GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
21 Mayıs 2013 Salı

Ton farkı!

Anlaşılan 19 Mayıs üzerine kaleme aldığım yazıda karanlıkta kalan, anlaşılmayan bazı noktalar olmuş.
Bu durum okuyanın yani sizlerin değil yazanın yani benim sorunumdur.
Ama sorun şu… 11 Mayıs’ta Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük dış destekli terör saldırısıyla karşı karşıya kalmış.
Tam 51 vatandaşımız ölmüş. Halen hastanelerde hayati tehlikesi devam edenler var.
Boston’da 2 kişinin ölümüyle ulusal yas ilan ederek tüm dünyadaki bayraklarını yarıya indiren ABD’nin aksine bizim yöneticilerimiz Reyhanlı’yı teğet geçip, yayın yasaklarıyla gerçeklerin halka ulaşmasının önüne geçmeye çalışmış. Üzerine hiçbir şey olmamış gibi 6 günlük ABD seyahatine çıkıp, gevrek gevrek pozlar vermiş.
Reyhanlı’da olan biteni aksiyonu yüksek bir Hollywood yapımı gibi izleyen yöneticiler, sosyal medyadan yükselen eleştirilere bile kulak tıkamış.
Başbakan Beyaz Saray’da krallar gibi karşılanıp hiçbir şey olmamış gibi gülümserken Reyhanlı’ya gitmek ancak onunla köşe/rol kapmaca oynayan Cumhurbaşkanı Gül’e nasip olmuş. Ancak Gül de Reyhanlı’ya ancak 1 hafta sonra gidebilmiş.
Böyle bir ortamda kendi gündemini yaratmaya çalışan, Reyhanlı’ya herkesten önce giden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Avrupa Parlamentosu’ndaki skandal krizden önce grup toplantısında Başbakan Erdoğan’ı topa tutmuş. Bırakın ulusal yas ilan etmeyi, bayrakları yarıya indirmeyi, Türkiye’nin 11 Eylül’ünü görmezden gelen zihniyet, televizyonlarda gaz kesmeyen vur patlasın çal oynasın programları, siyaset adamlarının basiretsiz, büyük devlet adamlığıyla örtüşmeyen tutumları ve jet hızıyla değiştirilen gündem nedeniyle kafalar allak bullak…
**
Acısını bile yaşayamayan, yasını bile tutamayan bir noktaya geldik milletçe… Başta Sayın Başbakan olmak üzere AK Partililer, Reyhanlı’nın siyaseten kendilerine zarar vereceğini düşündüklerinden ‘ulusal yas’ şıkkını gündeme bile getirmediler. Görmezden gelerek ya da küçülterek sözüm ona düşmanı sevindirmek istemediler.
Muhalefet özellikle de CHP Reyhanlı üzerinden kendi gündemini yaratmanın peşine düştü. Erdoğan’ı içeride vuran ama aynı sözleri dışarıda da söyleyince baltayı taşa vuran Kılıçdaroğlu, kamuoyundan beklediği desteği alamadı.
Cumhurbaşkanı, Reyhanlı’ya çıkarma yaparak yaratılan siyasi boşluğu doldurdu belki…
Herkes hemen her konuda ‘oy/ikbal kaygısı’ taşıyınca ortaya Türkiye modeli bir kriz yönetim modeli çıktı. Acısını görmezden gelen, siyasi kaygıdan yasını bile tutamayan bir model…
Tam da bu süreçte oluşan toplumsal baskı, 19 Mayıs kutlamalarının seyrini değiştirdi. Yurt genelinde yüzlerce konser iptal edildi. Üniversitelerdeki bahar şenlikleri, eğlence programları…
Yönetmelikle okul bahçelerine, boş meydanlara hapsedilen, spor müdürlerinin yasak savma amaçlı renksiz, tatsız ve de tuzsuz devlet törenleri Reyhanlı’nın yaşayamadığımız acısıyla daha da katmerleşmişti.
Reyhanlı’yı ‘pas’ geçerek ABD’ye uçan hükümet büyükleri önceden planlanmış uzun seyahatleri nedeniyle 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı da ‘es’ geçmişlerdi.
Siyasi iktidar en az iki bariz ve galiz bir hata yapmıştı. Muhalefete düşen iktidarın boşa çıkardığı topu ağlara göndermekti. Yani siyaseten golü yazmaktı.
Bazı CHP’liler özellikle 19 Mayıs konusundaki hassasiyet ikliminden de yararlanarak halkın, örgütün önünde yürüdüler.
İzmir’i sokakları gelincik tarlası gibi oldu.
Karşıyaka Anayasa Meydanı’nda, Konak’ta, Bornova’da, Urla’da, Selçuk’ta, Narlıdere’de, Menemen’de her yerde…
Fener alayları, protesto gösterileri…
Ama hata yapanlar da vardı.
Konser programlarını ‘uyarılara’ rağmen iptal etmeyenler.
Böylesi bir ortamda eğlence programı tertipleme gafletine düşenler…
En fazla göze batansa Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ’ın Hadise sürprizi… Ajans haberlerinde konserden bahsedilirken ‘seksi dans şovlarından ve genç hayranların çapkın bakışlarından’ söz edilince dayanamadım. Hepsi bu.
Efendim Bornova’da yapmış, Büyükşehir de yapmış, Karabağlar da… Her ne kadar bu üç konserde seksi dans şovlarından söz edilmiyorsa da onların da yaptığı bana göre yanlıştır.

Gelelim bugünkü asıl meselemize…
Su Bakanı Eroğlu hafta sonu İzmir’deydi.
Mikrofonlara öyle şeyler söyledi ki… Üslup açısından devleti temsil eden bir bakandan çok siyasi partinin il/ilçe başkanı gibiydi Sayın Bakan… Taa 2008’deki arsenik krizine kadar gitti. İzmir’i ‘biz kurtardık’ deme gafletini sürdürdü. 2008’deki küresel ısınma ikliminde arsenikli 11 ilden biri de Su Bakanı Eroğlu’nun seçim bölgesi Afyon’du. Ama ne Eroğlu ne de Gökçek ne de başkanı… Ne Afyon’dan söz ettiler ne başka bir kentten… Varsa yoksa İzmir’i anlattılar varsa yoksa İzmir’e vurdular. Vurdular da ne oldu? 2009’da Kocaoğlu İzmir’i silip süpürdü. AK Parti’yi Bayındır dışında İzmir’den sildi. Erdoğan’ı yanıltanların başında da Su Bakanı Eroğlu, Sağlık Bakanı Akdağ gibi isimler geliyordu.
İnsanlar hata yapabilir. Siyasetçiler de yapar elbet.
Önemli olan ders almak yani ders almayı bilmek, hatanın tekrarına düşmemektir. Bakan Eroğlu’nun İzmir’e hala ‘Patagonya’nın bir şehri’ muamelesi yaparak ‘İzmir’i biz kurtardık’ yaklaşımı onun ders almadığını ortaya koymaya yetiyor.  
Sanki İzmir’e içme suyu getirmek, baraj yapmak ‘Su bakanının görevleri arasında’ değilmiş gibi… İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin onaylanmayan baraj projeleri, Gördes Barajı’nın yarım kalmış isale hatları, arıtma gerginliği gibi konulara girmek bile istemiyorum.
Ama Başbakan Erdoğan’ın o tarihlerde (2008 Eylül) kayıtlara geçen ‘Ben baraj yapacağım, sen hava atacaksın. Yok, öyle yağma’ diye hitap ettiği Aziz Kocaoğlu, halen dönemin Su Bakanı Erdoğlu’nun benzer tonda saldırıyla karşı karşıya…
Tabi ki bu hataların da siyaseten bir bedeli vardır. Halen aynı hataların yapıldığı görünce insan ister istemez düşünüyor. Herhalde Sayın Başbakan İzmir’i almak istemiyor diye…
Tabi ki Bakan Erdoğlu’nun İzmir programındaki asıl gafı 2008 yazına gönderme yapan sözleri değildi.
Aliağa’daki toplantı öncesi kameraların açık mikrofonlarına yansıyan diyaloglar tam bir felaketti. Buca’da belediyeye tahsisli bir tesiste (Buca Gölet) davetli olduğu Yörük Şenliği’ne katılan Erdoğlu, konuşmasını yapıp yanındaki AK Partililerle birlikte tesisten ayrılıyor.
Aliağa’da Afyonlu hemşerileriyle buluşan Eroğlu, AK Parti İl Başkanı Ömer Cihat Akay’dan Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı’nın kendilerinin ardından Yörük Şenliği’ni dağıttığını öğrenir. Akay’ın aktardığı detaylara bakarsak Başkan Tatı, Yörükler Derneği’ne Bakan Eroğlu’nu ağırladığı için kızmış ve elektrikleri keserek şenlik programını dağıtmıştır.
Ve hepimizi şok eden o sözler dökülür Bakan Eroğlu’nun ağzından…
—O tesisin izni var mı öğrenin… Yoksa kesin cezasını… Alın tesisi elinden…
‘Tiz kellesini alın’vari bir yaklaşım… Hiçbir şekilde tasvip etmek mümkün değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrat iklimine yakışmayan bir figür…
O sırada İl Başkanı Akay’ın ‘Bizden sonra elektrikleri kestirmiş. Resmen S…n gidin demek istemiş’ ibaresi Eroğlu’nu gaza getirmiş olabilir.
Olayın sıcaklığı devam ederken Yörükler Derneği’nin konuyu aktardığı İzmir Milletvekili Rıfat Sait, sosyal medyadan sıcağı sıcağına paylaştıkları da önemli…
Sait’e göre Tatı, Yörükler Derneği’ni cezalandırdı. Elektriklerini kestirip yüzlerce Yörüğün katıldığı şenliği dağıttı.
Sebep? Yörüklerin Bakan Eroğlu’nu ağırlaması…
Elektriği kestiğini kabul etmese de Yörük Şenliği’ne son verin talimatı verdiğini kabul eden Tatı, “O tesisi onlara verirken siyaset yapmayacaklarına dair anlaşmamız vardı. Anlaşmaya uymadılar. Ben de ‘programı bitirin’ dedim. Elektrik sonradan kesilmiş olabilir.”
Efendim sözlerini tutmamışlar, siyasetçi getirmişler vs. Olabilir. Ama sözlerini tutmayanlar dernek yöneticileridir. Hesabını daha sonra onlara sorarsınız. Yüzlerce Yörüğün şenlik keyfine limon sıkmanın, cezayı oradaki yüzlerce kişiye kesmenin anlamı var mıdır?
Şimdi soruyorum.
Elektriği kesin, toplantıyı bitirin; şenliği dağıtın talimatıyla, ‘İzni var mı öğrenin. Yoksa cezasını kesin, tesisi alın’ talimatı arasında nasıl bir fark var?
Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Parlamentosu’nda dediği gibi…
Olsa olsa ton farkı vardır. Biri biraz koyu, öbürü hafiften light…