GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
2 Haziran 2013 Pazar

Birkaç çapulcu…

Anlaşıldı.
Başbakan Erdoğan amansız bir hastalığın pençesinde…
İnim inim inliyor.
Gözleri kör, kulakları sağır…
Kalbi tıpkı bir diktatörünki kadar taşlaşmış.
İdrak kabiliyetini kaybetmiş.
Hatta ‘çıldırmış’ diyenler bile var. Taksim’de birkaç ağacı korumaya çalışanlara yönelik insanlık dışı muamelenin geldiği noktayı göremeyecek kadar körleşmiş mesela. Ya da 7’den 70’e onlarca milyon kişiyi saran tepki selini duyamayacak kadar sağır…
Hala yangına körükle gittiğine göre durumu gerçekten vahim…
Ne diyor: ‘Birkaç çapulcu tepki gösterdi diye vazgeçecek değiliz’
Hemen, baştan söyleyeyim…
O birkaç çapulcudan biri benim.
Biri henüz 12 yaşındaki kızım…
Evet, bizler birer çapulcuyuz Erdoğan’ın gözünde…
Çapulcu olmak mutlak otorite karşısında mutlak demokrasiyi savunmaksa; ezilenin yanında olmaksa, adaletsizliğe karşı bayrak açmaksa yahut…
Çapulcu olmak orantısız güç, orantısız biber gazına karşı susmamak, dilsiz şeytan olmamaksa… Çapulcu olmak ‘Ben yaptım, oldu’ zihniyetine direnmekse;
Evet, ben de kızım da çapulcu olmaktan onur duyarız.
Ülkesini yangın yerine çevirmiş bir başbakanın sözleri bu mu olmalı sorarım size..
İçişleri Bakanı’nın gevrek gevrek gülerek yaptığı açıklamaya bakarsak;
Tam 48 ilde Taksim isyanı çıkmış… 900’ün üstünde tutuklu varmış. 75 yaralı.
Tabi ki dün öğlen itibariyle… bugün bu sayı 2 bine yaklaşmıştır.
 Neredeyse bütün dünya başkentlerinde Paris’ten Nev York’a kadar heryerde Taksim’e destek eylemleri yapılmış… Madonna’sından Miranda’sına kadar dünyaca ünlü starlar Türk halkının haklı isyanına destek olmuş, Türk medyası görmezden gelse de yapancı medyada ‘Türk Baharı’ manşetleri atılmış, gün boyu canlı yayınlar yapılmış…
Hala mı birkaç çapulcu…
Kral çıplak sayın Erdoğan, kral artık çıplak…
Görseniz, duysanız, hissetseniz iyi olur.
*
Yalakalarınız, etrafınızı saran dalkavuklarınız ne diyor bilemem…
Ama giderek sevimsizleşiyorsunuz halkınızın gözünde… Hissiz bir diktatöre dönüşüyorsunuz.
Kimin, neyin intikamını alıyorsunuz bilemem. Ama balkonlarda yaptığınız konuşmayı, verdiğiniz sözleri çoktan unuttuğunuz belli…
Bırakın ‘öteki yüzde 50’yi, beriki yüzde 50’yi’ bile temsil etmiyorsunuz artık. Size oy verenler bile tasvip etmiyor sözlerinizi, tavırlarınızı…
Tek şansınız muhalefet… Yatın kalkın Kılıçdaroğlu’na Bahçeli’lye dua edin…
Onlar olmasa çoktan gitmiştiniz, boyunuzun ölçüsünü almıştınız.
Kötünün iyisiydiniz düne kadar… Ama giderek kötünün kötüsüne dönüşüyorsunuz haberiniz olsun.
Acilen tedavi olun ya da dinlenin…
Hep özendiğiniz padişahlar gibi ‘tebdili kıyafet’ girin halkın arasına. Dev aynasından boy aynasına dönün… Halkın gözünden, seviyesinden bakın kendinize… 
Dediğim dedik anlayışı hep eleştirdiğiniz 1950’lerin öncesinde kaldı Sayın Başbakan…
Halkınızın üzerine tonlarca biber gazı sıkılırken, tazyikli suyla masum insanlar havalara uçuşturulurken, gaz bombalarıyla masum insanlarımız hedef alınırken bu milletin sessiz kalacağını mı sandınız? Öyle sandıysanız çok yanıldınız Sayın Başbakan, çok yanıldınız. Siz yüzde 50 oy aldığınız bu milleti hiç tanımamışsınız demek ki. Vezir de eder bu millet adamı rezil de… Ne olmak istediğinize siz karar verirsiniz yalnız.
Peki, bu noktaya nasıl geldiniz? Neydiniz, ne oldunuz? Yanıtını en merak ettiğim soru bu.

Oysaki dününüzde, önceki gününüzde böyle değildiniz.
 Masum, mağdur ve mazlumdunuz çoğunlukla. Haksızlığa uğrayanların yanındaydınız. Duvarlara yazı yazan, sendikal mücadele veren İETT işçisi, delik ayakkabıyla okula giden yoksul bir çocuk…
Sizi ne bozdu, bu hale ne getirdi Sayın Başbakan…
Bankadaki trilyonlarınız mı yoksa etrafınızı saran dalkavuklarınız mı?
Gözlerinizden, sözlerinizden kin ve nefret akıyor uzun zamandır.
Yükseldikçe, yükseldiniz. Güçlendikçe, güçlendiniz.
Ama görüne o ki yükseldikçe, yalnızlaştınız. Yapayalnız kaldınız…
En kudretli bakanlarınız, vekilleriniz, ‘beraber yürüdüğünüz’ arkadaşlarınız, danışmanlarınız dahil…
Devletin tüm kurumları… Yasama, yargı, TSK hatta medya… Herkes ama herkes emrinize amade… Hiçbiri tek kelam edemiyor karşınızda... Saygı değil onları bu hale getiren… Korku. Sizden korkuyorlar. Sizden korkuyoruz. Ağzınızdan çıkan kanun oluyor. Tartışılmadan, konuşulmadan… İktidar sarhoşluğu başınızı fazlaca döndürüyor. Bırakın açıkça muhalefet etmeyi ‘bi dakika’ diyenin boğazına biber gazı dolduruyorsunuz.
Sözünüzün üzerine söz söyleyen kapının dışında buluyor kendini. Ertuğrul Günay gibi…
Ya da hapishanede…. Bknz. Silivri!
Seçilmiş, sandıktan çıkmış bir başbakandan çok padişah, kral gibisiniz. Ve giderek zalim bir krala dönüşüyorsunuz. Bilerek ya da bilmeyerek…
Evet, kesinlikle yalnızlaştınız, yükseldikçe… Ayağınız yere basmıyor. Fil dişi kulenizden izliyorsunuz olan biteni… Ve bulunduğunuz yükseklikten 3-5 çapulcu gibi görünüyor ayağa kalkan milyonlar… Ya da etrafınızı saran, sizi halkınızdan uzaklaştıran dalkavuklarınız öyle söylüyor, inanıyor, kanıyorsunuz.
3-5 çapulcu efendim, hepsi o kadar diyorlar muhtemelen… Durum kontrol altında efendim, marjinal gruplar, hatta teröristler…
Ve muhalefet cephesi…
Aslında İstanbul’da 3-5 ağacın kesilmesiyle ayağa kalkan bir milletin tek mesajı iktidara, Başbakan’a değildi bence. İyi okunursa asıl mesaj muhalefeteydi. 10 yıldır adam gibi muhalefet yapamayan, meydanı Erdoğan’a bırakanlaraydı. Defalarca yenilmelerine karşın istifa bile etmeyen, salıdan salıya konuşarak vazifesini yapan memur mantığından öte gitmeyenlereydi.
 Ve dahi milletine iktidar inancı aşılayamayanlara… Bir ağacın kesilmesiyle ayaklanan bu millet, muhalefet nasıl yapılırı gösterdi aslında birilerine. Yahut muhalefet görevini Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’den alıp bizzat yapmayı tercih etti. Bahçeli Taksim’de çok kötü bir sınav verdi. Tükenmişliğini ilan etti adeta.
Ya Kılıçdaroğlu? Gandi Kemal de aslı gibi milletinin önünde yürüme ferasetini gösteremedi ne yazık ki.
 Arkasından yürüdü halkının hatta örgütünün. İş işten geçtikten sonra düştü yollara. Dedim ya birkaç çapulçudan biri benim diye. Biraz destek biraz meslek adına meydanlardaydım. İzmir’in meydanlarından çok şey derledim.
CHP’nin öncelikle fotoğrafa girmeyi amaçlayan aday adaylarını saymazsak İzmir’in meydanları tamamen gençlerce dolduruldu gün boyu. Yaş ortalaması 20’yi geçmeyen çoğunlukla sosyal medyadan örgütlenen gençlik… 
Tabi ki onların da tek derdi Taksim değildi.
Hatta Taksim işin bahanesine dönüşmüştü. 1. Dünya Savaşı’nı başlatan Sırp Prensi ya da kendisiyle birlikte Arap Baharı’nı da ateşe veren Tunuslu işportacı genç gibi. 
Kiminin elinde bira şişesi alkol yasağını protesto ediyor kimi kutlayamadığı 29 Ekim’in 19 Mayıs’ın 9 Eylül’ün hesabını soruyordu. Kimi Silivri’deki adaletsizliğin kimi çözüm sürecindeki yanlışların peşinde… Göztepeliyle Karşıyakalıyı, Fenerliyle-Galatasaraylıyı hatta MHP’liyle BDP’liyi kol kola getiren tablodan söz ediyorum.
7’den 70’e herkes Taksim üzerinden tüm birikintisini kusuyordu meydanlara…
AKP’li kurmayların ‘darbe provası’ gibi ucuz, bilindik, kokuşmuş, bayat açıklamalarından öte halk kaybettiklerinin peşindeydi.  
Öncelikle demokrasinin…  Giderek şeyhler, dervişler ülkesine dönen, anti demokratikleşen, birkaç ağaç için bile eylem yapılamaz hale gelen, askeri vasiyeti terk edip polis vesayetine giren ülkeye isyan vardı derinlerde.
Darbe değilse de yaşanan tablo tam anlamıyla muhtıraydı, anlayana. Halkın aracı kullanmadan verdiği ilk muhtıra… Ya da sarı kart diyelim. TSK’nın e-muhtırasına karşı oluşan anti demokratik tabloda soluğu AK Parti’de alan Ertuğrul Günay’ın bu kez ‘desteklediği’ bir muhtıra… Sağlam bir uyarı…
Diyeceksiniz ki; peki, şimdi ne olacak?
İktidar olan bitene hala ‘3-5 çapulcu’ gözlüğüyle bakmaya devam ederse, mümkünü yok kaybedecek. İlk seçimde sandığa gömülecek. Başbakan muhalefete güvenebilir ama süreçler kendi kahramanını yaratır derler.
Belki de bu kriz de kendi kahramanı yaratacak. Kahramanını ve de iktidarını… Unutmayın AKP iktidara geldiğinde henüz 1 yıl önce kurulmuş bir partiydi. Ve de 6 ay önce kurulmuş Genç Parti İzmir’de yüzde 18’le ikinci olmuştu. Gün doğmadan neler doğar neler… İzleyip, göreceğiz. 
Umarım iktidar sahipleri olan biteni iyi okur ve de yaşananlardan ders alır.
Unutulmasın… Siyaset mezarlığı kendini vazgeçilmez sanan seçilmiş krallarla dolu…