GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
8 Aralık 2015 Salı

CHP kongrelerinin bendeki izdüşümü!

Son dönemde şahsıma en sık sorulan soru… Neden seyrek, az yazıyorsun? CHP’yi neden yazmıyorsun? Elbette kişisel nedenlerim var. Ama bunun içinden geçtiğimiz süreçle de yakından ilgisi var. Sansür, otosansür meselesi değil dediğim… Yerel/ulusal ölçekte politik gelişmeleri yorumlamaya çalışan bir gazeteci olarak 1,5 yılda 4 seçim görüp hiçbir şeyin değişmediği gerçeğiyle yüzleşmek de kolay değil. İşte o yüzden Başbakan Davutoğlu’nun özellikle de 1 Kasım’dan sonra sık sık altını çizdiği, ‘Türkiye’nin acilen normalleşmesi lazım’ tezini savunuyorum.
Politikaya dönersek;
1 Kasım’dan sonraki ‘normalleşme’ beklentim Saray güdümlü hükümet teşekkülüyle yani vesayet altında siyasetin tesciliyle sonuçlanmışken; kimse alınmasın/darılmasın ama Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkan seçileceği bir CHP’nin il başkanı, ilçe başkanı şu olmuş/bu olmuş beni heyecanlandırmıyor.
Devlet Bahçeli’nin bilmem kaçıncı kez koltuk değnekliği, balkon kirişliyi ettiği Tayyip Erdoğan karşısında bilmem kaçıncı yenilgisini almış olmasına rağmen hala koltuğuna tutunmaya çalışmasıyla da uzaktan yakından ilgilenmiyorum.
Şuna inanıyorum hatta… Hem Bahçeli hem Kılıçdaroğlu… Saniye durmadan istifa etmeli. Partilerinin önünden çekilmelidir. Efendim kim gelecek vs.
Hele bir çekilsinler kenara. Boşaltsınlar koltuğu… Hiçbir koltuk boş kalmaz. Kimse alternatifsiz değildir. Ama o koltuklar işgal edildiği sürece ‘ayarlanmış delegeler’ marifetiyle kurultay/kongre kazanmanın ne onlara ne demokrasimize en küçük bir faydası yoktur.
Olmuyorsa olmuyordur. CHP’yi yüzde 25’e hapsetmenin, MHP’yi sistemin stepnesi haline getirmenin esasen hükümete de bir faydası yoktur. Güçlü, etkili ve de her an iktidarı devralma kabiliyeti olan bir muhalefet iktidarı da diri tutacaktır. Hata yapmaktan alıkoyacaktır.

Bugün pek çok açıdan umutsuz bir dönemden geçiyoruz. Medya, gazetecilik tarihin en zor, en karanlık sürecini yaşıyor. Kimse ‘basın özgürdür’ martavalı okumasın! Habercilerin hapse atıldığı, basılmamış kitapların yazarlarının tutuklandığı, canlı yayında çalışanlarına biber gazı sıkılarak televizyon yayınlarının durdurulduğu bir dönemden geçiyoruz.
İşte o yüzden ‘normalleşmeyi’ acil ihtiyaç listesinin başına yazıyoruz.
Ama normalleşmeyi sağlayacak olan siyaset kurumudur. Kendi adıma şu kadarını söylemeliyim.
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’ye dair en küçük bir umut kırıntısı taşımıyorum.

Geriye kalan İzmir’in belediye başkanlarının, yerel aktörlerinin yerel siyasete yön verme, 2019’a giderken koltuğunu koruma içgüdüsünden öte değil benim nazarımda.  
CHP İlçe kongrelerinin bendeki izdüşümü aşağı yukarı budur.
Kılıçdaroğlu’nun açık talimatına rağmen tüm belediye başkanları, istisnasız kongrelerde taraf olmuşlardır. Ya da taraf olmak durumunda kalmışlardır.
Kılıçdaroğlu aylar önce İzmir’de belediye başkanlarını toplayıp diyor ki; “İlçe kongrelerinde müdahil olmayın. Milletvekili seçimlerinde olduğu gibi belediye başkanlarında önseçimi zorunlu kılmayacağız çünkü. Başka parametrelerimiz olacak. O yüzden taraf olmanızın bir anlamı olmayacak.”

*
Açık talimata rağmen ne mi oluyor?
A’dan Z’ye hepsi taraf oluyor. Maaşlı elemanını aday gösteren mi ararsın kuzenini ilçe başkanı yapan mı? Eşini yönetici yapan bile var.
Neden mi? Kılıçdaroğlu ne derse desin? Kazın ayağı öyle değil çünkü.
Kongrelerde taraf olmayan hatta kazanamayan başkanlar adaylık sürecinde bertaraf oluyor da ondan.
2013’te Ali Engin’in kazandığı il kongresi en az 10 başkanı koltuğundan etti. Kocaoğlu’nun bir sürü başkanın üzerini çizdiği 2014 arifesinde Hasan Karabağ’ı kurtaran o kongredeki manevrasıydı.
CHP’de kongreler önemlidir. Kongre öncesi ittifaklar da önemlidir. Kongreler ilçeyi, ilçe ili, il de genel merkezi dizayn eder çünkü. Bu zincirin bir halkası değilseniz adaylık sürecinde işiniz imkânsız değilse de zor demektir.
Ve de yerel yönetimler yani belediyeler örgütün dizaynı konusunda çok önemli bir güçtür. Levent Piriştina’nın aday çıkarıp daha dün dâhil olduğu Buca siyasetinin neredeyse kontrolünü sağladığı kongrenin tabi ki pek çok açıklaması vardır. Ama genç Piriştina’yı Buca siyasetinin apoletlilerine karşı zafere taşıyan kurduğu ittifaklar kadar ustalıkla taşıdığı sıfatıdır.
Karabağlar’da belediyenin desteklediği adayın seçimi alması aynı şekilde Bornova’da ne kadar tecrübeli olursa olsun Nevzat Kavalar’ın ilçenin hâkim güçleri karşısında Aziz Kocaoğlu ve Olgun Atilla’yı da yanına alarak sandıktan zaferle çıkması, belediye personelini aday çıkaran Hasan Karabağ’ın bir kez daha sadece Bayraklı’nın değil ‘örgütün de patronu benim’ mesajı vermesi…
CHP’nin kalesi İzmir’se, İzmir’in de sigortası Karşıyaka’dır.
Gelin görün ki, Karşıyaka siyasetine 2014 seçimleri arifesinde ‘Konak adayı iken, başkan adayı olarak atanan’ Hüseyin Mutlu Akpınar, gelinen noktada kuzenini ilçe başkanı yaptıracak kadar Karşıyaka’ya hâkim olmuş görünüyor. O kongrenin başka bir açıklaması olamaz. Akpınar, genç yaşında elde ettiği siyaset tecrübesini, başkanlık makamının gücüyle birleştirip, gereğini yapmış görünüyor. Durum öyle değilse bile öyle görünüyor.
Sanılıyor ki Konak’ta Başkan Sema Pekdaş kaybetti. Ben aksini düşünenlerdenim.
Konak kongresine günler kala örgüt seçimlerinde taraf olmaya karar veren Sema Pekdaş, 1,5 yıl önce ‘başkan adayı’ olarak atanmadan önce kayıt yaptırdığı Konak İlçe’ye bu kez ciddi bir tırnak attı.
Yani ‘başkan olmanın’ ötesinde hiç olmadığı Konak siyasetinde açık taraf olarak 2019 öncesine dönük ilk harcı koymuş oldu. Başkan Pekdaş’ın 3-5 günlük müdahalesiyle şekillenen liste 153 oy aldı.
Yani kendi 153 kişiyle birlikte kaybetti. Bir sonraki kongre 2 yıl sonra… Bir belediye başkanı için bu kadar uzun bir sürede 153’ü 201 yapmak mesele değildir. Hem de siyasette taraf olmaya karar vermiş, siyaset çizmesini giyip sahaya inmiş bir başkan için…
Biz buna siyasette ‘kaybederken kazanmak’ diyoruz. Pekdaş hem pek çok açıdan ilkesel olarak karşı olduğu örgütün yükünden kurtuldu hem de bir sonraki kongreye kadar taşları doğru dizmek için zaman kazandı. İşte bu açıdan bakınca ben Konak’ta kongre kaybetmiş bir başkandan çok iki yıl sonraki kongre kazanmaya karar vermiş bir başkan görüyorum.
Kaybederken kazananlar olur da kazanırken kaybedenler olmaz mı?
Tabi ki olur? Zaten var da…
Örgüte orantısız müdahale ederek onların tüm yanlışlarının da faturasını ödeyecek olanlar, kendi eliyle kendisine alternatif isimleri ‘ilçe başkanı yaptıran’ başkanlar gibi… Zaman bize o listeyi de yazma fırsatı tanıyacak. İzleyip göreceğiz.
Peki, şimdi ne mi olur?
2019’un Büyükşehir mücadelesi için ilk raunda hazırlıklı olalım derim ben… Yaklaşan il kongresinin benim için tek anlamı bu… Yoksa birkaç kongreyi saymazsak kimse CHP nasıl kurtulur, nasıl iktidara gelir falan tartışmıyor. CHP seçilen ya da seçtirenlerin umurunda değil… İktidar desen uzakta Asya’da bir ülke zaten… Onlar için CHP, iktidarlarına giden yolda üzerine basıp geçtikleri bir köprüden başka bir şey değil… Üzgünüm ama öyle… Öyle olmasaydı 2014’te aday gösterilmediği için onlarca CHP’li başkan rozetleri çıkarıp başka partilerden aday olur muydu?
CHP’nin Kınık’ı, Menderes’i, Torbalı’yı, Aliağa’yı nasıl kaybettiğini sanıyorsunuz.
Yanıtı siz verin…