşanmaz’ diyecekken…
Her defasında sıcacık bir insan sesi,
Sevgiyle ve hiç hesapsız uzanmış bir elle/bir notla, nasıl her defasında bu ülkeye, insanlığa olan inancımı yeniden kazandıysam, nasıl ki hayata döndüysem…
‘Bu sefer de böyle olacak’ diyen içimdeki sese inanıyorum.
Yine ‘insanlık kazanacak’ diyorum.
Selen’i 17 yıl bekleyen annenin, cezaevi kapısında ‘evladına kavuştuğu an’a tanıklık etmeyi bekliyorum.
Umuyorum.