GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
2 Kasım 2015 Pazartesi

Ne/nasıl oldu?

Ve Türkiye seçimini yaptı. 7 Haziran’da ‘uzlaşmaya’ oy veren seçmen bu kez ‘istikrar’ dedi.
Öncelikle sonucun herkese hayırlı olmasını temenni ediyorum. Anlı şanlı anket şirketlerini ters köşeye yatıran bir sonuç çıktı sandıktan…
Açık söylemek gerekirse, bu sonucu AK Partililerin bile öngörebildiğini sanmıyorum.
Biri hariç… İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli…
10 gün önce kaleme aldığım ‘1 Kasım’ın İzmir’i ve cemaat faktörü’ başlıklı yazıda aktarmıştım.
Sürekli bu seçimi 2007’ye benzetiyor ve aynen şöyle diyordu:
“AK Parti kurulduğundan bu yana tüm seçimleri yaşadım. Ve bu seçim Cumhuriyet Mitinglerinin gölgesinde yaptığımız 22 Temmuz 2007’ye benzetiyorum. O gün de kimsenin beklemediği bir oy oranını yakalamıştık. Bu kez sahada aynı desteği görüyorum”
Sürekli’nin bu gözlemini samimi bulmuş ve bu sütunlardan yayınlamıştım. Ama Kerem Ali Sürekli’nin tahminini bile aşan bir sonuç çıktı sandıktan. AK Parti’nin 2-3 puan oy artışını bekliyorduk. Hatta CHP’deki bir miktar kıpırdanmayı da tahmin ediyorduk. Süreç boyunca defalarca kaleme aldım. MHP’nin ciddi bir çöküş yaşayacağı da ortadaydı. Ve de HDP’nin özellikle Batı’da oy kaybedeceği…
Ama AK Parti’nin kurulduğundan bu yana tüm rekorları alt üst ederek 23 milyonun üzerinde bir oya ulaşmasını beklemiyorduk.
Neden, niçin, nasıl?
Tek bir sebebi yok tabi ki…
Ama illa ki tek bir sebebe indirgemek gerekiyorsa ‘AK Parti’nin 7 Haziran’dan aldığı ders’ şeklinde açıklayabiliriz. Yahut muhalefetin beceriksizliği…
AK Parti’nin aldığı dersten kastımıza gelince; hem kendi hatalarını kapatan hem de rakibin ayağından top çalan, ofansif bir oyun oynadı AK Parti.
En büyük hamle seçimin tekrar edilmesiydi. Koalisyon görüşmeleri ve TBMM başkanlık seçimi sürecini çok iyi yönetti. Ve o süreçte başta MHP olmak üzere rakiplerinin verdiği açıkları iyi yakaladı.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi esasında…
Gündem büyük bir ustalıkla tamamen değiştirildi. 7 Haziran’a giderken “başkanlık sistemi” en fazla konuşulan/korkulan konu başlığıyken 1 Kasım’a giderken bu konuda kimsenin çıtı çıkmadı. Seçim beyannamesinde iki satır yazıldı o kadar…
Ne 400 vekil talep edildi ne Yeni Türkiye senaryolarından söz edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olabildiğince sahadan çekilmesi mesela… 7 Haziran’dan alınan en önemli derslerden biridir. Hem iki başlı görüntü ortadan kalktı hem Erdoğan’a karşı oluşan toplumsal tepkinin partiye vereceği zarar minimize edildi.
Listelerdeki rotasyon mesela…
7 Haziran’a giderken 3 dönem kuralı nedeniyle ağır toplarının önemli bölümünü oyundan almak zorunda kalan AK Parti önemli kurmaylarını yeniden sahaya indirdi. Ve başta Güneydoğu olmak üzere hemen her bölgedeki listelerinde sonucu etkileyecek rotasyonlara imza attı.
Ve seçim beyannamesi…
7 Haziran’a 13 yılın icraatlarıyla çıkan ve “Onlar konuşur AK Parti yapar” diyen AK Parti, ‘onların konuştuğu’ konuları 1 Kasım’da gündemine aldı. Yani rakibin ayağından topunu çalıp karşı atağa geçti. CHP’nin özellikle de dar gelirli kitle üzerinde etkili olan vaatlerini elinden alan AK Parti, ‘emekli, asgari ücretli’ gibi kitlesel grupların aklının çelinmesine engel oldu.
Listeyi uzatmak mümkün…
Peki, AK Parti bunları yaparken muhalefet ne mi yaptı?
Neredeyse hiçbir şey…
Ne seçim beyannamesini güncellediler ne de aday listelerini… Miting bile yapmadılar…
Bazen en kötü çözüm bile çözümsüzlükten iyidir. Bence 1 Kasım sandığına biraz da bu perspektiften bakmak gerekir. Öte yandan artan iç ve dış terör hatta savaş tehdidi, başkentte patlatılan bombalar…
Ekonomide yaşanan sert dalgalanmalar ve belirsizlik iklimi…
Tüm bunlar güçlü bir siyasi iradeyi zorunlu kılan faktörler…
Ve seçmen 7 Haziran’da kulağını çektiği AK Parti’ye bir şans daha tanımıştır.

7 Haziran’dan ders aldıklarını her fırsatta tekrarlayan ve ‘fabrika ayarlarına dönme konusunda’ sık sık güvence veren AK Parti kurmayları için asıl sınav şimdi başlamaktadır.
Öte yandan sandıktan çıkan bu sonucun tabi ki bazı siyasi sonuçları da olacaktır. Hiçbir koşulda iktidara alternatif olamayan muhalefetin şapkayı önüne koyma zamanı gelmiş hatta geçmiştir. Başta MHP Genel Başkanı Bahçeli olmak üzere muhalefetin topyekûn özeleştiri yapma gerekirse işgal edilen o koltuklardan kalkarak ülkenin/partinin önünü açma zamanı gelmiştir.
Yani muhalefetin yeniden dizaynı için 1 Kasım milat olabilir.
Bahsi geçen 5. Parti her an kurulabilir. Hatta gerekirse kurulmalıdır.

1 Kasım sandığının AK Parti cephesinde de önemli siyasi sonuçları olacaktır. Türk seçmeni AK Parti’ye yüzde 49 oran ve 23 milyondan fazla oy vererek hem ülkedeki hem de partisindeki belirsizliğe son vermiştir bir bakıma. Yani seçim akşamı olduğu gibi süreç boyunca da ‘Mevlana’ mesajları veren, partisinin dilini ‘Evdeki yüzde 50’den hepimizin Türkiye’sine dönüştüren, şeffaflık, yolsuzlukla mücadele hatta hukuk devletine dönük vaatler/garantiler veren Davutoğlu’nun da elini güçlendirmiştir bu sonuçlar.
Kime karşı mı?
Hem 11 hem de 12. Cumhurbaşkanına karşı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vesayetinde/gölgesinde gidilen 7 Haziran’daki hezimetten 5 ay sonra Davutoğlu’nun daha fazla öne çıktığı, siyaseten gün yüzü gördüğü 1 Kasım zaferine tabi ki bu açıdan da bakmak gerekir. Kabinenin teşekkülünden itibaren biz bu fotoğrafı daha net görmüş olacağız. Lakin Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kutuplaştırma siyasetinden uzak, bütünleyici dili 2 Kasım sabahına dair umutları arttırıyor.
Erdoğan’la Davutoğlu aynı siyasi gelenekten geliyor olabilir. Ama son süreçte iyice ortaya çıkan üslup farkı Davutoğlu’nun hanesine artı olarak kaydediliyor.

Erdoğan da seçmeni ikiye ayırıyor Davutoğlu da…
Erdoğan ‘Evdeki yüzde 50, sokaktaki yüzde 50’ diye ayırıyor.
Davutoğlu ‘AK Partiye oy veren ve verme ihtimali olan’ diye ayırıyor.
İşte bu fark 7 Haziran’dan sonra AK Parti hanesine yazılan 5 milyon fazladan oyu açıklamaya yetiyor.

İzmir mi?
7 Haziran’da ülke ortalamasından biraz fazla düşen İzmir bu kez ülke genelinde yakalanan çıkışa paralel bir ivme yakalayamadı. Tabi ki beş ay sonra gelen 5 puanlık artış kayda değer. Ama İzmir’i ikna etmek Türkiye’yi etmekten her zaman zor olmuştur AK Parti için… Yani kenti 2011 noktasına getirmek için 2-3 aydan daha fazla zamana ihtiyacı vardı AK Parti’nin…
Dikkatimi çeken bir sonuç da bölgesel oy dağılımında yaşandı.
AK Parti’nin önceki seçimlerde daha fazla oy hatta vekil çıkardığı birinci bölgede bu kez geriye düşmesinin altını çizmek gerekiyor. Partinin sürükleyici adayı Binali Yıldırım’ın o bölgeden aday olmasına rağmen hem de… Genel Başkan Yardımcısı Nükhet Hotar’ın başını çektiği ikinci bölgedeki sonucun yüksek olmasını adayların performansıyla birlikte MHP’nin bu bölgedeki aşırı erimesine de bağlamak mümkün belki… Ama özellikle liste sürecinde yapılan hataların da bu sonucu doğurma ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyor. Cemil Şeboy gibi toplumsal karşılığı olan bir ismin liste dışı bırakılması gibi…
CHP’ye baktığımızda ise bu partinin İzmir’de doğal sınırlarına ulaştığı anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu kentte CHP yüzde 46’larda kaldı. 7 Haziran’a göre oyunu 2 puan arttırdı ve 3-4 puan birden eriyen MHP sayesinde 2 vekili kaptı. Kılıçdaroğlu’nun ‘İstifa edecek misiniz?’ sorusuna ‘oy oranımızı ve vekil sayımızı arttırdık’ demesine zemin hazırlayan kentlerin başında İzmir geliyor. Ama İzmir’in de artık yorgunluğu yüzlere yansıyor. Yıllarca Türk siyasetine istikamet çizen İzmir, Cumhurbaşkanlığı ve referandumları da sayarsak tam 12 seçimdir yenilgi psikolojisi yaşıyor. Ve 2 Kasım sabahında ‘Günaydın’ dediğim hemen herkesin yüzünde ‘Tüh! Yine olmadı, yenildik’ anlamına gelen duygu durumuna şahit oldum.
İnanıyorum ki bugün İzmir’in sokaklarında en çok Bahçeli, Kılıçdaroğlu’nun kulakları çınlatılmaktadır. 

DEVAM EDECEK…