GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
16 Kasım 2015 Pazartesi

Artık Paris de Ortadoğu’dur!

Ankara katliamı olarak tarihe geçen 10 Ekim saldırısının pek çok detayı sarsıcıydı. Ama beni daha çok sarsan Sabah Yazarı Mehmet Barlas’ın o ünlü yorumu olmuştu.
Barlas NTV’deki bir yayında aynen şöyle diyordu: 
Bugün Ankara'da Sıhhiye'de istasyona yakın yerde bomba patlatıldı. Peki gazeteleri şöyle bir hafta karıştırın, Bağdat'taki patlamalara bakın. Pazar yerinde 60 kişi öldü, Cuma namazından çıkarken 100 kişi öldü. Ortadoğu'nun yansımasının Türkiye'ye gelmesi bizi rahatsız etmeye başladı. Ama unutmayalım Ortadoğuluyuz"

Paris katliamı sonrası aklıma gelen ilk şey bu yorum olmuştu. Demek ki Ortadoğulu olan sadece biz değildik. Herkes Ortadoğulu’ydu artık.
Belki de o tarihte Türkiye’ye haksızlık etmiştik.
Her türlü yabancı istihbarat örgütünün antrenman sahası olmakla itham etmiştik Türkiye’yi… İstihbarat zafiyetine vurgu yapmıştık.
İşte Fransa! Sözüm ona AB’nin en güçlü ikinci ülkesi…
Detaylara bakınca görüyoruz ki, Ankara katliamının tıpkısının aynısı. Hatta 7 ayrı noktada olması nedeniyle Ankara’dan daha vahim bir zafiyet söz konusu. 




‘Her dönemin adamı’ olarak tanımladığımız Barlas’ı Ankara katliamını sıradanlaştırmakla suçlamıştık o tarihte... Suruç’tan 3 ay sonra hem de ‘başkentin göbeğinde’ gerçekleşen saldırının olası siyasi sonuçlarından hükümeti kurtarmaya çalışmakla itham etmiştik. Ve Ankara ile Bağdat’ı Ankara ile Beyrut’u aynı cümlede kullanmasından duyduğumuz memnuniyetsizliği haykırmıştık sosyal medya platformlarında…
Evet, doğruydu.
Kabul etmek istemesek de Türkiye her geçen gün biraz daha Ortadoğu’ya yaklaşıyordu. Kabullenmek zor olsa da Türkiye giderek o bataklığın doğal bir parçasına dönüşüyordu.

Devlet otoritesinin olmadığı, mezhepsel kutuplaşmanın zirve yaptığı, her türlü terör ve istihbarat örgütünün cirit attığı, 50-100 kişinin öldüğü bir bombalı saldırının sıradan bir vaka kabul edildiği Ortadoğu bataklığının bir parçasına...
Acı ama gerçek bu…
O bataklık kurumadıkça çamura saplananın sadece Türkiye olmayacağının ispatıdır Paris katliamı!
Yarın Berlin’de, Moskova’da, Madrid’de, Londra’da benzer saldırıların olması da kaçınılmazdır.
Meseleye tarihsel bir açıyla bakarsak olan bitenin tipik bir medeniyetler çatışması olduğunu görürüz. Batı’nın her şeyini aldığı, yağmaladığı yüzyıllardır sömürdüğü Doğu’daki marazın metastaz yapmış halidir Paris katliamı bir yerde…
Katliamın oluş şeklinin insanlıkla açıklanabilir tarafı olmadığı gibi ölenlerin de hiçbir suçu/günahı yok. Lakin mesele ziyadesiyle karışık ve de derindir.
500 yıldan fazla bir zamandır Doğu’daki her türlü zenginliği sömüren Batı, kendi eliyle bir bataklığa dönüştürdüğü bölgelerde üreyen haşaratın saldırısına uğruyor şu anda.

Yüzyıllardır süren amansız/acımasız sömürünün doğal sonucunu yaşıyoruz bugün.
Kah bitmek tükenmek bilmeyen mülteci akınlarıyla…
Kah dinmek/durmak bilmeyen kan ve gözyaşıyla…

Uzun lafın kısası Barlas haklı…
Biz Ortadoğuluyuz. Beyrut, Bağdat, Şam, Ankara, Suruç…
Sadece biz mi?

Globalleşen dünyada bilgiyi, teknolojiyi, kültürü ihraç edersiniz de terör durur mu? Buradan bakınca Paris de Ortadoğu’dur artık. 10 ayda iki büyük terör saldırısına ev sahipliği yapan Paris Beyrut’un, Bağdat’ın, Ankara’nın kader yoldaşıdır.

*
Artık uyanmanın vaktidir. Bataklığı kurutmanın… Her türlü haşereye karşı birlikte olmanın… Batı, kendi elleriyle yarattığı canavarın peşine düşmüş görünüyor. 
Acıları yarıştırmadan, ‘senin teröristin-benim teröristim’ ayrımına düşmeden ve de acilen kalıcı bir çözüm bulmanın vaktidir.
Bir zamanlar dünyaya bilimi, sanatı, edebiyatı, felsefeyi öğreten, aydınlanmanın, Rönesans’ın çıkış noktası, tüm semavi dinlerin anavatanı kabul edilen Ortadoğu’yu dünyaya terör ihraç eden bir bataklık olmaktan kurtarmanın vaktidir.
Nasıl, ne şekilde bilemem…
Ama vakit kaybetmeden yerden başlamak zorundayız.