GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
22 Aralık 2015 Salı

Kıl payı (2)

CHP’nin ‘kıl payı farkla’ sonuçlanan il kongresine farklı açılardan bakmaya devam ediyoruz.
Sıcağı sıcağına yaptığımız ilk yorumları ‘duygusal’ bulanlar oldu. Kutlayan, eleştiren…
Büyükşehir ve 21 ilçe belediye başkanının Alaattin Yüksel’in yanında saf tuttuğu süreçte açıkça Nevzat Kavalar’ın yanında yer alan ve Yüksel’in telefonlarına bile çıkmayan Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ’ın kutlanması gerektiğini söylemiştim. Ve hatta demiştim ki;
“Kocaoğlu’nun elindeki imkânlar Karabağ’da olsaydı. Yüksel aday olmak için 60 imzayı bile bulamazdı”
Buna itiraz edenler çoğunluktaydı. Bazıları duygusal eleştirilerdi. Ama bir itirazı dikkate değer buldum. O da Bayraklı İlçe Başkan Adayı Songül Gök’e ait olandı. Bayraklı örgütünde ‘ilçe başkanı dâhil’ görev alanların tamamına yakınına belediyeden maaş veren Karabağ’ın örgüte ne denli hâkim olduğunu sağır sultan bile biliyor artık.
Aday olduğu tarihe kadar belediye çalışanı olan Cemalettin Alper’e açık destek veren Karabağ, kendisiyle ve de belediye ile iyi ilişkiler içinde olmasına rağmen Songül Hanım’ın adaylığına sıcak bakmamıştı.
Hatta kimileri o tarihte Songül Gök’ü muhalefetin olası bir hamlesine karşı çıkarılmış kontrollü bir aday olmakla bile itham etmişti.
Songül Hanım diyor ki; Aziz Başkan’ı kongreye müdahale etmekle suçlayanlar bizim Bayraklı kongresinde neler yaşadığımızı bilmeyenlerdir. Önce aday olmamıza yetecek 42 imzayı bulmamamız ardından da seçilmememiz için nasıl bir baskı uygulandığına yüzlerce şahit var. Her şeyi geçtim. Ama blok listeyle gidilen seçimde Başkan Karabağ’ın kongrenin sonuna kadar salonda kalıp, sandıktan çıkan her delegeden bizim mühürlü oylarımızı tek tek toplamasını unutamam. Belediyede çalışan ve bize destek olan birçok arkadaşımızı ‘işinden olmasın diye’ saklamak zorunda kaldık. Aziz Başkan’a müdahale etti diyenler önce kendi kongresinde yaptığının hesabını vermeli” dedi.
Yani ‘Dinime küfreden bari Müslüman olsa’ demek istedi. Ve ben de aynen aktardım. Bayraklı kongresinde yaşananları bir kenara not etsek de il kongresindeki cesareti/duruşu Karabağ’ı bu seçimin odağına koymaya yetiyor. Ve aldığım bilgiler beni yanıltmıyorsa kongrenin ardından neredeyse Alaattin Yüksel kadar kutlayanı oldu Karabağ’ın… Ancak Karabağ hızını alamamış olsa gerek ki; bugünkü gazetelerde yer alan “Alaattin Yüksel o koltukta rahat oturamayacak” şeklinde çok konuşulacak bir çıkışa daha imza atmış.
Görünen o ki, oldukça hareketli, şenlikli günler bekliyor bizleri.
*
Kocaoğlu’nun çok konuşulan müdahalesine gelince; İlçe belediye başkanlarının Kocaoğlu’ndan çekinerek, onun istediği tarafta durmalarını anlayabilirim. Lakin pek çok Büyükşehir çalışanının Kavalar’a açık destek verdiğini cümle alem biliyor.
Kocaoğlu’nun müdahalesi farklı… Dahası gerekçesi farklı…
Alaattin Yüksel arkadaşıdır vs…
-Efendim Tuncay Özkan’a neden çıkışmış. Ne hakkı varmış falan…
Söyleyeyim. Tanıdığımız Kocaoğlu için sürpriz bir çıkış değildi bu. Hatta ‘2010’da Savcı Sayan’a neden çıkışmışsa iki gün önce Tuncay Özkan’a o yüzden çıkışmıştır’ diyebiliriz
.
Çünkü 2010’da Savcı Sayan ne yapmışsa iki gün önce Tuncay Özkan onu yapmaya çalıştı.
O tarihte Kocaoğlu’nun mahallesi Erzene’yi, Kazım Dirik’i ve hatta topyekun İzmir’i dizayn etmek için dönemin belediye başkanlarıyla iş tutan Baykal’ın MYK Üyesi Sayan, Kocaoğlu için ‘Dağdan gelip bağdakini kovmaya çalışan’ biriydi sadece. Kocaoğlu o yüzden kıran kırana geçen kongrenin ardından televizyona çıkıp ‘Kimin adam kimin şalgam olduğunu gösterdik’ diyecek kadar ileri gidecekti.
Hatta Kocaoğlu’nun 2013 kongresine müdahalesinin de gerekçesi aynıydı. Dönemin PM Üyesi Levent Eyipişiren için de “Dışarıdan gelip İzmir’i dizayn etmeye çalışan biri” ifadesini kullanmıştı Kocaoğlu.
Bu iki örnek üzerinden Tuncay Özkan’a karşı duruşunu anlamak daha kolay olsa gerek.
Özkan’ın İzmir siyasetiyle tanışmasının üzerinden henüz bir yıl bile geçmedi. Kılıçdaroğlu’nun kontenjanından İzmir’e vekil yapılan Özkan’ın bu süre içinde ‘2019 büyükşehir adaylığı’ bile konuşuldu. Ve kongreye saatler kala ilçe başkanlarını arayıp, ‘genel başkanın adıyla’  Kavalar’a oy istediği iddia edildi. Yani cinin şişeden çıkması için gereken koşullar oluşmuştu. Gerisini biliyorsunuz zaten…
İlginç bir nokta daha var. 2014 yerel seçimlerindeki tasarrufları yüzünden tefe konulan Kocaoğlu-Yüksel yapısı 1,5 yıldır İzmir siyasetinde kan kaybediyordu. Hatta kentte esen ‘Anti Kocaoğlu’ rüzgârı milletvekili önseçiminde bir çok adayın gemisini alabora etmiş ve de son ilçe kongrelerinde pek çok ismin delege seçilmesi için Kocaoğlu-Yüksel muhalifi olmaları yeterli bulunmuştu. Bu perspektiften bakılınca ‘İzmir’de kolay olan Kocaoğlu-Yüksel yapısına muhalif olmaktı’ diyebiliriz.
Hatta Kavalar’a bu denli yoğun desteğin altında biraz da bu rüzgarın yattığı söyleniyordu. 
Adı bende saklı biri hariç… Yüksel’e asla oy/destek vermeyeceği düşünülen o önemli bir isim aradı bugün. Ve dedi ki: Konak’taki ‘Yalı-Başak’ görüntüsüyle Bayraklı’nın megalomanlığını birleştirince İzmir’i nasıl bir manzaranın beklediğini hayal edip tereddütsüz Yüksel’i seçtim". Değerlendirmelerinde haklıdır-değildir bilemem. Lakin siyasette 1+1’in bazen iki etmediğini hatta ‘sıfır’ edebildiğini gösteren bir örnekti bu benim için. 
*
Eteklerdeki taşların döküldüğü kürsü konuşmaları daha çok bir iç hesaplaşma niteliğindeydi. Kocaoğlu’na balans ayarı yapmaya çalışanlar, dünün, önceki günün hesabını soranlar… Karşılıklı atışmalar hatta itişmeler…
CHP’de kongreler böyledir zaten…
Tabi ki biz ‘iki aday çıktı diye’ ilçe kongresi iptal ettiren ‘ileri demokrasi’ modeline alışmaya başladığımız için CHP kongreleri bize biraz garip gelmeye başladı. AK Parti’nin yaptığı gibi, adaylar ilk olarak Ankara’da genel merkez kurmaylarınca mülakattan geçirilse, ardından tek adaya düşürülse, yönetim/denetim/kurultay listeleri tek tek yazılıp ellerine verilse, delegeler Ankara’nın seçtiği il başkanı ve yönetimini tasdik eden bir noter vazifesi görse belki daha steril olabilirdi. Ama ne kadar demokratik olurdu? İşte orası tartışılır.

Peki, şimdi ne olacak?
Önce işin muhasebesi yapılır muhtemelen! Kim ne söz verdi ne imza verdi ne oy verdi?
Dünden itibaren her iki taraf da bu muhasebeyi yapmaya başladı. Hem yerel hem de genel siyaset açısından önemli sonuçları olacak bir kongreye şahit oldu İzmir. Genel siyasetle ne alakası mı var? Bu kongrenin temellerinin Çeşme’de atıldığını söylemeye çalışıyorum günlerdir. Ve dün televizyonlara çıkan Alaattin Yüksel soru üzerine şöyle diyor: Biz İzmir’de nasıl yüzde 45’lere geldiysek şimdi amaç İzmir’in başarı hikâyesini Türkiye’ye yaymak. Kurultayda da bunları anlatacağız”.
Yani… Yüzde 25’in hesabını soracağız demeye getiriyor İzmirce...

Önemli bir not: Dün Kocaoğlu-Yüksel yapısının karşısında yer alanları sıralarken ‘Eski ekipler, Baykalcılar, Savcılar…’ diye yuvarlak bir cümle kurmuştum. Önder Sav’a yakın bir kaynaktan düzeltme geldi. Bizim arkadaşlar ne yapmıştır bilmiyoruz ama Önder Bey Yüksel’i çok sever. 2010’da tüm itirazlarımıza rağmen MYK’ya yazmış ve bizi susturmak için; “Alaattin benim kontenjanımdır. Bunu öyle kabul edin” demişti. Ve süreç içinde yanlış yapmış olsa da Önder Bey’in Yüksel sevgisi hep süregelmiştir.
Sav’ın bilgisi dâhilinde yapıldığını bildiğim bu açıklamayı aynen aktarmak istedim.

Önemli bir tespit: Eskilerden söz etmişken… Alaattin Yüksel’in İl Başkanı, Nevzat Kavalar’ın İlçe Başkanı hatta Yücel Özen’in de il yöneticisi olduğu İzmir fotoğrafının en fazla Deniz Baykal’ı umutlandıracağını söyledi espritüel bir dostum. İzmir’de filmin geriye sarıldığı bir dönemi yaşıyoruz aslında. Filmi bu kadar (15 yıl) geriye sarınca Ankara’da kim görünüyor dersiniz. Tabi ki tüm heybetiyle Baykal…
Gel de bu espriye hak verme…

Yarın: Rakamlarla il kongresi!